Öğretmenlerimiz neler yaşıyor?
Atanamayan öğretmenlerden biri Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’e sesleniyor: “Verilen atama sayıları ihtiyacın (Sayıştay raporlarında mevcut) çok çok altında. Ve maalesef branşlarda adil bir dağılım yok.”
Atanamayan öğretmenlerin yeri zaten hiç olmamakla beraber; ücretli, sözleşmeli, kadrolu öğretmenler derken Öğretmenlik Meslek Kanunu ile birlikte öğretmenler odasına “Uzman öğretmen” ve “Başöğretmen” mevzusu geldi.
Eğitim konusu özel ilgi alanım değil, bu sebeple işin bizzat içinde olanlara “Olayın aslı astarı nedir?” diye sordum. Zira bir yandan Öğretmenlik Meslek Kanunu paydaşlar tarafından aşırı bir şekilde eleştiriliyor; diğer tarafta ise hükümet, “İstişare masasında herkes vardı, itirazlar haksız.” diyor…
Sözü, henüz ataması yapılmamış ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde “ücretli öğretmenlik” (onlar kendilerine “ücretmen” diyor) yapan Elif’e bırakıyorum..
Elif, öncelikle atama bekleyen bir öğretmen olarak düşüncelerini alabilir miyim?
Ben, sizin de dediğiniz gibi, atanma bekleyen bir öğretmenim… Üniversitede bölümümü severek okudum. Takriben 6 yıldır sınavlara giriyorum ve bekliyorum; oldukça yüksek puanlar almama rağmen… 6 yıldır da ücretli öğretmenlik yapıyorum çünkü başka bir işte çalışmak istemiyorum. “Neden?” diye sorarsanız öğretmenlik benim çocukluk hayalim ve ben Eğitim Fakültesi mezunu olarak yapmazsam maalesef ki eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan çok farklı bölüm mezunları sınıflara girip ders anlatıyor (!) olacak. Fakat önümüzdeki sene görev olur mu olmaz mı belirsizliği çok zor bir durum. Dönem ortasında gelen bir atama ile işinize son verilebiliyor ve siz ortada kalabiliyorsunuz. Bu belirsizlik elbette hayatımdaki önemli kararları da etkiliyor. Ben tüm hayat kurgumu öğretmen olmak üzerine kurdum, adımlarımı buna göre attım. Öğretmeyi ve öğrenmeyi çok seviyorum… Tabii ki bekleyen tek ben değilim, ailem de kızlarının öğretmen olacağı, tahtanın başına geçip ders anlatacağı ve hayatını kuracağı günü iple çekiyorlar. Onlar da emeklerinin karşılığını görmek istiyorlar, bunun da manevi bir yükü var doğal olarak.
Zaman zaman Türkiye’nin farklı bölgelerinden atama bekleyen öğretmenlerin intihar haberleri geliyor. Duyduğunda ne hissediyorsun?
Öncelikli olarak kendi yaşadıklarım, onların yaşadıkları, aileler, hayaller geçiyor gözümün önünden. Gerçekten çok üzülüyorum çünkü “O öğretmenler ile birlikte herhangi bir okulda birlikte çocuklara ders verebilir, genç nesilleri yetiştirebilirdik…” diye düşünüyorum. Benim ailem her daim yanımda çok şükür, desteklerini eksik etmezler fakat herkesin yaşam koşulları aynı olmayabiliyor maalesef. İşte tam da bu anda istemediğimiz haberler geliyor. Öğretmen arkadaşlarımın isimlerinin bir intihar haberi ile değil, ulusal veya uluslararası başarılarıyla anılmalarını isterdim. Bizler okulumuzu okurken büyük fedakârlıklarda bulunuyoruz. Ve maalesef ki plansız olarak yapılanların ceremesini umutlarımızın ölmesiyle ödüyoruz.
Milli Eğitim Bakanı’na sesini duyurmak istesen ne demek isterdin?
