Nezaketin toplumsallığı: Ebrar’ın bir ex’i var

Abone Ol
Nezaket ve bireyselcilik gibi taban tabana zıt kavramları kullanarak, çarpıcılıktan gözümüzü açamadığımız ve aşırı rahat ettiğimiz yazılarımıza tüm çay kadehlerimizi kaldırabiliriz öyleyse… Başlık, konunun yani nezaket denen mefhumun toplumsallığına ilişkin olarak hiç de çarpıcı bir şey söylemiyor gibi. Elbette bir yazının çarpıcılığı her zaman bir kıstas olmayabilir okunması için. Ama bu başlığa ve başlığın uzaktan bakıldığında anlam hatası gibi duran kelime seçimlerine bakıldığında yazı akmayacak hissi veriyor. Yani bir mantık silsilesi içerisinde ilerlemeyecekmiş gibi duruyor. Biliriz ki anlam bütünlüğü olmayan hatta kabaca ifade edecek olursak bayağı bir metin genellikle başlığından işaret fişeğini okuyucuya fırlatır. Ya gel buyur oku, ben bir şey söylüyorum der. Tutar okuyucusunun elinden, onu alır içine. Ya da benle eylenme, belki başka sefere diye yüzüne kapatır okuma serüveninin. Tüm bu okuyucu hamlelerine zemin hazırlayan şey de bir metnin başlığıdır. Kelimenin tam anlamıyla başlık ama…Hatta, bir metnin başlığı, okuyucunun bu metinle gireceği diyalogta onun tam olarak miğferidir. Dolayısıyla günümüzün uzay füzelerinden de hızlı akıp giden zamanını, haklı olarak hiç kimse daha başlığından başlayarak iç sıkan bir metne sarf etmek istemeyecektir. Belki de hiç kimse hem nezaket hem toplumsallık diye başlayan bir yazıya göz bile değdirmeyecektir, tekerrüre düşülmüş gibi duran bir yere karşılık geldiğinden sebep. Sanki nezaket kavramın kendisinin belirleyici özelliği topluma içkinliği değilmiş, sanki başka başka bir sürü hasletleri varmış da bunların içerisinden toplumsallık niteliği vurgulanarak yan bilgi veriliyormuş hissi uyandıran bu başlık bize kabak tadı bile verecek olabilir. Peki ya, aslında kelimenin merkezinde duran bu özelliğinin önüne başka şeylerin geçmesiyle, söz gelimi cakayla yani sadece mış gibi yapılarak onun içini boş bir kovana çevrilmesi söz konusuymuş da üçüncü gözler bu aralığı şöyle bir yoklamış olmaz mı?  Olabilir. Tam da buraya bir şerh düşerek yani son cümlede yürüttüğümüz tahminin bir karşılığının olduğunu bu yazıda esefle söylemeye çalıştığımızı kulaklara fısıldayarak devam edecek olursak, nezaketin toplumsallığının üstelik de topluma mal olmuş birilerince unutulmuş olmasının sayısızıncı örneğine bu yazıda rast gelebiliriz. Daha da açık konuşmak gerekirse, iki kez aynı şeyi söylemiş gibi duran bu başlık, bize incelikli olmanın beklenen bir şey olsa da bizden de beklenen bir şey olduğunu alt perdeden söylemek için kaleme alınmış bir metne ait olabilir. Ancak bazen, her değerin birbirinin içine karıştığı, haliyle de bu, değer denen şeyin sadece varlığından emin olunan ama gözle görülmeyen bir hayalete dönüştüğü bir ülkede, nezaketin toplumsallığı başlıklı bir yazı bir şey anlatabilir okuyana. Ya da anlatmaya aday olabilir diyelim. Bir bakıma nezaketin toplumsallığının unutulduğu hatta toplumsallığın t’sinin bile yok olmaya yüz tuttuğu bir yerde böylesine bir başlık anlamlı bile olabilir, mütevazı bir hatırlatıcılığı da barındırarak içerisinde. Bu başlığın kendisi bize nezaketin toplumsallıktan başka bir şey olmadığını, bunun işimize geldiğinde sadece kendimiz için isteyebileceğimiz, işimize gelmediğinde de umursamayacağımız bir değer olmadığını incecikçe söyleyecek olabilir. Queer olduğumuz için öyle olmayanlardan beklediğimiz incelikliliği gösterme lüzumuna bir gönderme yapıyor da olabilir. Dezavantajlı bir kesimin içinde olmanın bize istediğimiz gibi davranacağımız ve konuşacağımız mutlakiyetini vermeyecek olduğundan dem vurabilir ya da. Uğradığımız haksızlığın öcü, bu haksızlığın muhatabı olmayanlarla aramızda zuhur eden ve istemediğimiz şekilde sonuçlanan düzlemlerden alınamaz. Nezaket, intigam tugaylığına kurban verilemez bireysel meselelerde. Hele de o dezavantajlı kesim içinde de milyonların bildiği, takip ettiği, hatta başarılı olduğu bir mesleki platformda ülke temsiliyetine haiz biriysek… Bu yazı, nezaket kavramından için, “iradelerin dahil olduğu bir düzlemde istemediğimiz bir neticeyle karşılaştığımızda, tüm düşünsel ve görünüşsel farklılığımızdan dolayı bizi muzdarip eden bir çoğunluğun egemen olduğu bu dünyaya rağmen, topluma karşı sorumluluğumuzu ıskalatmayan bir kural” diyecek olabilir özetle. Başkalarına karşı saygılı ve incelikli davranma çift yönlü bir değerdir. Benim için istediğim her yerde senin için istemeye icbar edilmemdir. Bütün bunlarla karşılaşılabilir bu yazıda. Hatta bir adım ileriye gidilerek kimi çıkarımlarda bile bulunabilir de ondan. Acaba kendi cinsel yöneliminden dolayı ya da “normal” ya da çoğunluk olandan başkaya temayül ettiği için toplumda nezaket görmeme ihtimali çok yüksek olan ve tam da bu nedenle bizim için dayanışılması gereken meşhur birinin, sevgilisinden ayrıldığında sosyal medyadan yaptığı kabalığın sınırı kendi tabiriyle söyleyecek olursak ex’i ile mi sınırlıdır? Değildir. Çünkü, nezaket denen şey, yönü hep toplumsallığı gösteren bir pusula-kuraldır. Sırf kendine istediğinde nazik değil ancak hazcı olursun. Evet, bütün bu sonuçlara varılabilir yavaştan bu yazıda. Bu yazının başlığında kullanılan iki kavramın prensipte aynı şey olmasından dolayı yaratacağı tekerrüre düşülmüşlük ön yargısı ve bu haklı ama yanlış referansın yaratacağı okumama sonucu aslında göze alınmıştır diyebiliriz. Gönül ister ki bu bağlamda yine de risk alanı çok olsun bu serüvenin. Fakat, kendisi öteki olan ve hayatta bir ötekinin de muazzam başarılar elde edebileceğini “dedim, olabilir” söylemiyle de ispatlayan ve hatta arkasından gelen çoğu gence ilham olan birinden başlayarak nicelerimizin ortaya koyduğu söz ve davranışlarla toplumsallık yani incelik arasında uçurumun açılması bizi, anlamı aynı olan kelimeleri art arda kullanmaya zorluyor neyleyelim ki. Tabii ki istemezdik böyle yapalım. Nezaket ve bireyselcilik gibi taban tabana zıt kavramları kullanarak, çarpıcılıktan gözümüzü açamadığımız ve aşırı rahat ettiğimiz yazılarımıza tüm çay kadehlerimizi kaldırabiliriz öyleyse…