Ülkemizde akademik çalışmalara ve dolayısıyla araştırma sürecine zarar veren konulardan ikisi standartların düşürülmesi ve şahıslara göre kuralların değiştirilmesidir. Özellikle son 20 yılda yükselmesi beklenen standartlar düşürülmüştür.
“Özgürlük olmadan üniversiteler yükselmez”
THE Editörü Phil Baty
Ülkemizdeki üniversitelerin dünya üniversite sıralamalarında neden ilk 500 listesinde daha sık yer almadıkları sorusu belki de yükseköğretim tartışmalarında en çok sorulan sorulardan birisidir. Hemen herkesin bu soruya kendisine göre bir cevabı vardır. Aslında sorulan ve cevaplanmaya çalışılan, ülkede dünya çapında üniversitelerin (WCU) olup olmadığı ve eğer yoksa bunun nedenleridir.
Dünya çapında bir üniversitenin üç temel unsurunu yüksek kalitede öğretim üyesi ve öğrenciler, eğitim ve araştırma için yeterli mali destek ve uygun ve esnek bir yönetim yapısı olarak belirtmiştir. (Salmi 2009) Böyle bir üniversite için:
(a) Yüksek derecede yetenek yoğunlaşması (fakülte üyeleri ve öğrenciler)
(b) Zengin bir öğrenme ortamı ve ileri araştırmaların yürütülmesi için artan kaynaklar
(c) Stratejik vizyonu, yeniliği ve esnekliği teşvik eden ve kurumların bürokrasi tarafından engellenmeden karar vermesine ve kaynakları yönetmesine imkân veren uygun yönetişim uygulamaları (akademik özgürlük ve özerklik) gerekir. (Emil ve Akşab 2018)
Dünya standartlarında üniversitelere sahip olmak, çeşitli nedenlerden dolayı ülkelerin ekonomisi ve gelişimi için çok önemlidir. Dünya çapında veya birinci sınıf üniversiteler (WCU’lar), yükseköğretim reformu gündemlerinin önemli parçaları ve birçok ülke için ulusal hedefler olarak kabul edilmektedir. Yüksek öğrenimin kalitesini geliştirdikleri ve ekonomik büyümeyi ve küresel rekabet gücünü teşvik ederek bilgi ve teknolojiyi yaratma ve yayma yeteneğini geliştirdikleri için ekonomik ve sosyal kalkınma sürecinde merkezi bir rol oynarlar. Üniversitelerin ekonomiye ve toplumun refahına katkıda bulunma yollarından bazıları şunlardır:
İnsan sermayesi gelişimi: Üniversiteler, yüksek vasıflı bireylerin yetiştirilmesinde ve geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. İleri düzeyde bilgi, eleştirel düşünme becerileri ve çeşitli disiplinlerde uzmanlık eğitimi sağlarlar. İyi eğitimli bir işgücü, inovasyon, üretkenlik ve ekonomik büyüme için şarttır. Yüksek vasıflı bireyler, ekonomik ilerlemeyi yönlendiren araştırma ve geliştirme, girişimcilik ve teknolojik gelişmelere katkıda bulunur.
Araştırma ve yenilik: Birinci sınıf üniversiteler araştırma ve inovasyon merkezleridir. Son teknoloji araştırmalar yaparlar, yeni bilgiler üretirler ve teknolojik gelişmelere katkıda bulunurlar. Bu araştırma, ekonomik büyümeyi teşvik eden yeni ürünlerin, hizmetlerin ve endüstrilerin geliştirilmesine yol açabilir. Üniversiteler ayrıca bilgi ve uzmanlığı aktarmak için endüstriler, hükümetler ve diğer kurumlarla iş birliği yaparak, topluma ve ekonomiye fayda sağlayan pratik uygulamalarla sonuçlanır.
Girişimcilik ve startup ekosistemleri: Üniversiteler genellikle girişimcilik ekosistemlerini teşvik eder ve girişimci ve yeni başlayanlara destek sağlar. Kuluçka programları, iş danışmanlığı ve finansman, araştırma tesisleri ve ağlar gibi kaynaklara erişim sunarlar. Bu destek, ekonomik büyümeyi teşvik edebilecek, iş yaratabilecek ve toplumsal zorlukları ele alabilecek yeni işletmelerin yaratılmasını teşvik etmektedir.
