Yorumlar

Özdağ, İnce ve ‘seküler-milliyetçi’ gençler

Abone Ol
Muharrem İnce ve Ümit Özdağ gençler arasında neden popüler? Bu popülerlik kalıcı mı? Bu sorulara Mustafa Türk cevap verdi ve bu gençleri yazdı ekledi; “Gençler, yanında oldukları siyasi aktörleri hızlıca silebilme ve yenisini getirebilme özelliğine sahipler. 2018’de İnce’ye büyük destek veren gençler, seçim yenilgisinden sonra ondan uzaklaşmış ve yalnızlığa itmişti.” Geçtiğimiz günlerde Mansur Yavaş’ı adaylığa çağırmak için Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin önünde miting yapacağını açıklayan Ümit Özdağ, Yavaş’ın Cumhurbaşkanı Yardımcılığı adaylığı sonrasında Zafer Partisi’nin başını çektiği ATA İttifakı’nın adayı olarak Sinan Ogan’ı açıkladı. İttifaktan ayrılacağını paydaşlarına bir Whatsapp mesajı ile açıklayan Muharrem İnce ise parti üyelerinin önüne sandık koyarak tek aday olarak girdiği önseçimle Memleket Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı oldu. Bu iki ismin de adaylık süreçlerini izlerken Türkiye’yi yarınlara taşıyabilecek ciddiyeti, kabiliyeti değil Süper Lig’deki Anadolu kulüplerinin haraç mezat getirdikleri büyük futbolcuların imza törenlerini gördüm. Yapabileceklerine, altından kalkabileceklerine zerre inançları ve kuvvetleri olmasa da beylik laflar etmek ve gerçekleştiremeyecekleri bir restorasyon süreci projeksiyonu kurmak. Normal şartlarda geçmişin statükocu, değişimden korkan, ulusalcı seçmen kitlesinin yerini, bu kez, modernist, seküler milliyetçi gençler oluşturuyor. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına başlarken gerçeklikle bağları o kadar güçlü görünmeyen bu siyasi partiler ve liderleri nasıl oldu da gençler arasında bu kadar geniş destek bulabildi?
Modernitenin insanları kuşatması, kapitalist tüketim biçimleri ve sosyal medya gibi birçok farklı mecradan oluşan bu ağın da etkisiyle aileleriyle, büyükleriyle aynı hassasiyetleri paylaşmayan, onlardan çok daha farklı zihin haritası ve paradigmalara sahip bir gençlik kitlesi yetişti.
SEKÜLER VE MİLLİYETÇİ GENÇLİK Türkiye’de 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinde ilk defa oy kullanacak olan yaklaşık 6 milyon genç seçmen var. Gençliğin siyasal eğilimlerine yönelik yapılan araştırma raporlarında baskın şekilde ‘‘Seküler Milliyetçi’’ kimliğine sahip bir kesim görüyoruz. Bu kesim kendisini farklı farklı isimlendirse de (Atatürk çizgisinde Türk milliyetçisi, Kemalist, Laik, Seküler) bir çatı tanım, kavramsallaştırma olarak Seküler Milliyetçiliği ifade edebiliriz. Seküler Milliyetçilik, Türkiye Siyasal Hayatı’nda genel olarak muhafazakâr – mukaddesatçı çizgide devam eden, omurgasını Türk – İslam sentezinin oluşturduğu, MHP tarafından temsil olunan milliyetçiliğin günün koşullarına ve yeni neslin siyasi pratiklerine göre ortaya çıkmaya başlayan,  neşv ü nema sürecini geçiren bir ideoloji. Bir siyasi mühendislik çabasıyla değil doğal, çoğunluğu genç kesimden insanların taleplerinin toplumsallaşması ve gündeme gelmesiyle ajandasını oluşturan bir eğilim. Gençleri tanımlayan iki kod sekülerlik ve milliyetçilik olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de genç kesimde sekülerliğin hakim yaşam tarzı olmasını yadsıyamayız. Kentleşme, üniversiteleşme, modernitenin gençleri her anlamda kuşatması, kapitalist