Savaş, tek bir tarafın oluşturduğu ve uyguladığı bir yıkım değildir; savaşı talep edenler ve uygulayanlar olur, savaşın tek bir şeytanı yoktur diye uyarıyor bizi Deniz Tunç Kalyoncu
Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir haftaya uyandık. Bu durum, yalnızca sıradan insanların kişisel hikayelerini değiştirmeyecek, aynı zamanda dünya düzeni olarak adlandırdığımız olguları da kısa ve uzun vadede dönüştürecek.
Haftalarca Rusya, Ukrayna’nın Minsk Antlaşması’nı uygulaması için özellikle Fransa’ya ve Almanya’ya Ukrayna’yı ikna etmeleri için çağrıda bulunuyordu. ABD ile de güvenlik garantileri üzerine bir çıkış yolu aranıyordu. İkisi de gerçekleşmedi ve Rusya, Minsk masasını devirerek önce Donetsk’i ve Lugansk’ı tanıdı, ardından Ukrayna’nın tamamında adına “operasyon” dediği askeri harekâtı başlattı.
Geçen hafta yine PolitikYol’da yayımlanan “Ukrayna’da Çanlar Herkes İçin Çalıyor” başlıklı yazımda da belirtmiştim, Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan bu krizin, bu savaşın otuz yıllık bir geçmişi var ve bizi buraya getiren süreci unutmadan bugünü anlamaya çalışmamız gerekiyor.
2014 sonrasında Ukrayna’nın doğusunda ve Odessa’da insanlar büyük acılar çektiler, Poroşenko iktidarı ve öncesinde yaşananlar, yalnızca etnik Rusların değil, aynı zamanda Ukraynalıların da hafızasında yer edindi. Bunların sonucunda, 2019’da Zelenskiy, Poroşenko’ya karşı % 73 (13.5 milyon) oy olarak seçildi. Zelenskiy, halkın beklentilerini gerçekleştiremedi ve Şubat ayının ortasında yayımlanan son anketlerde, Poroşenko ile başa baş bir duruma geri dönüldü: Kremlin, saldırı emri verene kadar.
Şeytanların inisiyatifine bırakılmış Ukrayna halkının, bir özne olduğunu, kendi hikayelerini barındırdığını, savaşın her koşulda insan hayatına cehennem yarattığını unutmamak.
Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir haftaya uyandı(m)k. Telefonuma gelen onlarca mesajın arasında, Kiev’de yaşayan Ukraynalı arkadaşımın “Siren sesleriyle uyandık bu sabah” mesajı da vardı. Sonrası ise insanın içini kaplayan bir çaresizlik, hüzün, ne yapacağını bilememe hali. Bunu anlatmamın sebebi ise, şeytanların inisiyatifine bırakılmış Ukrayna halkının, bir özne olduğunu, kendi hikayelerini barındırdığını, savaşın her koşulda insan hayatına cehennem yarattığını unutmamak.
Vladimir Putin, bugüne yalnızca Rusya tarafından getirilmedi; Batı dünyası, bugünkü Putin imajını besledi, Rusya’nın kararlarını şekillendirdi. 31 Aralık 1999’dan sonra Putin, Rusya’nın Devlet Başkanı olarak görevine başladı, Mart ayında girdiği seçimleri kazandı ve 22 yıldır ülkeyi yönetmeye devam ediyor.
Putin, geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, NATO’nun genişlemesini Gorbaçov’a, 90’lı yılların Rus bürokratlarına ve doğrudan ABD’nin kendisine yıkan bir tutum izledi. En çok eleştirdiği konuların başında, yıllardır bu perspektif geliyor ve -gerekirse silah kullanarak- bunu durdurmanın bir yolunu arayacağı belliydi. Rusya, yıllarca masada kendisine eşit davranılmasını, taleplerinin “büyük ülke” gibi değerlendirilmesini ve buna yönelik bir yaklaşımı diledi, çoğunlukla aradığını bulamadı. Savaş, daha çok silahlanma, bütün bir bölgenin koca bir cephaneliğe dönüştürülmesi, iki tarafın da sonuç itibari ile istediği ve uyguladığı bir şey oldu. Savaş, tek bir tarafın oluşturduğu ve uyguladığı bir yıkım değildir; savaşı talep edenler ve uygulayanlar olur, savaşın tek bir şeytanı yoktur.