Endüstri ortaklıkları ve iş birliği: Birinci sınıf üniversiteler endüstriler, işletmeler ve devlet kurumları ile yakın işbirliği içindedir. Bu ortaklıklar bilgi alışverişini, teknoloji transferini ve işbirlikçi araştırma projelerini kolaylaştırır. Üniversiteler, endüstrilerin karşılaştığı gerçek dünya sorunlarını ele almak için uzmanlık ve kaynaklar sağlayabilir ve bu da rekabet gücünün, üretkenliğin ve inovasyonun artmasına neden olabilir.
Ülkemizde araştırma üniversitesi olmanın önündeki en büyük engel üniversitelerin özgür olmamasıdır. Rektörlerin aynı zamanda siyasi bir partinin başkanı olan cumhurbaşkanı tarafından bilimsel kriterlerden tamamen uzak biat esasında seçilmesi en önemli sorundur.
Yetenekleri ve yabancı yatırımları çekmek: Yüksek kaliteli üniversiteler dünyanın dört bir yanından yetenekli öğrencileri, araştırmacıları ve öğretim üyelerini cezbeder. Bu uluslararası yetenek akışı sadece eğitim deneyimini geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda yerel ekonomiye de katkıda bulunur. Ek olarak, dünya standartlarında üniversiteler yabancı yatırımları çekebilir, çünkü şirketler genellikle ünlü akademik kurumların yakınında araştırma ve geliştirme merkezleri kurmakla ilgilenirler.
Kültürel ve sosyal katkılar: Üniversiteler kültür, sanat ve sosyal gelişim merkezleridir. Çeşitliliği, kapsayıcılığı ve eleştirel düşünmeyi teşvik eder, canlı ve entelektüel olarak teşvik edici bir ortamı teşvik eder. Üniversiteler ayrıca araştırma, politika geliştirme ve toplum katılımı yoluyla sosyal zorlukları ele alarak toplumun refahına katkıda bulunur. Bilgili vatandaşları beslemede, sosyal uyumu teşvik etmede ve toplumsal ilerlemeyi ilerletmede hayati bir rol oynarlar.
Genel olarak, birinci sınıf üniversiteler ekonomik büyümenin, inovasyonun ve toplumsal refahın temel itici güçleridir. Yüksek vasıflı bir işgücü üretirler, bilgi üretirler, girişimciliği teşvik ederler ve bir ülkenin genel kalkınmasına katkıda bulunurlar.
Ülkelerin birinci sınıf üniversite sahipliği günümüzde uluslararası üniversite sıralamaları ile saptanmaktadır. Bu konuda referans özelliği kazanmış olan üniversite sıralamaları ve sıralamaya başlama yılları ARWU (2003), QS (2010), THE (2004), Leiden (2007), SCImago (2009), URAP (2010), ve CWUR (2012) olarak ifade edilebilir. Bu çalışmada en erken yayınlanan sıralama ARWU, başta THE ile ortak çalışan QS ve THE sıralaması kullanılacaktır. THE’nın son zamanlarda bazı üniversitelerden bağış kabul etmesi iddiaları bu sıralamaya temkinle yaklaşılmasını gerektirmektedir.
ARWU üniversite sıralaması ilk olarak Haziran 2003’te Dünya Standartlarında Üniversiteler Merkezi ve Çin’deki Şangay Jiao Tong Üniversitesi Yüksek Öğretim Enstitüsü tarafından yayınlanmıştır.
THE üniversite sıralaması ilk olarak Kasım 2004’te Times Higher Education ve Quacquarelli Symonds (QS) tarafından yayınlandı, ancak 2009’da yollarını ayırdılar ve şimdi ayrı sıralamalar üretiyorlar.
Boğaziçi Üniversitesine yapılan kanunsuz müdahaleler araştırma konusunda dünyada öne çıkmış olan bu üniversitenin sıralamalarda aşağılara düşmesine neden olmuştur. QS sıralamasında 2015 yılında 399’uncu olan üniversite 2023’te 701-750 bandına inmiştir.
QS üniversite sıralaması ilk olarak Eylül 2010’da QS tarafından bağımsız bir sıralama olarak, THE ile önceki ortak girişimden farklı bir metodoloji kullanılarak yayınlanmıştır. Bunlar en popüler ve etkili küresel üniversite sıralamalarından bazılarıdır, ancak farklı kriterler ve göstergeler kullanan başka sıralamalar da vardır örneğin Leiden (2007), SCImago (2009), URAP (2010), ve CWUR (2012).