tüketim biçimleri ve sosyal medya – televizyon ekranları gibi unsurlar; Türkiye’de gençlerin sekülerleşmesinde ana etkenler. Taşradan kente doğru yapılan göçler, insanların yaşam tarzını değiştiriyor. Bahçeler yerini sokaklara, tarlalar caddelere, köy meydanları ise yerini kaotik metropol meydanlarına bırakıyor. Bugün yüzde 94’ü bulan kentleşme oranı, hem sosyal hem iktisadi hem de siyasi anlamda taşradan farklı pratikler yaratıyor. Sekülerleşme alanında AKP döneminde uygulanan üniversiteleşme akımı ise diğer büyük etken. Şehir ekonomisini canlandırmak ve her genci diploma sahibi yaparak nitelikli insan sayısını artırmak gibi bir düşünceyle yola çıkılan bu politika sonucu, sadece AKP iktidarında 130’dan fazla üniversite açılarak sayısı 206’yı bulan üniversite habitatı oluşturuldu. 4 milyonu örgün olmak üzere 8 milyon üniversite öğrencisi var. Bu sayı, birçok ülkenin toplam nüfusundan bile daha büyük. Gençlerin büyüdükleri şehirlerden kilometrelerce uzaklıkta aile baskısından uzak bir hayat sürmeleri, birçok hayat tarzından insanla tanışmaları, özgür bir şehir yaşamı ve üniversite ortamları gençlerin sekülerleşmelerinde etkili. Modernitenin insanları kuşatması, kapitalist tüketim biçimleri ve sosyal medya gibi birçok farklı mecradan oluşan bu ağın da etkisiyle aileleriyle, büyükleriyle aynı hassasiyetleri paylaşmayan, onlardan çok daha farklı zihin haritası ve paradigmalara sahip bir gençlik kitlesi yetişti. Bu sekülerleşme süreci, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dindar Gençlik”, “Muhafazakâr Demokrat bir Gençlik”, “Asım’ın Nesli”, “Teknofest Kuşağı” gibi kavramlarla ifade ettiği bu rüyasının gerçekleşmesinde en önemli etken. Gençlerde etkili olan diğer kod ise Milliyetçilik. Milliyetçilik, Türkiye’de her daim hakim ideoloji olarak yaşantısını sürdürüyor. Onu gençler arasında besleyen sebepler de, AKP iktidarının gerçekleştirdiği birtakım politikalar olarak görülmekte. AKP’nin askeri vesayetle hesaplaşma politikaları, Ergenekon – Balyoz soruşturmaları ve dava süreci, bu olaylar sonrasında orduda FETÖ’ye alan açılması ve devamında gelen 15 Temmuz Darbe Girişimi, açılım ve çözüm sürecinin başarısızlığa uğraması, Andımız metninin kaldırılması, HDP’nin barajı geçip meclise girmesi ve Kürt Siyasal Hareketi’nin anahtar parti konumuna gelmesi, sayıları milyonları aşan Suriyeli ve Afgan göçü gençler arasında milliyetçi duyguların kabarmasında önemli sebepler. Özellikle “Açılım Müzakereleri ve Çözüm Süreci”nin Türk kimliğine yönelen bir saldırı olduğunu düşünen Seküler Milliyetçi gençler, devamında tırmanan sığınmacı sorununun ülke demografisine ve sosyolojisine büyük zarar verdiğini dile getiriyor ve iktidarın bu gibi meselelerde art niyetli olduğunu düşünüyorlar. Çözüm sürecinin getireceği siyasal yeniliklerin, muhafızı oldukları Atatürkçü devlet düzenine, Anayasa’da değiştirilemez hükümde olan ilk 4 maddeye, Türk kimliğine aykırı olacağından ve ülkenin bölüneceğinden endişe eden bu kesim, PKK ile masaya oturulmasına karşı çıkıyor.
Türkiye’nin büyük bir demografik bunalımda olduğunu söyleyen bu kesim, ekonomik ve sosyal krizin çıkmasının başlıca sebebinin de Suriyeliler olduğunu ifade ediyor. Suriyelileri, Türkiye için en önemli tehlike olarak görmelerinin ana sebebi seküler milliyetçilik.
