On küsur sene sonra, yeniden

Abone Ol
Kanımca bütün aksaklıklarına rağmen demokrasiye doludizgin gidişin tökezlediği nokta, Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine Ergun Özbudunla Serap Yazıcı’nın hazırladığı anayasa taslağının muhalefet tarafından canlı yayında parçalanmasıydı. Geçen senelerde de böyle miydi şimdi hatırlamıyorum ama bu sene pastırma yazı adeta ülkeyi ele geçirdi. Kasım ortasında yaz artığı yürüyüş havaları. Şöyle aslında ver elini demeli Kuzey Ege sahillerine, tepesi puslu dağ ormanlarında yürümeli, belki atlayıp arabaya Anadolu’nun eski uygarlıklarını keşfe çıkmalı ya da uzun uzun dolaşmalı İstanbul’un kıyı köşe semtlerini… Oysa, bunları düşünecek neredeyse bir tek insan göremiyorum sokaklarda. Herkesin yüzü beş karış, herkesin acelesi var. Şairin dediği gibi, “kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya”. Bir yandan salgın, öte yandan ekonomik buhran derken ülke bir darboğazın içine girdi. Pastırma yazının güzellikleri yerinde duradursun, “biz nasıl bu noktaya geldik,” diye düşünüyorum bir süredir. Herkesin bir miladı var, herkes kendine göre bir tarih atıyor, 2010 diyen, Referandum diyen, Ustalık Dönemi’ne geçiş diyen, 2013 diyen, Arap Baharı’nı, Gezi’yi referans gösteren, Davutoğlu döneminin sonrasını, 15 Temmuz’u, 16 Nisan’ı… Ne oldu da Türkiye’nin tarihinde görmediği kadar dış sermaye iki senede gelirken bugünkü umutsuzluğa düştük? Ülke büyürken, kişi başı gelir 10 bin doları aşıp 12 binlere gelirken ne oldu da yedi senedir milli gelir böylesine düşmeye başladı? Obama’nın ilk ziyaretini yaptığı, birçok ülke tarafından parmakla gösterilen bir yerden nasıl bugünkü çaresizliğe düştük? MİLAT NOKTASI: ÖZBUDUN ANAYASASI Herkes gibi benim de milat aldığım bir nokta var. Kanımca bütün aksaklıklarına rağmen demokrasiye doludizgin gidişin tökezlediği nokta, Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine Ergun Özbudun’la Serap Yazıcı’nın hazırladığı anayasa taslağının muhalefet tarafından canlı yayında parçalanmasıydı. Şehir Üniversitesi kapatılmadan önce ikisinin de titri “anayasa profesörü” idi, şimdilerde maşallah Portekiz asilzadelerini kıskandıracak uzunluğa erişti… Serap Yazıcı, Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı iken Ergun Özbudun'unki biraz daha mütevazi kalmış: Siyasi Söylem Danışma Kurulu üyesi. O günlerde, AKP, “hocaların hocası” Özbudun’a anayasa yazdırma ihtiyacı duyuyordu. Şimdi bugünden geriye bakınca “Özbudun anayasası” kabul edilmediği için ne çok zaman kaybettiğimizi daha açık görebiliyoruz. Sadece zaman da değil, bugün milli geliri bir buçuk katına çıkarabilsek ancak 2014’teki seviyeyi yakalayabiliyoruz. Ekonomideki kötüleşme işsizliği, işsizlik de yabancı düşmanlığını körüklüyor. Seküleriyle dindarıyla bugün hayli zenofobik tepkiler gösteren bir millete dönüştük. Misal, 2004’te Avrupa Birliği diye bir gündemimiz vardı, AB yolunda ilerliyorduk, Batı tipi bir demokrasi hedefindeydik, düşünün AB Bakanlığı kuruldu, düşünün kabinede AB Bakanı yer alıyordu. Erdoğan, 2005’te “Kürt Sorunu benim sorunumdur” derken, Çözüm Süreci ile bunu somutlaştırdı. Hani Cumhurbaşkanı sık sık “nereden nereye” diyor ya, haklı, hakikaten nereden nereye geldi ülke. Ama ben ne olsaydı bu başaşağı gidiş hiç olmayabilirdi, diye düşününce “Özbudun anayasasından” vazgeçildiği gün gözümün önüne geliyor. Sınıf arkadaşlarının hakaretamiz yazılarını, açık mektuplarını okuduğumu hatırlıyorum. Neymiş Özbudun Hoca iktidarın yörüngesine girmiş de laikliği terk etmiş de, hatta vatanı satmış da… KARAR TV’DEKİ PROGRAM Salı akşamı Karar TV’de Taha Akyol’la Elif Çakır’ın sorularını yanıtlayanlar arasında Ergun Özbudun’u yanında Serap Yazıcı ile görünce o günlere ışınlanmış gibi oldum. Aralarında Ahmet Davutoğlu, doğal bir nezaket ve zarif bir saygıyla hem partisinin icraatlarını anlatıyor hem de Özbudun’la Yazıcı’yı dinliyordu. Akyol’la Çakır’ın sorularına birbirinden derinlikli yanıtlar verdiler. Özellikle Serap Yazıcı, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Modelinin ne kadar önemli olduğunu bir hoca hitabetiyle anlattı program boyunca. Gelecek Partisi’nin hazırladığı metnin kusursuza yakın olduğunu bir kez daha Yazıcı’dan ve Özbudun’dan dinlemiş olduk. Böylece, döndük dolaştık, gene Özbudun’un anayasasında buluştuk. Bereket, Özbudun’la Yazıcı dosdoğru durmaya devam ediyorlar; anayasa teklifi şundan geldi, parlamenter sistem modeli teklifini bu istedi diye düşünmeden, artık birer siyasetçi de olmanın rahatlığıyla projelerini anlatıyorlar. Bugün altı partileri bu taslağı geliştirmeye çalışıyor. HDP’nin tutum belgesinin bu modelle çakışan bir kısmı olmadığını söyleyen bizzat Özbudun’du. TİP başta sanırım diğer partiler de Serap Yazıcı’nın yazdığı bu metinde birleşecekler. Kaybedilen seneler, heder edilen milyarlarca dolar, kırılan kalpler ve en önemlisi bir heyula gibi ülkeye çöken umutsuzluk… On küsur sene önce Özbudun anayasasını reddetmenin bedeli buydu. Şans yardım etti de tarih tekerrür edebileceğini gösterdi. On küsur sene sonra, bir kez daha Özbudun anayasasını kaçırmanın bedeli diye bir yazı yazmak istemiyorum. Bu fırsatı kaçırmayalım. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Dönüş Modeli’nden sonra Özbudun ve Yazıcı’dan daha fazlasını isteyelim, Cumhuriyet’in yüzüncü yılına sivil bir anayasa ile girelim.