Erdoğan ve AKP’nin hamlelerine bakıldığında, gerek yaklaşan seçimler için oy kaygısı gerek Mart 2023’teki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısına yönelik faaliyette bulunuluyormuş intibaı yaratma çabaları görülmekte.
Loading...
7 Ekim 2022 tarihinde, "Cemevleri Temel Atma ve Toplu Açılış Töreni"nde bir konuşma yapan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bir Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulacağını açıkladı. Cemevlerinin tamamının yönetimini söz konusu başkanlığın yürüteceğini kaydeden Erdoğan, "Cemevlerinin aydınlatma, içme ve kullanma suyu, yapım, onarım, bakım giderlerinin karşılanmasıyla ilgili tüm sorunlar çözülmüş olacaktır" diye konuştu.
Alevi toplumunun uzun yıllardan beri sürdürdüğü temel haklar ve eşı̇t vatandaşlık hakları talepleri 2005 yılında başlayan bir hukuksal süreçte iç hukuk yolları tüketildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AHİM) taşındı. 2008- 2016 yılları arasında karara bağlanan dört dava, cem evleri yasal statüsü ile ilgili olarak 20 Nisan 2015 tarihli Cumhuriyetci Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı - Türkiye (no. 32093/10) davası;
zorunlu dı̇n derslerı̇ ile ilgili olarak 9 Ocak 2008 tarihli
Hasan ve Eylem Zengin-Türkiye (no. 1448/04) ile 16 Şubat 2015 tarihli Mansur Yalçın ve diğerleri - Türkiye (21163/11) davaları ve inanç grubu- devlet ilişkileri ile ilgili olarak 26 Nisan 2016 tarihli İzzettin Doğan ve arkadaşları - Türkiye (no. 62649/10) davasıdır.
Önceki üç davada da Türkiye aleyhine kararlar alan AİHM, İzzettin Doğan ve arkadaşları-Türkiye davasının kapsam ve önemini göz önünde bulundurarak dosyayı yedi yargıçlı küçük bir daire yerine, kararları nihai olan 17 yargıçlı Büyük Daire’ye gönderdi. Yapılan yargılamada AHİM, Alevilerin hiçbir kamusal hizmetten faydalanamamalarını “dinî ayrımcılık” olarak tanımladı. AİHM; devletin Alevileri resmen tanımaması ve hukuksal statü sağlamamasıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve vicdan özgürlükleriyle ilgili 9. maddesinin ihlal edildiği sonucuna vardı. Alevi inancını inkârın “laik devleti koruma” teziyle gerekçelendirilmesini de reddeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’de din ve inançlarla ilgili hukuksal yapının “nötr” kriterlere dayanmadığını ve bu durumun bazı inançların ayrımcılığa maruz kalmasına neden olduğunu not etti. Türkiye’de devletin din ve inançlara yaklaşımını “hedefle orantısız” olarak tanımlayan AHİM, Alevilere yönelik uygulamanın “akla uygun ve objektif temele dayanmadığına” ve bu nedenle Alevilere “dinsel ayrımcılık” yapıldığına hükmetti. Karar Büyük Daire tarafından alındığından temyiz olasılığı bulunmuyordu ve sadece Aleviler değil, devletten kamu hizmeti alamayan tüm inançlar için de örnek oluşturdu. AHİM’in bu kararı yalnızca Türkiye bağlamında değil, tüm Avrupa’daki inanç grupları ile ilgili hükümler getiren önemli bir karardır.
Tüm AHİM kararları hakkında olduğu gibi, bu dört dava ile ilgili ülke uygulamaları Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından “Alevı̇ Davaları” başlığı altında takip edilmektedir. 2019’da yapılan 1362. Bakanlar Komitesi toplantısı kararlarına göre Haziran 2020’de dava kararlarının uygulanma takvimini de içeren bir yol harı̇tasının Türkiye tarafından Bakanlar Komitesi’ne sunulması gerekmekte idi. Ancak pandemi koşullarında çalışmaların aksadığı gerekçesi ile söz konusu harita vaktinde sunulmadı. Uzun süren bir boşluk döneminden sonra, Bakanlar Komitesi konuyu Eylül 2021’de ayında 30 Kasım 2021’de yapılacak 1419. toplantının gündemine aldığını ilan etti.