Gelişmiş bir ülke olmak istiyorsak en büyük yatırımının eğitime yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için Milli Eğitim’e atamalar için ayrılan bütçenin gerçekten artırılması gerek. Ayrıca verilen atama sayıları ihtiyacın (Sayıştay raporlarında mevcut) çok çok altında. Ve maalesef ki branşlarda adil bir dağılım yok. Bazı branşlar özellikle ön plana çıkarılırken bazıları arka plana itilmekte (temel olması gereken derslerden de maalesef bu duruma kurban edilenler var). Zamanında verilmiş yanlış kararların üzerine yanlış kararlar verilmeye devam edilmekte.
Örnek verir misin?
Yanlış hatırlamıyorsam Süleyman Demirel hükümeti döneminde öğretmen sayısının yetersizliğinden düz memurlar öğretmen olarak atandı. Mesela Ziraat Fakültesi mezunu biri tarımla ilgilenmesi gerekirken veya Veterinerlik Fakültesi mezunu biri hayvanlarla ilgilenmesi gerekirken bu kişilerin öğretmen olarak eğitim bünyesine alınması mevzusu... Bu yanlış bir karardı… Bu yanlış, o dönem için gerekli görülmüş, sonrasında öğretmen ihtiyacı Eğitim Fakültesi mezunları ile tamamlanmış, fakat önceki atamaların olması ve kadroların dolması Eğitim Fakültesi mezunlarının öğretmen olarak atanmasının önüne geçmişti. Bu yanlış karar günümüzde ücretli öğretmen istihdamı olarak devam ediyor. Fakat birkaç farkla… Şöyle ki; devlet, 1 kadrolu öğretmen alıp ona maaş vermek yerine 3 ücretli öğretmen çalıştırıyor. Ve sigortalar yarım yatıyor. Bulunan her fırsatta (yaz tatili, yarıyıl tatili, 1er hafta olan ara tatiller, kar tatili, rapor alsanız dahi hastalık durumunda vs.) ücret ve sigortada kesintiye gidiliyor. Ücret iyileştirmesi konusunda verilen sözler vardı, unutuldu. Ayrıca not düşmek isterim ki bizler hiçbir zaman “asgari ücret” alamıyoruz. Tüm bunlara rağmen benim karşılaştığım en acı tablo şu; kendi branşımda atama beklerken, Atçılık ve Antrenörlüğü mezunu birisinin benim branşımdaki derse giriyor olmasıydı.
Hükümet eğitim alanındaki sorunları gidermek için Meslek Kanunu yaptı. Ve bakanımız yaptığı açıklamayla tüm ilgilileri dâhil ettiklerini ifade etti. Bu yasa bahsettiğin sorunları gidermiyor mu?
Kesinlikle hayır. Çünkü çıkarılan 10 maddelik bir kanun, bir “meslek kanunu” olamaz. Gerçek sorunlara değinmeyen ve çözüm getirmeyen bir kanun oldu. Mesela bu kanunda ücretli öğretmenliğe dair hiçbir şey yok. Mesela öğretmenlik mezunu olup atama bekleyen öğretmenler hakkında bir madde yok. Oysaki Eğitim Fakültesi mezunlarının diplomasında zaten “Öğretmen” yazar. O kişi zaten öğretmendir ve Meslek kanunu gereği korunması gerekir. Bu yok mesela. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda bizleri muhatap dahi almamış olmuyor… Ya da öğretmenleri birleştirici/uzlaştırıcı bir madde de yok maalesef. Mesela bu kanunda öğretmene şiddet konusunda bir şey yok.
Peki, ne var kanunda?
