Otoriterleşmeyi durdurmak: Brezilya’da cehennemin kapıları nasıl kapandı?

Abone Ol
Seçim kampanyasında Lula, mücadelesinin seçimi kazanmakla bitmeyeceğini vurgulamak için “bu seçim cennetin kapılarını açma seçimi değil; cehennemin kapılarını kapama seçimi” demişti. Brezilya’da cehennemin kapıları kapandı. Sıra Türkiye’de. 14 Mayıs seçimleri öncesi son düzlükte muhalefet önemli bir ivme kazanmışken kampanya sürecinin gittikçe sertleştiğine şahit oluyoruz. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 14 Mayıs’ı darbeye benzetmesi, Ekrem İmamoğlu’na Erzurum’da yapılan taşlı saldırı ve CHP tarafından bastırıldığı iddia edilen materyallerle yürütülen dezenformasyon kampanyası, muhalif seçmende düş kırıklığı yaratıyor. Muhalefetin oy oranını arttırdığını izleyen seçmen, değişim yönünde umutlanmak yerine acaba iktidarı bırakmayacaklar mı diye endişeleniyor. Bu endişe tamamen yersiz değil. Otoriter rejimlerin dayanıklılığına dair geniş bir literatür var. Otoriter rejimler yolsuzluk ve hukuksuzluğa bulaştıkları oranda iktidarı bırakmalarının maliyeti de yükseliyor. Popülist-otoriterliğin yükselişi açısından Türkiye ile sıkça karşılaştırılan Brezilya’da yakın zamanda seçimle iktidar değişikliği oldu. Brezilya’da muhalefetin otoriter rejimi durdurmadaki bu başarısından ne gibi dersler alınabilir? Brezilya’nın otoriter gidişatı 30 Ekim 2022’de Luiz Inácio Lula da Silva'nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağ-popülist lider Jair Bolsonaro'yu yenmesiyle durduruldu. Siyasi yelpazenin zıt taraflarında yer alan iki rakibin kafa kafaya girdiği sert bir kampanya sürecinin ardından Lula, önce seçimlerin birinci turunda en fazla oyu aldı, sonra da seçimlerin ikinci turunda oyların %50,9'unu alarak cumhurbaşkanı seçildi. Siyasi olarak izole olan Jair Bolsonaro, iki gün boyunca sessiz kaldı. Ardından, üst düzey danışmanlarının baskısı altında, iktidarı devretmeyi kabul etti. Bolsonaro'nun yenilgisi tarihi bir yenilgiydi çünkü dört yıl daha cumhurbaşkanı olması Brezilya'daki demokratik yönetimi ciddi şekilde zayıflatacaktı. Bolsonaro döneminde denge ve denetleme mekanizmaları zayıfladı, kadın düşmanlığı ve kadına yönelik şiddet arttı, gelir eşitsizliği uçuruma dönüştü, rant hırsıyla büyük ekolojik kayıplar yaşandı. Seçimlerin son aylarında Bolsonaro seçim kampanyasına büyük miktarda kamu kaynağı aktardı. Devletin olanaklarını kişisel kampanyasını finanse etmek için kullandı. Elindeki medya gücünü muhalefeti kriminalize etmek ve yalan haberler yaymak için seferber etti. Tüm bunların uzantısı olarak kampanyanın son haftalarında Lula destekçilerine yönelik saldırı ve şiddet görüntüleri ortaya çıktı.
Brezilya’da Yüksek Seçim Mahkeme’si, seçimlerden birkaç hafta önce “seçim sürecini etkileyen yanlış veya ciddi şekilde bağlamından koparılmış bilgilerin dağıtımını ve paylaşımını” engellemeyi amaçlayan tedbirler aldı.
