Elimizden alınan kültürel miras ve toplumsal hafıza insanı derinden üzüyor. Opera çıkışı bir kahve keyfi yapmak, bir kitap alıp pastanede okumak sonra da yazarından imza istemek ve daha bunun gibi nice güzel hatıra olasılığı hepsi uçup gidiyor.GEZİ PASTANESİ’NİN BERABERİNDE GÖRÜRDÜKLERİ VE GERİDE KALANLAR Bu coğrafyada oldum olası sevgi ve iyilik cezalandırılıyor. Ahlak olarak şiddet, kabalık, zorbalık, zor kullanma yüceltiliyor. Böyle bir yer burası. Değil mi ki bir mafya babası bu ülkede muhalefet liderlerinden daha çok dikkat çekti, o zaman iyiden iyiye ümidi kestim bu topraklardan. Bu durum, çirkinleri ifade etmekten yılacağımız anlamına gelmiyor. İnsanlar için, insanlara rağmen mücadelemiz devam eder elbet. Ancak koşullar estetik duygusuna sahip insanlar için giderek zorlaşıyor. Geçtiğimiz gün Gezi Pastanesi gerekçeleri ile sosyal medyadan kapanacaklarını duyurdu. Okurken o kadar üzüldüm ki; duygularımı ifade etmekte zorlanıyorum. Ancak bir nebze deneyeceğim… Gezi Pastanesi’nin tarihi, temsil ettiği değerler ve ziyaretçilerinin niteliği bu mekanı alelade bir adres olmaktan çıkarıyor. Yazarların, müzisyenlerin, ressamların, Beyoğlu’nda bir etkinlik çıkışı, ya da çay eşliğinde bir sohbet için arkadaşınızla buluştuğunuz elbette eşsiz çikolataları ve kurabiyeleri ile her zaman AKM’nin hemen yanı başındaydı. Artık yok. Bir mekânın kapanması neden bu kadar önemli? diye düşünüyor olabilirsiniz. Haklısınız belki de. Yine de birkaç itirazım olacak. Gezi Pastanesi bu ülkede başta hizmet kalitesi ve atmosferi ile seçkinliği temsil ediyordu. Para ile erişilebilen hizmetin ötesinde çok farklı bir deneyim de sunuyordu. Tabii bu hava, yapay bir konsept değildi. Bulunduğu lokasyon ve hizmet kalitesiyle buna önem verem tüm ziyaretçilerinin teveccühünü kazanmıştı. Yani doğal olarak, bugün milyon dolarlar verilse elde edilemeyecek bir kitleye ulaşmıştı. Yazarlar, şairler, müzisyenler ya da ressamların yani tüm entelektüellerin bir numaralı adresiydi Gezi Pastanesi. Diyelim ki edebiyat sevdalısısınız, ya da hayran olduğunuz bir şair var. Gezi Pastanesi’nde öylesine geldiğimiz bir randevuda karşınıza çıkıveriyordu. Orada sesine hayran olduğunuz bir opera sanatçısı ile selamlaşabiliyordunuz. Ya da tablolarına bakmaya doyamadığınız ressamın ta kendisi ile göz göze geliyordunuz düşünsenize. Hâl böyleyken bu kapanma haberiyle artık bu imkânı kaybetmiş oluyoruz. Elbette yeni mekânlar açılır. İnsanlar yine buluşur. Ya da sanal alem bu eksiği kapatır diye teselli edebiliriz kendimizi. Ne var ki elimizden alınan kültürel miras ve toplumsal hafıza insanı derinden üzüyor. Opera çıkışı bir kahve keyfi yapmak, bir kitap alıp pastanede okumak sonra da yazarından imza istemek ve daha bunun gibi nice güzel hatıra olasılığı hepsi uçup gidiyor. İktidar bizi başkalarını dikizleyip onlara karışmaya ve dolayısıyla kendimizi sahte bir güç ile mutlu etmeye yönlendirirken, karşılığında tüm hayatımızı istiyor. Bu zorlamaya karşı durmak bir yana çaresiz kalıyoruz. Elimizden bir şey gelmiyor. Sunulan sahte tatmin duygusuyla nefes almayı yaşamak sayıyoruz.
