Manşet

'Oscar'ın Yabancıları' İstanbul Modern Sinema'da

Abone Ol
İstanbul Modern Sinema, 15–25 Şubat tarihlerinde 'Oscar’ın Yabancıları' seçkisini sinemaseverlerle buluşturuyor.   İstanbul Modern Sinema, 96'ncı kez dağıtılacak Akademi Ödülleri yaklaşırken 'en iyi uluslararası film' kategorisinden hazırladığı 10 filmlik seçkiyi 'Oscar’ın Yabancıları' adlı programla izleyiciye sunuyor. Seçkinin öne çıkan filmleri arasında, ilk kez Oscar adayı olan Bhutan filmi 'Rahip ve Silah', İlker Çatak’ın Almanya adına yarışan filmi 'Öğretmenler Odası', kendisine bu yıl Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü kazandıran Fransa’nın Oscar adayı 'Şeflerin Aşkı' ve Anthony Chen'in Cannes’da prömiyerini yaptığı Singapur filmi 'Kırılan Buz' yer alıyor.

Seçkide yer alan filmler şu şekilde:

Dört Kız Kardeş

'Güzel ve İtler' ve 'Derisini Satan Adam' filmleriyle tanınan yönetmen, bu kez 2015 yılında Tunus'ta kaybolan iki kız kardeşin yasını tutan bir ailenin gerçek hikâyesine odaklanıyor. Olfa Hamrouni’nin 15 ve 16 yaşlarındaki iki kızı bir gün ortadan kaybolarak onu ve diğer iki küçük kızını çaresiz bırakıyor. Yönetmen, Olfa ve kızlarının yanında onları canlandıran profesyonel aktörleri de kullanarak yaşanan travmayı performansla aktarıyor. Film, belgesel ödülü kazanmış olsa da ekranda gördüğümüz gerçekliği sürekli sorgulamaya iten sahte bir kurmaca.

Hayalet Resimler

'Komşu Sesler' ve 'Aquarius' gibi kurmacalarından tanıdığımız Brezilyalı yönetmen Kleber Mendonça Filho, bu kez sinemaya ve yönetmenin sinemayı keşfettiği Recife şehrine duyduğu aşkı anlatan oyuncul ve neşeli bir belgeselle karşımızda. Film, hem bugüne dair çekimler hem de fotoğraflar, haberler, ev kayıtları ve yönetmenin filmlerinden kesitler gibi arşiv malzemesi kullanıyor. Mimari, kentsel dönüşüm, tür sineması veya Nazilerin Brezilya’daki film dağıtımıyla ilişkisi gibi konuları serbestçe işlerken, kurmaca ile belgeseli iç içe geçiriyor. "Kurmaca filmler en iyi belgesellerdir" diyen yönetmen, sinema üretmenin de izlemenin de kolektif ve büyülü bir deneyim olduğunu hatırlatıyor.

Kırılan Buz

Kendi varoluşsal krizlerine hapsolmuş, farklı şekillerde yalnızlık çeken üç genç insanın etkileyici bir portresini çiziyor. Çin'in Kuzey Kore ile sınırında bulunan karlarla kaplı Yanji'de kışın güzelliği karşısında, üç arkadaş arasında gelişen sıcak ve sıradışı bir aşk üçgenini anlatıyor. Sinematografisinden oyunculuğuna, etkileyici ve özgür ruhlu bir Z Kuşağı dramı olarak tanımlanan filmin yönetmeni tanıdık. 2013 yılındaki Oscar’ın Yabancıları programında da yer alan ve Cannes Film Festivali'nde ödül kazanan ilk Singapur filmi 'Ilo Ilo'nun yönetmeni Anthony Chen.

Köylüler

Dünyanın ilk uzun metraj yağlı boya filmi olarak anılan 'Vincent’i Sevmek'in yönetmenlerinin son işi, 19'uncu yüzyılın Polonya’sında geçen bir dram. Güzel genç kız Jagna’nın yaşlı bir toprak ağasıyla evlenmesi üzerinden gelişen aşk üçgenini anlatan bu sinematik şölen Władysław Reymont'un aynı adı taşıyan Nobel ödüllü romanından uyarlandı.

Mevsimlerin değişimini, tarla yaşamını ve insan ilişkilerini hem doğal hem de sert bir dille aktaran film, 19'uncu yüzyılın empresyonist tablolarından esinlenen el boyaması tekniğiyle önce oyuncularla çekildi, ardından filmi oluşturan 79 bin kare için yağlı boya tablolar üretildi.

