Önce hatırlamalı, sonra konuşmalı ve tartışmalıyız

Abone Ol
Güneştekin: her şeyde silinmiş bir unutulma görüyorum, henüz çözümlenmemiş, yüzleşmesini yaşamamış bir geçmişin unutulması. Ama önce hatırlamak gerekiyor. Bugün köşemi sanata ayırdım. Eserleriyle Türkiye’nin gündemini sarsan sanatçımız Ahmet Güneştekin’le, Diyarbakır’da bir süre önce açtığı “Hafıza Odası” ve Dubai’de yeni açtığı “Kum Çiçeği” isimlerini verdiği sergileri üzerine söyleşi yaptık. İzninizle söyleşiye geçmeden önce, Ahmet Bey’in insani yönüyle ilgili birkaç şey yazmak istiyorum… Bir insanın konumu ne olursa olsun insani yönü önemlidir benim için. Engelli alanında çalışmalar yapan biri olarak, projeler için zaman zaman ünlü isimlerden ricada bulunur, destek isteriz. Ahmet Bey bu isimlerden biridir. Kendisi yoğunluğuna rağmen her talebimize olumlu cevap vermiş, zaman ve emek vermiş bir isimdir.  Söyleşi vesilesiyle, sanatla örtüşen  insani duruşu için kendisine teşekkür etmek istiyorum. Ülkemizde sanatçılar genellikle eserleriyle değil söylemleriyle eleştiri alırlar, gündeme gelirler. Fakat sizin sanatınızda durum tam tersi. Sizi farklı kılan nedir? Üzerine düşünülmesi ve tartışılması gerekli işler yaptığınızda bu durum kaçınılmazdır. ‘Hafıza Odası’ sergisinde yer alan işleri çalışırken de düşündüğüm şey, işlerimin henüz çözüme ulaşmamış bir geçmişle yüzleşmek için nasıl bir yol açabileceğiydi. Sergi etrafında gelişen bütün tartışmaların ve eleştiri yazılarının her açıdan bu çabaya eklendiğini düşünüyorum. Tepkiler sizi üzmüyor mu? Ürettiğim eserlerin sanat eleştirisinin konusu olmasını çok doğal buluyorum. Serginin, yakın geçmişimizde yaşadıklarımızı yeniden düşünmek için gerekli olan alanı açacağını öngörmüştüm. Geleceksiz olmamak için bu alana ihtiyacımız olacak. Sergi bu yönüyle başka türlü sesi hiç duyulmadan kalacak, tamamen silinmiş ve unutulacak olanların seslerini duyabilmenin yollarını göstermek istediğim bir imkândı. Diyarbakır sergisi en çok ziyaret edilen sergilerden biri oldu. Her yaş ve gruptan insanlar kuyruklar oluşturdular sergiyi görmek için. Bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Her serginin kendine özgül bir bağlamı var. Ben bu sergiye geçmişin nasıl hatırlanacağına kimin karar vereceğini sorarak çalışmaya başladım. Son yirmi yıla yayılan bir çalışmaydı benim için. Sergilediğim işler başkalarının yerine konuşmaya kalkışmadan, kavranması güç olan kayıpların yasına eşlik ediyorlar. Zorla kaybedilenlerin hatırlanıp anlatılmadıkça hafıza alanına talip olmaktan vazgeçmeyeceğini gösteriyorlar. Sergiyi görenler, belki de en açık ve de en savunmasız hâlleriyle bu kayıpları yaşayanlar, geride kalanlar... Bu ilgi hem geçmişe hem de geleceğe yönelik. Sanatınızla insanlara geçmişi hatırlatıyorsunuz diyebilir miyiz? Yaşadığımız her şeyde silinmiş bir unutulma görüyorum, henüz çözümlenmemiş, yüzleşmesini yaşamamış bir geçmişin unutulması. Ama önce hatırlamak gerekiyor, önce konuşmalıyız ve anlatmalıyız. Olan ve söylenmeyen her şey yok oluyor. Sergilenen işler, o yüzden bir yokluğa tanıklık ediyor, bu yokluktan ortaya çıkan bir tarihi anlatıyor ve yokluğun, noksanlığın, inatçı bekleyişiyle bugünün peşini kovalamasını, hatırlanıp anlatılmadıkça bu hafıza alanına talip olmaktan vazgeçmeyeceğini hatırlatıyor. Yani yalnızca henüz anlatılmamış bir tarihin var olma talebini göstermiyor. Silinme devam ettikçe etkileriyle sürecek olanı da gösteriyor. “Hafıza Odası” sergileriniz arasında nasıl yer alacak? Açıldığı ilk günden kapandığı güne kadar devam eden, kesintisiz ve çoğalan bu ilgiye tanık oldum.  ‘Hafıza Odası’ bugüne kadar en çok izlenen ve en çok tartışılan sergim olarak kişisel tarihimdeki yerini aldı. Dubai'de yeni açmış olduğunuz “Kum Çiçeği” serginizden bahseder misiniz? ‘Kum Çiçeği’ sergisi 18 Aralık’ta AWC Dubai’de açıldı. Sergi aynı zamanda galerinin açılış sergisi ve 18 Mart’a kadar izlenebilir. Sergi adını kum taneleriyle kristal kümelerinden oluşan çöl gülünden alıyor. Bu kırılgan jeolojik çiçeğin formu, renk bileşenleri ve çiçeklendiği çöl topografyasında sonsuzluk algısı oluşturan fraktal örüntü işlerimde kullandığım formlarla örtüşüyor. Doğanın düzensiz ve parçalı, karmaşık ve de sonsuz örüntüleriyle ilgileniyorum. Bu formlar anlamsal yapının oluşturucu öğesi olarak mitolojik öğelerle çalıştığım eserlerimde belirgindir. Sergi, bu örüntüleri metamorfoz geçirmiş hayvan figürlerinde kullandığım bronz heykellerden, dili imgeleme dahil ederek kalp formunda çalıştığım boyutlu işlere kadar çok farklı disiplinlerde çalıştığım işlerden oluşuyor. Her sergi kendine özgü, içeriğiyle ve sunumuyla. AWC Dubai sergiyi Dubai’nin 50. yılına özel bir koleksiyon olarak sunuyor, koleksiyonda bu sunuma uygun olarak çalıştığım özel işler de yer alıyor. Dünyanın birçok şehrinde sergi açtınız... Sergi açmayı isteyip de içinizde ukde kalan bir şehir var mı? Son yirmi yıldır çalıştığım işleri dünyanı farklı ülkelerindeki galeri ve müzelerinde sergiliyorum. Zaman zaman İstanbul’da da sergilerim açıldı ama en çok doğduğum coğrafyada, o coğrafyaya ait insanları içine alan bir sergi yapmak istiyordum. Diyarbakır sergisi bunlardan biri. Henüz tarihleri kesinleşmedi ama ülke genelinde bu sergileri önümüzdeki dönemlerde yapmaya devam edeceğim. Yurt dışı sergilerim de devam edecek. 2022 yılı içinde 27 Ağustos’ta Litvanya’da, 30 Kasım’da da Moskova’da sergilerim açılacak. Bir sanatçı olarak dünyayı sarsan Covid-19 ve ekonomik krizler sebebiyle umutsuzluğa sürüklenen insanlara ne mesaj vermek istersiniz? İçinden geçtiğimiz bu süreçte çoğumuz kaygı ve umutsuzluk semptomları taşıyoruz. Bazen hissettiğimiz yalnızca umutsuzluk duygusu olabiliyor. Her günün getirdiği umut kırıntısı, o günle sönüp gidebiliyor. Yine de umutsuzluk içindeki umudu, anlamsızlık içindeki anlamı bulmaya çabalamalı, insan ilişkilerine, aşka, sevgiye, yaşama inanca yer açabilmeliyiz. Benliğimizi yok etmeden umutsuzlukla yüzleşmeliyiz. Benim Şarlo’dan bildiğim, umutsuzluğun en dip koşullarında dahi bir şeylerle uğraşmaya gayret etmek gerektiği… Gayesizlik insanı umutsuzluğa sürüklüyor diyebilir miyiz? Umutsuzluğu ve sessizliği kabul etmemek ve bunun için de bir mücadele alanı üretmek gerekiyor. Umut; tüm olumsuzlukların değişebileceğine, değiştirilebileceğine olan inançtan besleniyor değil mi? Yeni bir dünya, yeni ilişkiler, insanın kendini gerçekleştirmesinin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik çabalarla yeşerebilir. Bunun farkındalığı bile çok şeyi değiştirebilir. Çok soyut görünebilir ama biz varsak, umut da her zaman olacaktır.