Öpüşmeye tepki Gezi’ye kilit
İktidar bizi başkalarını dikizleyip onlara karışmaya ve dolayısıyla kendimizi sahte bir güç ile mutlu etmeye yönlendirirken, karşılığında tüm hayatımızı istiyor. Bu zorlamaya karşı durmak bir yana çaresiz kalıyoruz. Elimizden bir şey gelmiyor. Sunulan sahte tatmin duygusuyla nefes almayı yaşamak sayıyoruz.
Gün geçmiyor ki ülkede hareketli bir gün yaşanmasın. Sabiha Gökçen Havalimanı’nda öpüşen gençlere karışan kadın videosu Türkiye gündemini hayli karıştırdı. Yeniden yaşam tarzı ve ahlakçılık tartışmalarını açtı. Bu videolar neden bu kadar viral olur? Bu bir tartışma konusu. Öte yandan bu tip insanlar hiçbir haksızlığa tepki göstermezken sadece sevgiyi ayıplar? Gerçekten insanın havsalası almıyor. Nereden baksan elinde kalan bir ülke.
Etrafımızda onca şey oluyor. İki konut daha fazla inşa edilsin diye geleceğimiz yakılıyor. Su kaynaklarımız hızla tükeniyor. Her şeyi dışarıdan ve dolayısıyla son derece pahalıya yiyoruz. Gelir adaletsizliği arşa çıkmış. Adı konmamış neo-kölelik düzeni kapıda. Vatandaşın biri, sadece iki gencin öpüşmesine takılmış. Kendi dünyasında öpüşmeye atfettiği bütün çirkinlikleri dışarıya vurmuş. Norm olarak dayatıyor iyi mi? Şimdi sormak lazım bu insana sen bu müdahaleyi yaptın da dünya daha iyi bir yer mi oldu? diye.
GENÇLİĞE SÖVMEK
Gençlik tüm iktidarlar için bir tehdit niteliğinde. Bu nedenledir ki okul diye bir kurum geliştirilmiş. Eğitim her ne kadar insanların kendine yetebilmesi için gerekli bir süreç olarak tanımlansa da esasen hepimiz gençliğin topluma uyumlanmasına hizmet eden ideolojik aparat olduğunu biliyoruz. Hapishaneler, hastaneler, kolluk kuvvetleri ve aile gibi kurumlar bizi toplumların geleneklerini ama güzellikle ama zorla kabul ettirmek için icat edilmiş. Tabii iktidarın dili bir müddet sonra halkın dili haline gelmiş.
Sonra bir bakmışsınız bakkal, manav, kasap ya da mahalledeki komşunuz fahri kolluk kuvveti olmuş hayatınızı dikizliyor. Hatta röntgenlemekle kalmıyor bir de mikro iktidar olarak sana kendi normunu dayatıyor iyi mi? Hepsi büyük biraderin gönüllü çalışanı sanki. Karşına her yerde çıkıyorlar. Hele ki gençsen sana her şey yasak. Festivaller, el ele tutuşmak, eğlenmek, sevişmek, karşı çıkmak, sorgulamak, soru sormak, gençliğin tüm neşesi yasak.
Oysa ki itiraz kültürü, topluma başkaldırma, hiyerarşiyi bozma, yerine yenisini inşa etme ve bu döngünün tekrarlanması sayesinde toplumlar ilerler. Bilgilerimiz değişir, ezberlerimiz bozulur ve tekrar tekrar normlarımızı inşa ederiz. Gençliği bastırmak ise bu ilerlemeyi durdurur ve eskimeyi meydana getirir. Eskiyen şey yıpranır, çürür. Sırf bireysel tatminimiz, varsa güç istemimiz, ya da mastürbasyon ihtiyacına kurban edilemez gençliğin sesi. Gençlik önemlidir. Değerlidir. Gençliğin tam anlamıyla kendini var etmesi, daha sağlıklı bireylerden oluşan bir topluma kavuşmamız anlamına gelir ki işte o zaman belki özlediğimiz adalete kavuşuruz. Çünkü onlar, konfor alanlarını terk etme cesaretine sahip. Dolayısıyla kendi huzurumuz için gençliği desteklemek şart.