Bu çalışmada kullanılacak üç sıralamada faklı kriterler kullanmaktadırlar. QS, ARWU ve THE üniversite performansını değerlendirmek için farklı metodolojiler kullanan en tanınmış dünya üniversite sıralamalarından üçüdür. Kriterlerinin şunlardır:
QS World University Rankings, üniversiteleri altı performans göstergesine göre değerlendirir:
Akademik itibar (%40),
İşveren itibarı (%10),
Öğrenci-öğretim üyesi oranı (%20),
Öğretim üyesi başına araştırma atıfları (%20),
Uluslararası fakülte oranı (%5)
Uluslararası öğrenci oranı (%5).
ARWU Dünya Üniversitelerinin Akademik Sıralaması. Nobel Ödülü Sahibi, Alan Madalyası, Yüksek Atıf Alan (HiCi) Araştırmacıları veya Nature veya Science’da(N&S) yayınlanan makaleleri (PUB) olan her üniversiteyi dikkate alır. Üniversiteleri beş göstergeye göre sıralar:
Mezunlar (%10),
Ödül (%20),
HiCi (%20),
N&S (%20)
PUB (%20)
PCP (%10) (kurumun büyüklüğünü ayarlamak
için kişi başına düşen performans göstergesi).
THE Times Higher Education World University Rankings, beş alanda gruplandırılmış 13 performans göstergesi kullanır:
Öğretim (%30),
Araştırma (%30),
Atıflar (%30),
Uluslararası görünüm (%7,5)
Endüstri geliri (%2,5).
Ayrıca hem öğretim hem de araştırma için itibarı ölçmek için akademisyenlerin bir anketini kullanır.
Görüldüğü gibi, her sıralamanın kendi güçlü yönleri ve sınırlamaları vardır ve üniversite kalitesinin farklı yönlerini yansıtabilir. Kriterlerin yanlarındaki yüzde değerleri karşılaştırarak hangi kritere ne kadar önem verildiği anlaşılabilir. Bu nedenle, her sıralamanın arkasındaki metodolojiyi anlamak ve bunları dikkatle kullanmak önemlidir.
Üniversite yönetimlerine gelince giderek olumsuzlaşan bir süreç söz konusudur. Rektör seçimlerinin liyakat yerine biat esasında yapılmaya başlanması ile araştırma üniversiteleri için gerekli olan “uygun ve esnek” yönetimden uzaklaşılmıştır.
Tablo 1’de kullandığımız üç sıralamada da ilk 1000’e giren üniversitelere yer verilmiştir. Mavi ile boyanmış değerler sıralamada ilk 500’ e girmiş üniversiteleri göstermektedir. Genel bir bakışla daha fazla üniversitenin 2018 ve öncesinde bu başarıyı yakaladığı söylenebilir. 2019 ve sonrasında bu başarıyı yakalayan üniversite sayısı daha azdır. İlk 500’e girmek açısından en tutarlı üniversite ARWU sıralamasına göre İstanbul Üniversitesi’dir. 2012-2022 döneminde ARWU sıralamasına göre 401-500 bandında yer almıştır. Üst üste on bir yıl ilk 500 listesine girmek önemli bir başarıdır. Benzer şekilde Bilkent (QS 7 yıl/THE 7 yıl), Koç (QS 7 yıl/THE 7 yıl), Sabancı (THE 6 yıl, QS 3 yıl), METU (QS 6 yıl/THE 4 yıl) ve Boğaziçi (QS 6 yıl/THE 7 yıl), İTÜ (THE 4 yıl) ve Çankaya Üniversitesi (THE 4 yıl) 500 listesinde kesintisiz kalmayı başarmışlardır.
Bununla beraber, zaman içerisinde bazı üniversitelerimiz ilk 500 üniversite arasına girmekte zorlandıkları anlaşılmaktadır. METU 2017’den, Bilkent 2019’dan, Boğaziçi 2018’den ve İTÜ 2015’ten sonra sıralamada ilk 500 üniversite arasına girememişlerdir. 2019 yılından sonra 500 arasına giren üniversiteler Koç, Sabancı ve Çankaya’dır. Üstelik, göreceli olarak yeni üniversitelerimizin üçü de vakıf üniversitesidir, 500 listesine girmeleri ülke adına sevindirici ancak devlet üniversitelerinin burada yer almaması üzücüdür.
Ekteki Tablo 2 Tablo 1’in devamı olup 500-1000 arasında sıralamaya giren 21 üniversiteyi vermektedir. 21 üniversiteden ilk bin listesine giren 500+ sıradan girmektedir. Tabloda 500+ sıradan giren bir üniversite, 600+ sıradan giren 16 üniversite, 700+ sıradan giren 13 üniversite, 800+ sıradan giren 46 üniversite ve 900+’dan giren 22 üniversite bulunmaktadır. Görüldüğü gibi en çok giriş 800+ kademesinde olmaktadır. Bunu 900+’dan giren üniversiteler takip etmektedir.