SIĞINMACILARA MESAFE Yine sığınmacı meselesi ise bugün seküler milliyetçi gençlerin önemli bir ajandası. Türkiye’nin büyük bir demografik bunalımda olduğunu söyleyen bu kesim, ekonomik ve sosyal krizin çıkmasının başlıca sebebinin de Suriyeliler olduğunu ifade ediyor. Suriyelileri, Türkiye için en önemli tehlike olarak görmelerinin ana sebebi seküler milliyetçilik. Zira bu kesim, Müslüman ve bazı grupları fundamentalist eğilimler gösteren Suriyelileri kendi kimliklerinin tam karşısında konumlanıyor. Onların Arap olmaları ve iç savaş yaşayan bir Arap ülkesinden göç etmeleri ise Türk milliyetçisi kimliklerine zıtlık oluşturuyor. Hem Türk kimliği hem de Seküler yaşam tarzları sebebiyle yıllarca AKP tarafından örselendiğini iddia edenler, bir haklılık duygusu ve düşünsel meşruiyet içinde bulunuyorlar. Böylece puzzle’ı tamamlamış oluyoruz. Profil fotoğraflarında Hüseyin Nihal Atsız, Ümit Özdağ, Kenan Evren, diğer bazı figürler -bazen Esat Oktay Yıldıran – bulunduran bir kanada da sahipler. Bütün dünyada esmekte olan aşırı sağın - otoriter popülist rejim çanlarının ve yukarıda anlattığımız iç dinamiklerin de etkisiyle nur topu gibi yeni bir seçmen kitlesi oluştu. Çoğunluğu entelektüel yetenekler anlamında yoksun, kısır siyasi tasavvur ve tahayyül gücüne sahip, algı ve çok basit parametrelerle keskin çizgiler çizme konusunda pek mahir olan bu kesimin önümüzdeki dönemde Türkiye’de ne gibi sosyolojik yarılmalara, siyasal dönüşümlere konu olacağı meçhul.
Bu gibi siyasal tercihlerde çok fazla mantık ve bir siyasi tutarlılık aramanıza gerek yok. “CHP, Atatürk’ü terk etti, Siyasal İslamcılarla birlik oldular” gibi söylemlerle, yüzbinlerce fav alan video editlerle algı ve rüzgar yaratmanız mümkün. Artık size oy vermeye ve desteklemeye hazır bir genç seçmen elde etmiş oluyorsunuz.
NEDEN ÖZDAĞ VE İNCE? Peki bu gençlerin siyasal tercihleri önümüzdeki seçimde ne olacak? İktidarın yıllar boyunca kendi kimliklerine savaş açtığını dile getiren bu kesimin gençleri, Millet İttifakı paydaşlarından herhangi bir partinin de dertlerini çözeceğine muktedir olmadığına kanaat getiriyorlar. Merkez ve kapsayıcı siyaset yapan muhalefet partilerini değil gündemi marjinalize eden, rasyonel siyaset yapma becerisi olmayan Memleket ve Zafer Partisi’ne sarıldılar. Biraz daha demokrat olanların CHP ve İYİ Parti’yi desteklediği bu kesimin ulusalcı, Kemalist eğilimler gösteren diğer kanadı ise Zafer ve Memleket Partisini destekliyor. Bu desteğin sebepleri olarak, sığınmacı karşıtı popülist siyasetin bir şekilde sahiplenilmesi, parti liderlerinin hamasi söylemleri, mevcut siyasi aktörlerden sıkılma hali ve buna bağlı olarak gelişen “üçüncü yol bulma çabası”, sosyal medyada çeşitli fenomenlerin yarattığı rüzgar sayılabilir. Gençler, yanında oldukları siyasi aktörleri hızlıca silebilme ve yenisini getirebilme özelliğine sahipler. 2018’de İnce’ye büyük destek veren gençler, seçim yenilgisinden sonra ondan uzaklaşmış ve yalnızlığa itmişti. 