İslamcı iktidara ve tarikatlara verilecek her ödün, başka ve daha kapsamlı ödünler verilmesinin yolunu açar. Son derece radikal bir islamizasyon politikası izleyen iktidarın karşısına cüretkâr ve kapsayıcı bir programla çıkmak elzem.Hiç de ironik olmayan bir biçimde, 15 Temmuz’un ardından tarikatların ülkenin gidişatını belirleme güçleri arttı. Bu sadece fethullahçılardan doğan boşluğu doldurdukları için değil, kime güveneceğini bilemeyen iktidarı köşeye sıkıştırmaları sayesinde yaşandı. “Cinsel yönelim”e yapılan atıf gerekçe gösterilerek İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı biçimde çıkılması iktidarın tarikatlara verdiği sözlerden biriydi. İktidarın LGBT hakları başlığında hangi adımları ne yönde atacağına tarikatlar karar veriyor desek hiç de abartmış olmayız. İstanbul Sözleşmesi ve Gezi davası gibi başlıklarda muhalefetin göğsünü iktidarın saldırılarına siper etmesi, pragmatik değil ilkesel bir tutumsa Onur Yürüyüşü neden üvey evlat muamelesi görüyor? ŞERİAT: YEDİKÇE ACIKAN CANAVAR İslamcı iktidara ve tarikatlara verilecek her ödün, başka ve daha kapsamlı ödünler verilmesinin yolunu açar. Son derece radikal bir islamizasyon politikası izleyen iktidarın karşısına cüretkâr ve kapsayıcı bir programla çıkmak elzem. İktidara talip olan muhalefet bloğu sürekli diken üzerinde durarak, “endişeli muhafazakârlar ne der?” korkusuyla siyaset yapamaz. Muhafazakârları endişelendiren şeylerin büyük bölümü evrensel hukuk kurallarının ve insan haklarının ayrılmaz birer parçası. LGBT haklarını sadece LGBT’lere koruma sağlayan bir “lüks” olarak değil, kadın haklarını ve seküler yaşam tarzının farklı yönlerini de kapsayan normlar bütününün bir parçası olarak görmek, onu cansiperane savunmak gerekiyor. LGBT haklarını savunmaktan geri adım atıldığında nafaka hakkı ve kürtaj gündeme gelecek. Bundan geri adım atılır atılmaz içki tüketimine yeni kısıtlamalar getirilecek. Bundan da geri adım atıldığında karma eğitim tartışmaya açılacak. Şeriata biraz daha yaklaşacak attığımız her geri adım. O ilk geri adımı atmayacağız. --- [1] *Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans toplumunu ifade etmek için kullanılan kısaltma.
O ilk geri adımı atmayacağız
LGBT haklarını sadece LGBT’lere koruma sağlayan bir “lüks” olarak değil, kadın haklarını ve seküler yaşam tarzının farklı yönlerini de kapsayan normlar bütününün bir parçası olarak görmek, onu cansiperane savunmak gerekiyor.
LGBT[1] görünürlüğünü arttırmak, LGBT’lerin sorun ve taleplerini ön plana çıkarmak için her sene haziran ayında düzenlenen Onur Yürüyüşü’nün (Gay Pride) ülkemizde 2015 yılından bu yana yasaklı olduğunu biliyor muydunuz?
Bunu 8 Mart’ın sembol eylemi Feminist Gece Yürüyüşü’ne Taksim’in kapatılması takip etti. İslamcılar böylece bir taşla iki kuş vurmayı, feminist hareketi ve LGBT dinamiğini hareketsiz ve görünmez kılmayı hedefliyor.
Feminist hareketin gücünü kırmayı başaramayan İslamcılar bir süredir gözlerine LGBT hareketini kestirmiş durumda. Toplumsal muhalefete geri adım attırmak için en zayıf halkasını oluşturduğuna inandıkları yere tüm kuvvetleriyle yükleniyorlar.
İSLAMCILARIN ONUR YÜRÜYÜŞÜ İLE İMTİHANI
Bu sene 8. kere yasaklanan İstanbul Onur Yürüyüşü, özgür olduğu yıllarda Taksim Meydanı’nda başlar İstiklal boyunca sürer ve Tünel’de final yapardı. Gezi Direnişi’nde en az 50 bin kişiyi bir araya getiren yürüyüş, İslamcı iktidarın tahammül edemeyeceği bir hacme ve etkiye ulaşmıştı. İstanbul’un, dünyadaki en kitlesel ve politik Onur Yürüyüşlerinden birisine ev sahipliği yapması, kültürel iktidarı tesis edememekten yakınan İslamcılar için kabul edilebilir değildi.
2015 yılında yasak valilik tarafından son anda açıklandığı için yürüyüşe gelenlerin büyük bölümü bundan habersizdi. Katılım yüksek olunca direniş de görkemli olmuştu. Bunu 7 Haziran – 1 Kasım arasındaki kanlı dönem, canlı bomba eylemleri ve AKP’nin yeniden tek başına iktidarı izledi. Yasağın ikinci yılında katılımın dramatik biçimde düşmesi, bu arka plan göz önüne alınmadan açıklanamaz.
2017’ye geldiğimizde ülke bir askeri darbe girişimi atlatmış ve şaibeli bir referandumla rejim değişmişti. 2018’e damgasını “adamın kazanması” vurdu. Genel olarak toplumsal muhalefetin, özelde LGBT dinamiğinin baskılanan enerjisini yeniden dışa vurmaya başlaması ile 2019 yerel seçimlerinde muhalefetin elde ettiği zaferin aynı döneme denk düşmesi tesadüfi değil.
2019’dan bu yana toplumsal muhalefetin her kesiminde gözlenen canlanmada, “İslamcıları sandıkta yenebilir ve gönderebiliriz” inancının güçlenmesinin payı büyük. Diğer taraftan İslamcıların da eli boş durmuyor, toplum üzerindeki baskıyı ve korkuyu canlı tutmaya dönük girişimler birbirini kovalıyor.
373 GÖZALTI: SAVAŞTA MIYIZ?
26 Haziran’da düzenlenmek istenen Onur Yürüyüşü’ne katılan 373 aktivistin darp edilerek gözaltına alınması, polisin mekânlarda oturan insanlara kimlik kontrolü yapması, süreci takip eden gazetecilere ve avukatlara yönelik baskı sadece kurumsal homofobiyle açıklanamaz. İktidar, muhalefetin LGBT dinamiğine sahip çıkmayacağına, sahip çıkmaya kalkan olursa bunun altılı masanın ahengini bozacağına güveniyor.
Haksız da sayılmaz. Bir süredir gündem belirleme gücünü eline geçirdiği söylenen altılı masanın hiçbir unsuru Onur Yürüyüşü’ne yönelik akıl almaz şiddeti açıktan kınamadı. Önemli gündemlere dair Twitter’da ne yazmış diye bakılan siyasetçilerden ve belediye başkanlarından yine hiç birisi bu konuda ağzını bile açmadı. CHP kanadından tek tük gelen itirazlar, LGBT hareketine sahip çıktığını bildiğimiz ilerici isimlerle sınırlı kaldı.
Altılı masanın bu sessizliği sayesinde, Onur Yürüyüşü’nü günler öncesinden hedef göstermeye başlayan tarikatların seneye daha cüretkâr olacaklarını tahmin etmek zor değil. Eskişehir’deki festivali ve seküler yaşam tarzıyla uyumlu daha pek çok etkinliği yasaklatan tarikatlar bir süredir iktidarın doğrudan ortağı konumunda.
Bunlar da ilginizi çekebilir