İki tablo birlikte değerlendirildiğinde en az bir üniversite sıralamasında (ARWU) pozisyonu değişmeyen tek üniversite İstanbul Üniversitesi’dir. Üniversite sıralamalarında 2015-2019 yıllarında ilk 500’de yer alan oturmuş üniversiteler daha sonraki yıllarda sıralamada geriye düşmüşlerdir. Bu düşüş hâlâ devam etmektedir. Buna mukabil sayıları çok az olan birkaç vakıf üniversitesi ilk 500‘de veya 500 hemen üzerinde yer alma başarısını göstermektedir. Başarı olarak değerlendirilmesi gereken bir diğer husus 500-1000 aralığında listeye üst üste 2’den fazla giren üniversitelerimizin sayısındaki artıştır. Ankara, Gazi, Erciyes, Dokuz Eylül ve Ege 2017 yılından başlayarak özellikle ARWU sıralamasında yer almaktadırlar.
Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarında bu durumda olmaları ülke kalkınması için arzu edilen performansın çok altında olarak değerlendirilebilir. 206 aktif üniversitesi olan ülkemizde 2012 yılından itibaren sadece 10 üniversite ilk 500 listesine, 21 üniversitede 500-1000 listesine girebilmiştir.
Tablo 1-2012-2023 Döneminde QS, ARWU ve THE Sıralamalarında ilk 1000 Arasına giren Türk Üniversiteleri
Neden üniversitelerimiz ilk 500 listesine giremiyor, girenler yerlerini muhafaza edemiyor? Neden biz ve gelişmekte olan ülkeler dünya standartlarında üniversitelere sahip değiliz? Bu sorulara yazında verilen genel cevaplar aşağıdaki başlıklar altında toplanmaktadır.
Finansal kaynak eksikliği: Gelişmekte olan ülkelerdeki çoğu üniversite, araştırma, altyapı ve fakülte gelişimine yatırım yapma yeteneklerini sağlayan yeterli finansal kaynaklara sahip değildir.
Etkili akademisyenlerin eksikliği: Gelişmekte olan ülkelerdeki birçok üniversite, yüksek kaliteli araştırmalar yapabilen ve kaliteli öğretim yapabilen etkili akademisyenlere sahip değildir.
Beyin göçü: Gelişmekte olan ülkeler genellikle gelişmiş ülkelerde daha iyi ücretli işlere ve araştırma ve mesleki gelişim için daha fazla fırsata ilgi duyan en iyi akademisyenlerini kaybetmektedirler.
Teknoloji ve kaynaklara sınırlı erişim: Gelişmekte olan ülkelerdeki birçok üniversite, araştırma yapma ve kaliteli eğitim sağlama yeteneklerini sınırlayabilecek teknoloji ve kaynaklara erişimleri sınırlıdır.
Sınırlı uluslararasılaşma: Gelişmekte olan ülkelerdeki birçok üniversite, uluslararası öğrencileri ve personeli çekme, uluslararası üniversitelerle iş birliği yapma ve küresel araştırma ağlarına katılma yeteneklerini sınırlayabilecek sınırlı uluslararasılaşmaya sahiptir.
Türkiye özelinde nedenleri araştırılırsa önce üniversitelerimizin araştırma potansiyelinden bahsetmek gerekir. Çünkü araştırma çıktıları sadece burada ele alınan dünya sıralamalarında değil hemen bütün sıralamalarda yer alan en önemli gerekliliktir. Üniversitelerimizde dünya sıralamalarına üst sıralardan girecek kadar araştırma yapılıyor mu? Bilimsel çıktılarımız ilk sıralardaki üniversitelerle karşılaştırılabilir mi? Araştırma konusundaki üretkenliğimiz hakkında YÖK’ün Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu 2022’den faydalanmak mümkündür. Özellikle alıntılar için referans alınan bölüm “Araştırma-Geliştirme, Proje ve Yayın” başlığını taşımaktadır.
2021 yılında 198 üniversitenin ulusal hakemli dergilerde kurum adresli yayımlanmış en az bir yayını bulunduğu söylenen raporda “Üniversitelerin ulusal hakemli dergilerdeki yayın sayısı ortalaması 199 iken öğretim elemanı başına düşen yayın sayısı ortalaması 0,20’dir. (Daha geniş bir değerlendirme için Özcan 2023) Kurum adresli yayın sayısı 500 ve üzeri olan üniversite sayısı 19’dur” tespiti yapılmaktadır. Öğretim elemanı yayın sayısı 1’in çok altında ve sadece 0,20 dir.