Brezilya'da birçok kişi, Bolsonaro'nun seçimleri kaybetmesi durumunda sonuçları kabul etmemesinden endişe duyuyordu. Zira seçimlerden önce yaptığı konuşmada Bolsanaro "Geleceğim için üç alternatif var: tutuklanmak, öldürülmek ya da zafer" diyerek seçimleri demokratik sürecin önemli bir mekanizması olmaktan çıkarıp kendisi ve destekçileri için bir ölüm-kalım meselesi hâline getirmişti. Nitekim, seçimleri kaybetmesinden sonra binlerce destekçisi, otoyolları kapatarak ve askeri müdahale talep ederek sokaklara döküldü, ancak silahlı kuvvetler seçim sürecini bozmakla ilgilenmedi. Gösteriler bir süre sonra söndü ve hükümet geçiş sürecine başladı. Birçok kişinin Brezilya demokrasisine varoluşsal bir tehdit oluşturmasından korktuğu bir seçim, Brezilya kurumlarının gücünü kanıtladığı ve hatta belki de başkaları için bir model teşkil edebileceği bir dönüm noktası oldu. Brezilya’da muhalefetin kendini pozisyonlaması, kurulan ittifaklar ve üretilen söylemler ayrı bir yazının konusu olabilir. Ancak özellikle seçim günü ve ertesi için iki kritik konuya dikkat çekmek gerekiyor. Birincisi oyların sayımına ilişkin tartışmalar, ikincisi ise seçimlerin güvenliğinden sorumlu yüksek mahkemenin rolü. Brezilya, seçimlerde kağıt yedeği olmadan tamamen dijital bir sistem kullanan dünyadaki tek ülke ve bu sistem, sandıkların kapanmasından birkaç saat sonra sonuçların alınmasını sağlıyor. Aslında, bu durum, tam da Bolsonaro ve müttefiklerinin hedefi hâline geldi. Kağıt yedekleri olmadan kimsenin oylarının doğru sayıldığından emin olamayacağını savundular. Oysa seçim günü oylar 3 saatte sayıldı ve akşam saat 8’de Luiz Inácio Lula da Silva cumhurbaşkanı ilan edildi. Oy sayım sürecinin etkin şekilde yürütülmesi, sisteme yönelik Bolsanaro’dan gelen itirazların bertaraf edilmesini sağladı. Türkiye’de de muhalefet aylar öncesinden başlattığı seçim güvenliği çalışmalarıyla ve sivil toplum inisiyatiflerinin de desteğiyle bu güveni sağlamayı hedefliyor.
Seçim kampanyasında Lula, mücadelesinin seçimi kazanmakla bitmeyeceğini vurgulamak için “bu seçim cennetin kapılarını açma seçimi değil; cehennemin kapılarını kapama seçimi” demişti. Brezilya’da cehennemin kapıları kapandı. Sıra Türkiye’de.
Ancak seçim kampanyasının adil ve özgür bir ortamda yürütülmesi, oyların doğru bir şekilde sayılması ve ilanı için görevli yüksek mahkemelerin rolü çok önemli. Brezilya'da seçim, yürütme organının müdahale edemediği, dönüşümlü bir federal yargıçlar heyetinin görev yaptığı bağımsız Brezilya Yüksek Seçim Mahkemesi (TSE) tarafından yürütülüyor. Bolsonaro'nun Liberal Partisi, bazı elektronik oylama makinelerinin kusurlu olduğunu ve bu oyların geçersiz kılınması gerektiğini iddia ederek seçimin sonucuna itiraz etti. TSE yargıcı ve başkanı Alexandre de Moraes, Jair Bolsonaro'nun müttefiklerinin çabalarını "tamamen kötü niyetli" olmakla suçlayarak, ülkenin 2022 başkanlık yarışının sonuçlarına yönelik itirazı reddetti. Kararda Moraes, başvuruyu demokratik normlara "saldırgan" olarak nitelendirerek, bunun anti-demokratik hareketleri teşvik etmeye çalıştığını da sözlerine ekledi. Moraes, ayrıca şikâyette bulunan koalisyona "hiçbir delilin bulunmadığını" öne sürerek 4,3 milyon dolar para cezası verdi. Brezilya Yüksek Seçim Mahkemesi adil bir kampanya süreci sağlamak için seçimlerden önce de çeşitli müdahalelerde bulunmuştu. Örneğin mahkeme, seçimlerden birkaç hafta önce “seçim sürecini etkileyen yanlış veya ciddi şekilde bağlamından koparılmış bilgilerin dağıtımını ve paylaşımını” engellemeyi amaçlayan tedbirler aldı. Mahkeme ayrıca Bolsanaro ve ekibinin Lula'yı "yozlaşmış" ve "hırsız" olarak nitelendiren reklamlar yayınlamasını yasakladı. Türkiye’de Yüksek Seçim Kurulu, şimdiye kadar muhalefet tarafından yapılan itiraz ve şikayetleri adil bir şekilde değerlendirme açısından iyi bir sınav vermedi. Ancak İçişleri Bakanlığı tarafından oluşturulan paralel sistemde kullanılmak üzere bilgi verilemeyeceğine hükmettiği kararı olumlu bir adım. Seçim gününde ve sonrasında mahkeme üyelerini tarihi bir sorumluluk bekliyor. Seçim kampanyasında Lula, mücadelesinin seçimi kazanmakla bitmeyeceğini vurgulamak için “bu seçim cennetin kapılarını açma seçimi değil; cehennemin kapılarını kapama seçimi” demişti. Brezilya’da cehennemin kapıları kapandı. Sıra Türkiye’de.