31 Mart 2019 seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını ilk önce eleştirmiş, sonra da İmamoğlu rüzgarının en önemli öznesi olmuşlardı. İmamoğlu’nu da tükettikten sonra sıra Mansur Yavaş’a geçtiler. ABB Meclisi’nde “Masaya çık tepin istersen” ve çorba dağıtımları ile ünlü olan Yavaş, gençlerin gözde Cumhurbaşkanı Adayı oldu. 2021 yılı içerisinde bir süre Kemal Kılıçdaroğlu, “Demokrat Dede” imajıyla gençler arasında destek buldu. Özdağ ise kaynağı kendisi değil Mansur Yavaş olan bir popülerlik kazandı. Toplumsal muhalefetin Yavaş üzerinden esen rüzgarını sığınmacı karşıtlığıyla birleştirerek önemli bir aktör olarak karşımıza çıktı. Ve son olarak İnce; Youtube yayınları, deprem performansı ve gençlerin büyük bir hevesle her seferinde yeniden giriştikleri aktör arayışında uygun bir liman olmasaı sebebiyle bugün yine gündeme geldi. Bu gibi siyasal tercihlerde çok fazla mantık ve bir siyasi tutarlılık aramanıza gerek yok. “CHP, Atatürk’ü terk etti, Siyasal İslamcılarla birlik oldular” gibi söylemlerle, yüzbinlerce fav alan video editlerle algı ve rüzgar yaratmanız mümkün. Birkaç tane bağırma esnasında çekilmiş fotoğrafınız, arkaya konulmuş hareketli bir rap şarkısı ve video filtrelerle paylaşılmış editiniz, arayışta olan bir gencin önünde düşerse bingo! Artık size oy vermeye ve desteklemeye hazır bir genç seçmen elde etmiş oluyorsunuz.
Hamaset ve nefret dili ile siyaset yapanları muhatap almamalı. Kim hukuktan ve adaletten yanaysa, kim insan hakları cinayetlerini ortadan kaldıracaksa, kim baskı ve tahakkümü sonlandıracaksa onun yanında saf tutmalıyız. Hiçbir zaman, hiçbir şartta zulme, ayrımcılık siyasetine ortak olmamalıyız.
BİR İHTİMAL DAHA VAR Tabii ki rasyonel düşünme becerisine sahip, mutedil hareket eden milyonlarca demokrat genç var. Ama mevzu bahis pratiklere sahip gençler de azımsanmayacak sayıda. 20 yıldır devam eden ve iyice totaliter bir rejime doğru evrilmekte olan AKP iktidarına karşın herkes için adalet, insan hakları, çoğulculuk, katılımcı ve müzakereci demokrasi gibi değerleri kuşanmamız gerekir. Özellikle gençler, değişimin en önemli aktörleridir. Bizim için aslolan bir kişinin değil bir zihniyetin – yani otoriterliğin, baskıcı bir rejim inşası çabasının – değişmesidir. Erdoğan’ı gönderip daha seküler ve milliyetçi bir Erdoğan getirmenin bize hiçbir faydası yok. Hamaset ve nefret dili ile siyaset yapanları muhatap almamalı. Kim hukuktan ve adaletten yanaysa, kim insan hakları cinayetlerini ortadan kaldıracaksa, kim baskı ve tahakkümü sonlandıracaksa onun yanında saf tutmalıyız. Hiçbir zaman, hiçbir şartta zulme, ayrımcılık siyasetine ortak olmamalıyız. Köhnemiş, koflaşmış ve çürümüş diktatörlük çağı alışkanlıklarını restore ederek, ufak rötuşlarla siyasetin göbeğine tekrar getirmemeliyiz. Milliyetçi şovenizmi, ırkçı hezeyanları bir daha canlandıracak olan öfke hareketlerinden uzak durulmalı. Çünkü hayat ve tarih, onları tasfiye etti. Bırakalım orada kalsınlar. Kimlikler üzerinden yapılacak siyasetin gençlerin geleceğine hiçbir faydası olmayacak. Kendisinden gayrısını düşman gören, onu yok edilmesi gereken bir unsur olarak belleyen anlayışlar; toplumsal barışın en tehlikeli ve şeytani fitnesidir. Hülasa yazıyı Hrant Dink’in şu veciz sözüyle bitirmek istiyorum: “Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır.” Seküler milliyetçisinden İslamcısına, liberalinden sosyalistine kadar bütün gençlere sözüm; Gelecek bizim. Onu kimlik siyaseti üzerinden zehirlemeyelim, ortak bir geleceği beraber kuralım.