Nereye?
Bireyin ön plana geçtiği bu zamanda, makineleşen, günü birlik yaşayan, ticari tuzakta boğulmak üzere olan insanın tarihi şimdi. Yanlış anlamaların dünyasına, dijitalleşmiş yeni popüler kültüre hoş geldiniz. Pop cornlarınızı ve içeceklerini alın; bizim için hazırlanmış bir film var!
Ezberlerimizden farklı davrananlara içten içe uyumsuz damgası yapıştırırız. Cinsel seçimleri günün renkleriyle akmayanlara kocaman bir hayır deriz. Yaramaz çocuk diğerleri gibi uslu olsun diye sözlerimizle döveriz, davranışta bile tektipliliktir istediğimiz. Bir kere öğrenmişizdir uyumlu olmayı. Çünkü diğer türlü ödenecek reçete ağırdır. Büyürken anne ve babanın aldığı kararlara uyum sağlamak zorunda kalırız önce, sonra bizim yerimize karar veren devlet büyüklerinin dediklerine. Değişen koşullara uyum sağlamak insanın yaşamda kalması için gerekli ön koşuldur. Bunun bir ayağı da popüler kültüre uyum sağlamak. Peki, ya bu yeni dünya kokuşmuşsa yine de ona uyum sağlamak zorunda mıyız?
Yıllar içinde toplumsal normlar ve değerler değişti, yeni inançlar yeni kültürleri oluşturdu. Şu ara içine saplanıp kaldığımız, her türlü iletişim unsurları tarafından sağanağa tutulduğumuz konulardan biri popüler kültür. Popüler kültür kavramı, İspanyolcada halkın kültürü anlamına gelir. Taşradan şehirlere göç eden insanlarla birlikte hızla büyüyen kentler, tarım toplumundan sanayi toplumuna evrilen düzen, kapitalizmin dayattığı yaşam tarzı halkın kültürünü meydana getirir.
Popüler kültürün kelimesi azdır, söylemek yerine göstermeyi amaç edinir, ayrıntılı anlatmak yerine yüzeysel olanla yetinir. Popüler metinler kolay okunur, apaçıktırlar, ham kalmış işlenmemiştir. Popüler kültür, olgunlaşmamış bir çocuktur. İşin kötüsü bu çocuk kendi istekleri olsun diye morarırcasına ağlarken sizi de kendisine uymaya zorlar. Bu aralar en iyi askeriyse sosyal medya! Kim demiş efsaneler, mitoslar gerilerde kaldı diye. Herkes kendi destanını yazıyor artık. Popüler kültürün insanı narsist. Bakın ben ne kadar güzelim, gittiğim yer ne güzel, bakın eşim ne hünerli, çocuğuma bakın ne tatlı. Beğenin daha çok beğenin. Ego coşsun, nasıl tanrı olunur ben de deneyimlemek istiyorum diyen insanların çığlıklarına tercüman şu anki kitle iletişim araçları.
Beğeniler üzerinden çalıştırılan algoritmalar ve istatistiklerle makinelerin önümüze çıkardığı sahte ihtiyaçlarla sahte dünyalar yaratıyoruz. Bu işin bir numaralı ereği –mış gibi yapmak. Bakmak ve görmek, işitmek ve duymak arasındaki uçurumun iyice açıldığı zamanlardan geçerken, duygu seli içinde yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Kültürün dijitalleşmesiyle insanı insanı yapan şeyleri sildik el birliğiyle. Birbirimize uyum sağlayarak yaptık bunu. Parmaklarımızın ucundan kayan parlak yaşamlara, renkli yaşamlara aldandık. Onlar gibi olmak istedik. Sahte ihtiyaçlarımızı gerçek sandık. Yapay kimlikler –mış gibi hayatlar yaşarken mutlu olduğumuzu düşündük.
Yavaş yavaş hastalandık, farkında değiliz henüz. Kimin umurunda gerçek mutluluğun zengin bir duygusal yaşam, üretkenlikten ve yaratıcılıktan geçtiği. Artık yapay zekâ insandan daha güzellerini yaratıyor, topraktan uzaklaştığımızdan beri sanal üretkenliklerin peşindeyiz. Nevrotik yaşamlarımız yüzeysel duygularla dolu. Peki o zaman neden içimizde bir sıkıntı var. Neden gülüyorken içimiz ağlıyor? Derinlerdeki acıyla göbek bağımızı kesmişken yoksa mutlu değil miyiz?
Bireyin ön plana geçtiği bu zamanda, özgür ve eşitlik dillerimize pelesenk olmuşken makineleşen, günü birlik yaşayan, ticari tuzakta boğulmak üzere olan insanın tarihi şimdi. Yanlış anlamaların dünyasına, dijitalleşmiş yeni popüler kültüre hoş geldiniz. Pop cornlarınızı ve içeceklerini alın; bizim için hazırlanmış bir film var!