Özel okullar köleliğe dönüştü

Abone Ol
Siz veliler tüm bunları yaşayan insanlara bir darbe de siz vurmaktan hiç çekinmiyorsunuz. Onları satın almış gibi onların sahibi gibi davranmayı kendinizde hak görüyorsunuz. Geçenlerde Ayşenur öğretmen Twitter’da özel öğretim kurumunda yaşadıklarını anlattı. İddialar korkunçtu demek isterdim ama ben bunların iddia olmadığından emin olacak kadar özel okullarda çalıştım. Yaşadıkları hepimizin vicdanına dokundu. Hep biliyor muyduk yoksa düşünmek mi istemiyorduk üstünde bilmem. Ben de bu yazımda kendi yaşadıklarımı anlatmak istedim. Sınıf (ilkokul) öğretmeni olarak yeni mezun olmuş ve öğrencilerime kavuşacaktım. Türkiye’nin en büyük zincir okullarından birinde sözleşme imzaladım. Sözleşmeyi feshedersem 75 bin lira(o zamanlar dolar 2,5 liraydı ona göre hesaplayın) tazminat ödeyecektim. Olsun bir kurum ne kadar berbat olabilirdi ki! 2 bin liralık maaşa imzamı attım. Asgari ücret 1600 liraydı. Yeni evlenecektim balayımı ayarlarken yöneticime sordum “Tabii zaten resmi iznin var 3 gün” dedi ona göre tatil planı yaptım. Seminer döneminde pazar günü evlendiğim ertesi günü okula çağrıldım. Pazar ve yasal iznim var! Gelemeyeceğimi belirttim sonra durmadan arandım E.D tarafından en son çareyi telefonumu kapatmakta buldum. O da olmayınca otel ve uçak ücretimi yakıp atılma korkusuyla geri döndüm. Okula gittiğimde o gün okulda seminer olmadığını öğrendim. “O zaman beni balayımdan neden çağırdınız?” diye sorduğumda E.D “sisteme alış hocam” diyerek güldü. Okulda kantin bulunmuyordu ama ne öğle arasında ne de teneffüste dışarıdaki büfeden su almamız da yasaktı… Okulda damacana da yoktu yani evden suyunu getirmeyi unutursan yandın. İlk başladığımda benim sınıfım yoktu bu yüzden kahvaltı yapmam yasaktı aşağıda. En can alıcı kısmı şimdi başlıyor öğretmenler odasında da poğaça vs yememiz yasaktı. Koordinatör D.B arayıp “senin ağzın mı dolu bir şey yemiyorsun değil mi yanına gelirim bak” diye kontrol ediyordu. Bu kahvaltı konusunda canımı en yakan kısım ise 7 aylık hamile arkadaşımızın peynire uzandığında eline vurulup “Size yasak kahvaltı” denmesi oldu. “Peynir ya peynir sadece” diye ağlamıştık. Nasıl bir vicdana düşmüştük. Çalışma saatlerinin esnekliğine de değinmek isterim. Sabah 05.55’de servis alıyordu malum saatler de alınmadığı için karanlıkta gidiyorduk 08.20’deki derse. Gidince milletvekili ve bakan çocuklarını lobide karşılıyor ve çantalarını taşıyorduk. “Öğretmenim ben” diye haykırmak geliyordu içimden. Saat 07.00’da okulda oluyor, haftanın iki günü 17.20’de, haftanın bir günü 18.00’de haftanın iki günü ise 19.00’da işten çıkıyordum. Cumartesi günleri de saat 15.00’a kadar MESAİ ücreti almadan çalışıyordum. Eğitim-öğretim ödeneğini sene başında bankadan yatırıp elden geri alıyorlardı. Bunu şikâyet edince devlet, “Dava açarsan paranı alırsın” diyordu. E kimse de 1000 lira için dava açıp işinden atılmayı istemez. Bu çalışma düzeni tak etmişti canıma soluğu Özel Okullar Daire Başkanı’nın yanında aldım. Sanıyorum ki beni destekleyecek inceleme falan başlatacak. Duyduğum söz şu oldu “Ya yeni mezunsun şükret paranı ödüyorlar, onu da ödemeyebilirlerdi.” Pardon? Ne demek maaşını ödemeyebilirlerdi öyle bir yasal hakları mı var? Hal böyle olunca şikâyet edeceğimiz yerler de desteklemeyince derin bir yalnızlığın içinde buldum kendimi. Hiç yüzümde olmadığı kadar sivilcelerim oldu, hem ruh sağlığım hem biyolojik sağlığım bozuldu. Durun durun bitmedi sağlık demişken şunu da hiç unutamam hamile arkadaşımın kanaması olmuştu raporunu kullandırmadılar ve o halde o kadına 2 saat ayakta nöbet tutturdular. Düşünebiliyor musunuz? Ha ben burada sadece sermayenin gücünü suçlayamam bunu yapan kişiler o okulda çalışan işçi yöneticiler. Onlar hep kraldan daha kralcı oldular. Kahvaltı yapmak yasak, su almak yasak, öğle arası yok, asansör kullanmak yasak, hafta sonu yok, mesai ücreti yok, ücret tatmini yok, insani davranış yok, saygınlık yok, hastalandığında dinlenme hakkın yok, resmi tatillerde iznin yok, evlilik iznin yok… Ve siz veliler tüm bunları yaşayan insanlara bir darbe de siz vurmaktan hiç çekinmiyorsunuz. Onları satın almış gibi onların sahibi gibi davranmayı kendinizde hak görüyorsunuz. Bu anılar bitmez en iyisi ben bunu dizi şeklinde yazayım. Siz “yok artık” derken ben meslekten nefret etme sebeplerimi hatırlayayım. Sonra görüşmek üzere…