2021 yılında SCI, SCI-Expanded, SSCI ve AHCI endeksli dergilerde (ESCI dâhil) kurum adresli yayımlara bakıldığında 190 üniversitenin en az bir yayını vardır. “Söz konusu üniversitelerin yayın sayısı ortalaması 445 iken öğretim elemanı başına düşen yayın sayısı ortalaması 0,44’tür. Kurum adresli yayın sayısı 500 ve üzeri olan üniversite sayısı 54 iken yayını bulunmayan üniversite sayısı 9’dur." Görüleceği gibi öğretim elemanı başına düşen yayın ortalaması ulusal dergilerdekinin iki katından fazladır.
Yayın sayısı en fazla olan üniversiteler Sağlık Bilimleri Üniversitesi 3127, Hacettepe Üniversitesi 3026, Ankara 2283, İstanbul Üniversitesi 2298 ve Gazi 2060. Öğretim elemanı başına düşen yayımlanmış yayın sayısı bakımından Koç 1,82, Çankaya 1,54, Sabancı 1,53, Sağlık Bilimleri Üniversitesi 1,28 ve Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi 1,02’dir.
Üniversite adresli yayımlanan ve Web of Science veri tabanında taranan dergilerde 2017-2021 yılları arasında yer alıp en yüksek %10’luk dilimde atıf alan yayın sayıları bilimsel çıktıların kalitesini göstermek açısından önemlidir. “En yüksek %10’luk dilimde atıf almış yayın sayısı 500 ve üzeri olan üniversite sayısı 12 iken bu kapsamda yayını bulunmayan üniversite sayısı 12’dir.”
Şekil 1 En yüksek %10’luk dilimde atıf almış yayın sayısı ortalaması
Şekil 2-En yüksek %10’luk dilimde atıf almış yayın sayısının en yüksek olduğu üniversiteler
En yüksek %10’luk dilimde atıf almış yayın sayısının en yüksek olduğu üniversiteler yukarıda görülmektedir.
Bizim gibi belli bir ölçüde yayınlara erişim güçlüğü yaşayan ülkelerde yayınların ne kadarının erişime açık olduğu önem kazanmaktadır. “2021 yılında üniversitelerin ulusal veya uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmış kurum adresli açık erişimli yayın sayısı ortalaması 372’dir. Açık erişimli yayın oranı ortalaması %62,18 iken söz konusu oranın %75 ve üzeri olduğu üniversite sayısı 21’dir.
2021 yılında öğrenci, öğretim elemanı veya araştırmacıların yaptığı patent, faydalı model veya tasarım tescil başvurusu sayısına bakıldığında “2021 yılında 153 üniversite 2.113 patent, faydalı model veya tasarım başvurusu” yaptığı görülür. “Başvuru sayısı 10 ve üzeri olan üniversite sayısı 63 iken 46 üniversite herhangi bir başvuruda bulunmamıştır.”
Şekil 3-Patent, faydalı model veya tasarım başvurusu yapan üniversite sayısı
Başvurulan patent, faydalı model veya tasarım sayısının en yüksek olduğu üniversiteler İstanbul Medipol Üniversitesi 135, Yıldız Teknik Üniversitesi 103, Erciyes Üniversitesi 85 Gazi Üniversitesi 78 ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi 76.
YÖK raporuna göre “2021 yılında 121 üniversitenin 977 patent, faydalı model veya tasarım başvurusu olumlu sonuçlanmıştır. Olumlu sonuçlanan başvuru sayısı 10 ve üzeri olan üniversite sayısı 33 iken 78 üniversite ilgili yılda herhangi bir patent, faydalı model veya tasarım tescili almamıştır.” Olumlu sonuçlanan patent, faydalı model veya tasarım başvurusu sayısı ortalaması devlet ve vakıf üniversiteleri için 8’dir. Bu konuda en başarılı üniversiteler İstanbul Medipol 74, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa 51, İstanbul Üniversitesi 41, Orta Doğu Teknik Üniversitesi 37 ve Bilkent Üniversitesi 35.