Marıupol'da 20 Gün

Ukraynalı film yapımcısı ve gazeteci Mstyslav Chernov, Mariupol'un kuşatma altındaki resmini ve bu koşullarda hayatta kalmaya çalışanların cesaretini etkileyici bir belgeselde gösteriyor. Mariupol'de başlayan kuşatma ve saldırı sırasında, bombalar yağarken, elektrik, yiyecek, su ve ilaca erişim kesilirken, şehirde kalan tek gazeteciler olan bu ekip hem bu zulmü haber yapmakta hem de çektikleri görüntüleri dünyaya iletmekte zorlanır. Sonunda Rus askerleri tarafından kuşatıldıklarında, bir hastanede barınarak kaçmanın yolunu ararlar. Chernov ve meslektaşları, bu kadar çok ölüme tanıklık ederken haberin bir fark yaratıp yaratmayacağını merak ederler.

Öğretmenler Odası

Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde yapan film, Polonya kökenli, kendini işine adamış bir öğretmen olan Carla Nowak’ın bir lisede ilk işine başlamasını konu alıyor.

Okulda arka arkaya hırsızlıklar meydana geldiğinde Carla meseleyi kendi başına çözmeye karar verir ve bir gizli kamera yerleştirir. Ortaya çıkan gerçeklerle Carla, katı bir eğitim sistemi içinde veliler, meslektaşları ve öğrenciler arasında sıkışık kalır. Film, dramatik yoğunluğu, hiç azalmayan temposu ve toplumun içine işlemiş ırkçılığa dair getirdiği eleştiriyle 2023’ün en iyi filmlerinden.

Rahip ve Silah

Film 2000'lerin ortalarında Bhutan’da, kralın tahtı terk etmeye ve ülke tarihinde ilk kez seçimleri tanıtmaya karar verdiği zamanda geçiyor. Yaşlı bir rahip ülkesinin başına gelmekte olan büyük değişikliklerin sonuçlardan endişe duyar ve genç öğrencisine "her şeyi düzeltmek" için dolunaya kadar iki tüfek getirmesini söyler. Genç rahip, gurusunun isteği karşısında şaşkındır. Silahlara dair bilgisi televizyonda dönen tek film olan James Bond’da gördüğü kadardır. Bu görevi, onu düzenbaz Amerikalı bir tüfek koleksiyoncusuyla karşı karşıya getirir. İlk kez Oscar adayı olan Bhutan’ın filmi silahlanma ve kapitalizm üzerine tatlı bir hiciv.

Şeflerin Aşkı

Vietnam asıllı Fransız yönetmen Tràn Anh Hùn’un kendisine bu yıl Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü kazandıran filmi, gastronomi sevenler için bir şölen. Juliette Binoche’un oynadığı yetenekli aşçı ve Benoît Magimel’in oynadığı gurmenin yemek tutkusuyla pekişen alışılmadık aşkları, sınıf ilişkilerine ve toplumsal cinsiyet rollerine de değinen bir öyküye kaynak oluyor.

Film, büyük bir bölümünde, beş duyumuzla birden birbirinden nefis yemeklerin hazırlanma sürecine tanıklık ederken birine yemek pişirmeyle onu sevmek arasında bir fark olmadığını kanıtlıyor. Küçük bir not olarak filme aç karınla gelmemenizi tavsiye ederiz.  

Shayda

İran asıllı Avustralyalı yönetmen Noora Niasari’nin kendi deneyimlerinden yola çıkarak çektiği ilk uzun metrajlı filmin başrolünde, Cannes’da en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Zar Amir Ebrahimi'yi izliyoruz.

Şeyda, kızı Mona ile şiddet gördüğü kocası ve Mona'nın da babası olan Hüseyin ile paylaştıkları hayatından kaçarak yeni bir başlangıç yapmak istiyor. Gizli bir kadın sığınağında kalan Şeyda, Hüseyin'in kötü muamelesinden korunmak için hukuki süreçlere başvuruyor, ancak Hüseyin'e denetimsiz ziyaret hakkı veriliyor. Şeyda normal bir yaşam sürmeye çalışırken Hüseyin’in, Mona’yı İran'a geri götürebileceği endişesi taşıyor. Karakterlerine şefkatle yaklaşan cesur bir kadın filmi.

Vera

Gerçek ile kurmacayı birbirine geçiren bir yaşam öyküsü olan Vera’nın başrolünde, birçok spagetti western filminde oynamış yakışıklı İtalyan yıldız, Giuliano Gemma’nın kızı olan Vera Gemma var. Bu hibrit belgesel, Vera’nın Roma'da geçen sosyetik yaşamını takip ederken, onun yalnızlığını ve yaşlanmayla baş etme mücadelesini de izliyoruz. Diğer pek çok ünlü çocuğu gibi, kendisini zalim bir dünyanın merhametine bırakan bir babanın kaçınılmaz mirasıyla başa çıkmaya çalışan bu kadına derin bir empati duyuyoruz. Kendisinin karmaşık ve kırılgan versiyonunu canlandıran Vera Gemma, kamera önünde unutulmaz bir performans sergiliyor.