Türkiye yetkililerinin toplantı öncesinde hazırlayıp sundukları eylem planı ya da yol haritası 18 Ekim 2021 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından kamuoyuna açıklandı. Açıklanan yol haritasında;
- Cem evleri davaları konusunun iç hukuka tam olarak yansıtılmış olduğu ve dava açan her cemevinin bu haktan istifade edeceği ve cemevleri statü davasının gereklerinin yerine getirilmiş olduğu;
- Eğitim davalarına konu olan çocukların çok uzun zamandır mezun oldukları için artık yapılacak bir şey kalmadığı;
- Müfredatın Aleviliği de kapsayacak biçimde geliştirilmiş olduğu;
- Eğitim konularındaki davaların da kapatılması gerektiği
vurgulamaları yapılmış, ve devlet – inanç grubu ilişkileri ile ilgili konularda gelişmeler oldukça Avrupa Konseyi’ne bilgi verileceği bildirilmiştir.
Daha sonra ilgili makamlar bir de 3 Kasım 2011’de ek bir rapor daha göndererek. ilave açıklamalarda bulunmuş ve “Türk makamları, mevcut kararlarda altı çizilen Alevi meselelerine ilişkin reform sürecinin, ihlal kararlarından çok önce Hükümet tarafından başlatıldığını belirtmek isterler. Türk makamları, eldeki ihlallere yol açan nedenleri ortadan kaldırma konusundaki istekliliğini sürdürmektedir.” ifadesi ile konu hakkında iyiniyetli bir yaklaşım içinde olduklarını savundular.
Bu gelişmeler ve alışılmamış yoğunluktaki belge paylaşımlarından sonra 30 Kasım 2021’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 1419. Toplantısı başlamış ve 2 Aralık 2021’de sonlanan toplantıda alınan kararlar aynı gün yayınlanmıştır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, tüm davalar ile ilgili AHİM kararlarının henüz uygulanmamış olduğu, uygulamaların tamamlanması için Türk makamlarının eksik kalan konularla ilgili gayret göstermesi gerektiği, Avrupa Konseyi’nin uygulamalarda ilgili makamlara yardım etmeye hazır olduğunu vurgulamıştır. Kararın son maddesi ile, yapılacak uygulamalardan eksik kalan hususlarda etraflı ve detaylı bir yol haritasının Mart 2023 toplantısına sunulmasını istemekte, sunulacak haritada aranacak kriterler konusunda da Bakanlar Komitesi sekreteryasına hazırlık yapma talimatı vermiştir. Diğer bir ifade ile, Avrupa Konseyi AIHM kararları tam anlamı ile uygulanana kadar konuları takip etmeye devam edeceğini bir kez daha vurgulamıştır.
Bu gelişmeler ışığında Erdoğan ve AKP’nin hamlelerine bakıldığında, gerek yaklaşan seçimler için oy kaygısı gerek Mart 2023’teki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısına yönelik faaliyette bulunuluyormuş intibaı yaratma çabaları görülmekte. Sorun Osmanlı’dan bu yana Sünni İslam anlayışının devlet katında resmen benimsenmiş olması. Osmanlı döneminden beri devlet nezdinde tercih edilen Sünni referanslı kabuller dışında kalan her dini anlayış, özellikle de başta Alevilik olmak üzere İslam’ın farklı yorumları, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca, anayasalarda ve ilgili hukuki düzenlemelerde yer alan eşitlik ve özgürlük düzenlemelerine rağmen, Diyanet ve dolayısıyla da siyasi iktidar/idari yapılanma nezdinde, hukuken değilse de fiilen ve siyaseten dışlanmakta, bir inanç sistemi olarak Türkiye devletinden kabul görmemekte Türkiye devletinin bu tercihleriyle devletin yansızlığı yani tüm nüfusuna eşit mesafede olma ilkesine tümüyle aykırı bir siyasa benimsediği aşikardır. Uluslararası hukukta da gerek ilgili düzenlemelerle gerek yargı kararlarıyla altı defalarca çizildiği üzere, bir inanç grubunun kendi ibadet yeri ve ritüelleri hususundaki kabullerini gözardı ederek devletin kendi tercihlerini dayatması kabul edilemez. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bir Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurarak meseleyi çözebileceğini düşünmek gerek Alevi vatandaşları gerek Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ni oyalamaya yönelik bir hamleden öte değil!