2021 yılında ulusal ve uluslararası özel veya resmi kurum ve kuruluşlar tarafından desteklenmiş ve destek süresi dokuz aydan az olmayan Ar-Ge niteliği taşıyan proje sayısı 12305’tir. “Desteklenen Ar-Ge projesi sayısı 100 ve üzeri olan üniversite sayısı 30 iken bu kapsamda herhangi bir proje yürütülmeyen üniversite sayısı 27’dir.” Desteklenen AR-Ge proje sayısının en yüksek olduğu üniversiteler Hacettepe 1023, Ege Üniversitesi 650, Sakarya Üniversitesi 623, Başkent Üniversitesi 615 ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi 565’tir.
Uluslararasılaşmayı göstermesi bakımından yurtdışındaki üniversiteler ve kuruluşlarla ortak yürütülen projelere bakıldığında “2021 yılında üniversitenin yurt dışındaki üniversiteler veya kurum ve kuruluşlar ile ortak yürüttüğü proje sayısı 20 ve üzeri olan üniversite sayısı 33 iken bu kapsamda herhangi bir projesi olmayan 43 üniversitenin” olduğu görülür.
Uluslararasılaşmanın bir başka göstergesi öğrenci ve öğretim elemanı değişimleridir. “2020-2021 eğitim ve öğretim yılında 175 üniversiteden 12.429 öğrenci Mevlâna, Erasmus vb. uluslararası değişim programına katılmıştır. Uluslararası değişim programına katılan öğrenci sayısı 100 ve üzeri olan üniversite sayısı 31 iken herhangi bir öğrencisi uluslararası değişim programına katılmayan üniversite sayısı 24’tür.” Bu kapsamda gelen öğrencilere bakıldığında 2020-2021 “eğitim ve öğretim yılında 126 üniversiteye Mevlâna, Erasmus vb. uluslararası değişim programları kapsamında 3.099 öğrenci gelmiştir. Uluslararası değişim programları kapsamında 50 ve üzeri öğrenci misafir eden üniversite sayısı 19 iken öğrenci misafir etmeyen üniversite sayısı 73’tür.”
Öğretim elemanları değişimine bakıldığında “2020-2021 eğitim ve öğretim yılında 95 üniversiteden 786 öğretim elemanı Mevlâna, Erasmus vb. uluslararası değişim programları kapsamında yurt dışındaki üniversiteleri ziyaret etmiştir. Değişim programlarına katılan öğretim elemanı sayısı 20 ve üzeri olan üniversite sayısı 6 iken herhangi bir öğretim elemanı değişim programlarına katılmayan üniversite sayısı 104’tür.” Gelen öğretim elamanı sayısı ise 448 olup 79 üniversiteye gelmişlerdir. “Gelen öğretim elemanı sayısı 20 ve üzeri olan üniversite sayısı 4’tür. Uluslararası değişim programları kapsamında öğretim elemanı misafir etmeyen üniversite sayısı 120’dir.”
Yukarıda Türk üniversitelerinin 2012-2023 yılları arasında QS, ARWU ve THE listelerindeki sıralamaları verilmişti. YÖK değerlendirme raporu sadece 2021 yılı için şu tespitler yapılmaktadır: “Dünya üniversite sıralamalarına gelince, 2021 yılı sıralamalarına göre 43 üniversite THE, QS veya ARWU dünya sıralamalarında yer almayı basarmıştır. Üniversitelerden 15’i ilk 1000’de yer alırken bunların 3’ü ilk 500’e girmeyi basarmıştır. Her üç sıralamada da yer alan üniversite sayısı ise 8’dir.” Biri devlet ikisi vakıf olmak üzere 2021 de üç üniversitemiz ilk 500’e, 10’nu devlet ve 5’i vakıf olmak üzere toplam 15 üniversite ilk 1000’e girmiştir.
2021 mali yılına ait danışmanlık, proje ve araştırmalar dâhil öz gelir, döner sermaye, fon vb. merkezi bütçe dışı toplam gelirin, üniversitenin gerçekleşen yıllık bütçesine oranı ortalama %9,95 iken ortanca değer %6,73’tür. 124 devlet ve 56 vakıf üniversitesi bütçe dışı gelirleri olduğunu beyan etmişlerdir. Merkezi bütçe dışı geliri olmayan üniversite sayısı 19’dur.