Konu Rusya olduğunda, sürekli “devlet aklı” ifadesini duyuyorum. Ben ise, "devlet aklı" terimine mesafeli durmaya çalışıyorum. Rusya'daki güçlü bürokrasinin, yazılı güvenlik konseptlerinin yanında ve arkasında kişisel hikâyeler ve bunların yaratımı her zaman var; devlet, hiçbir yerde bireylerden ayrı bir organizma değil.
Bu ifadeyi sakıncalı bulma sebebim ise şu: "devlet aklı" ifadesi genellikle insanlarda rasyonel ve "doğru, mantıklı" bir imge yaratıyor. Rusya, güvenliği bir konsept olarak geliştirdi ve uygulamaya çalıştı ancak yaşanan şeylerde, Putin’in kendisine ait tarihsel mirasını nasıl şekillendirmek istediğini de iyi kavramak, kendi tarih yazımını da bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.
Ukrayna, Rusya için kırmızı çizginin ötesinde bir travmaya dönüşmüş durumda ve bu yüzden, yaptırımların Rusya’yı durdurmaya yeteceğini zannetmiyorum, Rusya ise, Avrupa Birliği içerisindeki çatlakları zorlamaya devam edecektir.
Zelenskiy, son iki gündür farklı bir irade koymaya çalışıyor, direniyor. Birçok Ukraynalının kalbinde ve hatırasında, bu çabası hatırlanacaktır. Rusya’da ise, 2014’ten farklı olarak, yeterince kamuoyu desteği sağlanabilmiş değil. Kırım’ı kayıp vermeden ilhak etmekle, Ukrayna’nın tamamında askeri operasyon düzenlemek aynı şeyler değil. Birincisi, Rus askeri eve tabutla dönmek zorunda kalacak; ikincisi, doğrudan saldırılan ülke Ukrayna. Kremlin, Ukrayna halkının kendisinden nefret edeceğini göze almış olabilir ancak Rus halkı, Ukrayna’yı gözden çıkaramaz;
barış çağrıları, toplumun neredeyse her kesiminden yükseldi ve insanlar özellikle Moskova ve St. Petersburg gibi büyük şehirlerde sokağa çıkıp “savaşa hayır” dediler, sonuç: 1700’den fazla gözaltı.
Kremlin, gösterilerle ilgili yapmış olduğu açıklamada “Ruslar elbette kendi fikirlerine sahip olabilir ancak bunu yasadışı eylemlerle ifade edemezler.” dedi. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un kızı Elizaveta bile, Instagram üzerinden “savaşa hayır” paylaşımı yaptı, bir saat sonra ise sildi veya silmek zorunda kaldı.
Rusya’da istediği meşruiyeti sağlamakta zorlanacağını bilen Kremlin, Rusya devlet televizyonlarında büyük çaplı bir propaganda faaliyetine girişti. Dün (25 Şubat), Ukrayna ve Rusya arasında bir görüşmenin olup olmayacağı aşamasına gelmiştik fakat bugün, Kiev’de apartmanların bombalanmasına, sokak çatışmalarına, sivil halkın silahlandırılmasına uyandık. Ukrayna, Rusya için kırmızı çizginin ötesinde bir travmaya dönüşmüş durumda ve bu yüzden, yaptırımların Rusya’yı durdurmaya yeteceğini zannetmiyorum, Rusya ise, Avrupa Birliği içerisindeki çatlakları zorlamaya devam edecektir.
Yazıyı, geçen haftaki son cümleme referansla bitirmek istiyorum: Savaşın tek bir şeytanı yoktur, çanlar herkes için çalıyor.
Ve birilerinin inisiyatifine bırakılmış Ukrayna halkının yanındayım.