Mesela bu kanunda öğretmenlerin sadece sınavlara çalışıp yükselmesi var…Yani teşvik edilen adeta şu: “Sen misin geçim sıkıntısı var diyen? Al sana fırsat: Sen uzman öğretmen ol, 1.000 TL maaş al; başöğretmen ol 2.000 TL maaş al. Ama bunların da süreleri var, ona göre…” Yani bir öğretmenin atanana kadar hayatı sınavdı, artık atandıktan sonraki hayatı da sınav… Ve ne acıdır ki bu, eğitim kalitesini yükseltmeye yarayacak bir uygulama değil. Çünkü öğretmenler ister istemez çocuklara eğitim vermek yerine kendilerinin sınavını geçmek için çaba sarf edecek. Milli değerlerimizden biri olan dayanışmanın yerini rekabet alacak maalesef. Ayrıca bu kanun sanki yeterince ayrım yokmuş gibi bir de “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” ayrımı da getirdi öğretmenler arasına. Ücretli öğretmenlere burun kıvıranlar, sözleşmeli öğretmeni beğenmeyenler şöyle dursun, başöğretmen olan yerde uzman öğretmeni beğenmez olacaklar. Bu kanun sonrası veliler ve öğrenciler sizce öğretmene saygı duyacak mı? Hiç sanmıyorum. Açıkçası unvan alan öğretmenlerin gelişiminden ziyade özellikle de özel kurumlar için “vitrin mankeni” olacağını tahmin etmek hiç de zor değil.
Bir başka eleştirdiğim husus ise; bir meslek kanunu yapılırken “tüm farklı görüşteki ve alanıyla ilgili insanlarla” istişare yapılması gerekliliği… Çıkarılan madde eğer Meslek Kanunu ise “tüm paydaşları” kapsamalıdır.
Çözüm önerin nedir?
Öncelikli olarak kesinlikle ücretli öğretmenliğin kaldırılması ve ivedilikle ücretli öğretmenlerin yerine adaletli bir şekilde öğretmen atamalarının yapılması gerekmektedir… Çok fazla sayıda atama bekleyen öğretmen var, bu sayının eritilmesi lazım. Eğer “tüm şartlar zorlanmasına rağmen yine de gerçekten” mümkün değilse ücretli öğretmenlik için sadece Eğitim Fakültesi mezunları alınmalı ve ücretli öğretmenlik şartları biraz daha iyileştirilmeli. Yani eğitim işi eğitimcilere bırakılmalı.Ayrıca gelecek mağduriyetlerin yaşanmaması için eğitim fakültelerine öğrenci alınırken ihtiyaca göre planlanması gerekmektedir. Misal 130 kişi atanan bir bölüme o yıl 4000 öğrenci yeni kayıt yaptırıyorsa burada çok büyük problem, 4 yıl sonra doğacak demektir.
Ayrıca branş öğretmenlerinin önündeki sorunların başında gelen özellikle de alımı az olan bölümlere farklı branşlardan geçişlerin olması... Bu durum, alan bilgisi sınavına giren branş öğretmenlerinin önünde çok büyük engel oluyor. Misal bir öğretmen kendi branşından sıkılıp bir başka branşa geçiş yaptığı an, o branşı 4 yıl boyunca okuyup, senelerce sınava girip atanmak için uğraşan öğretmen adayının tüm emeğine yazık etmiş oluyor. Bunun önlenebilmesi için benim önerim; gerçektenbranş değişikliği yapmak isteyen kadrolu öğretmenlerin, branş yeterliliği için diploma ve alan sınavı gibi belirli kriterlerin getirilmesi gerekmektedir. Yeterli puanı (geçmek istediği alanın atama taban puanı mesela) alan öğretmen geçiş yapmaya hak kazansın. Böylece öğretmenler kendi istediği alana geçmek için motive bir şekilde geliştirmiş olacak ve öğrenciler de alanında kendini yetiştirmiş öğretmenlerle karşılaşacağı kaliteli eğitim almış olacaklar.
Umarım kimseyi kırmadan, gücendirmeden sıkıntıları bir nebze de olsa anlatabilmişimdir. Ve yine umarım bu sorunlar en kısa sürede çözüme kavuşur. Tüm mesleklerin öğrenimi ve öğretiminde bir öğretmen elinin olduğunu unutmayalım lütfen…
Son olarak bana söz hakkı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Sonuna kadar okuma sabrını gösteren değerli okurlarınıza da sonsuz saygılarımı sunuyorum.