2021 mali yılında Ar-Ge faaliyetleri kapsamında harcanan toplam bütçenin üniversitenin gerçekleşen bütçesine oranına bakıldığında “2021 mali yılında 193 üniversite, bütçelerinin ortalama %3,45’ini Ar-Ge faaliyetleri kapsamında harcandığı görülür. Ar-Ge harcaması oranı ortanca değeri %2 iken bütçesinin %15 ve üzerini Ar-Ge faaliyetlerine harcayan üniversite sayısı 6’dir. Ar-Ge harcaması yapmadığını beyan eden üniversite sayısı 6’dir.” Bütçesine göre AR-GE harcaması en yüksek olan (%) üniversiteler Sabancı 30,66, Orta Doğu Teknik Üniversitesi 21,29, Yıldız Teknik Üniversitesi 20,00, Gazi Üniversitesi 18,40 ve Abdullah Gül Üniversitesi 17,00’dir.
2021 mali yılında Ar-Ge faaliyetleri kapsamında harcanan yatırım bütçesinin üniversitenin gerçekleşen yıllık yatırım bütçesine oranına bakılırsa “2021 mali yılında 150 üniversite, yatırım bütçelerinin ortalama %16,06’sının Ar-Ge faaliyetleri kapsamında” harcandığı görülecektir. “Ar-Ge yatırım harcaması oranı ortanca değeri %8,72 olup bütçesinin %15 ve üzerini Ar-Ge faaliyetlerine harcayan üniversite sayısı 54’tür. Ar-Ge yatırım harcaması yapmadığını beyan eden üniversite sayısı 49’dur.”
2021 yılında Ar-Ge, verimlilik artırma, ürün geliştirme, inovasyon vb. kapsamda endüstri (hizmet dâhil bütün sektörler) ile ortak yürütülen proje sayısı ve projelerin toplam bütçesine bakıldığında 2021 yılında 125 üniversitede endüstri ile ortak 7.880 proje yürütülmüştür. “Söz konusu projelerin toplam bütçesi 2,87 milyar TL iken bütçe ortalaması 24,04 milyon TL ve ortanca bütçe değeri 3,3 milyon TL’dir. Endüstri ile ortak 50 ve üzeri proje yürüten üniversite sayısı ise 25’tir.” Bu konuda proje sayısı en yüksek olan üniversiteler Gazi 1123, Yıldız Teknik 685, Ege 540, Hacettepe 507 ve Sakarya 446. Bu projelerde en fazla bütçesi olan (Milyon TL) üniversiteler Hacettepe 371,6, Bilkent 302,6, Erciyes 188,1, Başkent 160,1ve Sakarya 155,2’dir.
Araştırma çıktıları artmadan üniversitelerimizin dünya listelerinin üst sıralarında yer alamayacağını anlayan YÖK, diğer ülkelerinde yaptığı gibi üniversitelerin araştırma potansiyelini arttıracak tedbirleri hayata geçirmeyi kararlaştırmıştır. Bu bağlamda araştırma üniversiteleri yaratmaya karar vermiş ve 25 aday üniversiteden 10 asil ve 5 yedek üniversite belirlemiştir. Araştırma üniversitesi yaratma çabalarında ilk sıralarda olan ABD ve İngiliz üniversiteleri modellerini kopyalama süreci aslında 1999 yılında Bologna ve 2000 yılındaki Lizbon stratejisi yoluyla Avrupa ülkelerinde de takip edilmiştir. (Emile ve Akşab 2018) Çin’de 211 ve 985 Projeleri, Güney Kore’de Brain Korea 21 programı, Almanya’daki Excellence Initiatives, Japonya’da Top Global University Projesi ve Rusya’da Project 5-100 başlıca benzer uygulamalardır.
Dünya çapında üniversiteler için en önemli gereklilik mali kaynakların artırılmasıdır. Araştırma üniversitesi olarak belirlenen üniversiteler için ayrı bir düzenleme yapılmamış ve bir yönetmelik de çıkarılmamıştır. Üstelik ülkemizde devamlı olarak üniversiteler açılmakta veya bölünme yoluyla sayıları artmaktadır. Bu süreç yükseköğretime tahsis edilen ve zaten az olan bütçenin daha da bölünmesine sebebiyet vermektedir.
Bölünme yoluyla küçülen bütçelerin üniversitelerin yürüttükleri projeler açısından da olumsuz etkileri olmaktadır. Kısıtlı mali kaynaklar ve rekabet ortamı nedeniyle araştırıcılar daha kısa süreli ve riski az projelere yönelmek zorunda kalmaktadırlar. Bu tür projelerin yazılması bile daha uzun zaman almaktadır. Bu tür sorunların önüne geçmek ve daha rahat bir araştırma ortamı yaratmak için üniversite bütçelerine fazladan mali katkı yapılması şarttır.
Üniversiteye yapılacak araştırma katkısının dışında akademisyenlerin özlük hakları da gözetilmeli ve akademisyenler zamanlarının büyük bölümünü araştırma projelerine harcayabilecek duruma getirilmelidir. Çok fazla öğretim ve topluma hizmet yükü olan öğretim elemanlarının araştırma için zaman ayırmaları zordur.
Ülkemizde akademik çalışmalara ve dolayısıyla araştırma sürecine zarar veren konulardan ikisi standartların düşürülmesi ve şahıslara göre kuralların değiştirilmesidir. Özellikle son 20 yılda yükselmesi beklenen standartlar düşürülmüştür. Yabancı dil bunların başında gelir. Doçentlikte dil barajının 55 olması ülkenin akademik geleceğini dahi etkileyecek talihsiz bir karar olmuştur. Orta seviyede bir lisan bilgisiyle yabancı literatürün takip edilmesi ve yapılan çalışmaların dünya ile paylaşılması yeterli olmayacaktır. Ayrıca yetersiz yabancı dil kullanımı uluslararasılaşmada da büyük bir engel teşkil edecektir. Rektör seçilme sürecinde de bir standarttan bahsetmek imkânsız hale gelmiştir. Son zamanlarda tamamen akademik başarı dışındaki kriterlerle seçilen rektörler için kararnamelerle kurallar birkaç günlüğüne değiştirilip rektör ataması yapılmakta, atama sonrası karar tekrar eski haline döndürülmektedir.
“Uzun süreli projelerin dikkate alınması, organizasyonların uluslararası sayılabilmesi için yabancı katılımcı sayısının arttırılması ve uluslararası dergi sayılabilmek için aktif yayın süresinin 3 yıldan 5 yıla çıkarılması koşulu akademik anlamda sadece teşvik puanı almak veya artırmak için yapılan niteliksiz proje, araştırma, kongre vb. faaliyetlerin önüne geçebilecek önemli düzenlemelerdir” (Emil ve Akşab 2018)
Dünyaca tanınmış bilim insanlarının Türk üniversitelerine gelmesi bilimsel çalışmalara katkıda bulunması bilimsel çıktıları artırarak üniversitelerin görünürlüğünü artırarak dünya sıralamalarına girişlerini kolaylaştıracaktır. Ancak Türkiye’deki akademisyenlerin maaşları dahil özlük haklarının merkezi yönetim tarafından belirlenmesi ve akademik çalışma özgürlüğü ile ilgili bazı kısıtlamaların olması yetenekli yabancı araştırmacıların Türkiye’ye gelmelerinde caydırıcı olmaktadır. Dünya çapında olmasa da ülkemize gelen uluslararası öğretim elemanı sayısı 2012 yılında bin 703 iken 2021 yılına gelindiğinde artışlar ve düşüşler yaşayarak 3 bin 132 olmuştur. Gelenler arasında en kalabalık grubu öğretim görevlileri teşkil etmektedir. (Yurdakul ve Şahin-Demir 2022)
Araştırma üniversitelerinin başarılı olması için en önemli hususlardan birisi de özellikle doktora öğrencileri sayısının yeterli olmasıdır. Doktora düzeyinde eğitim alan öğrenci oranı da Türkiye’de (%2), OECD ülkelerinin ortalamasından (%4) daha düşüktür. Yükseköğretimde doktora düzeyinde eğitim alan öğrenci oranının en yüksek olduğu ülkelerin başında Lüksemburg (%12), İsviçre (%8), Çek Cumhuriyeti (%7), Finlandiya (%6), Portekiz (%6) ve Almanya (%6) gelmektedir. (TEDMEM 2022) YÖK Başkanı Özvar bu sorunu sayılarla şöyle açıklamaktadır: “Türkiye'de yıllık doktora mezun sayısı 8 bine yaklaşırken, Fransa'da bu sayı 13 bin, Japonya'da 16 bin, Almanya'da 29 bin, Birleşik Krallık'ta 29 bin, Amerika Birleşik Devletleri'nde ise 74 bindir.”
Hollanda'nın 2000-2020 yılları arasında … toplam 77 bin 248 doktora mezunu verdiğini örnek olarak gösteren Özvar şu istatistikleri vermiştir:
2020 yılında nüfusu 17 milyon 407 bin 585 olan Hollanda 20 yıl içinde nüfusunun binde 5'ini doktoralı yapmıştır. 2020 yılı itibarıyla bu ülkenin 25-34 yaş grubunun ise binde 4,46'sı doktoralıdır. Ülkemizde ise 2000-2021 yılları arasında … toplam 89 bin 616 doktora mezun etmiş bulunuyoruz… 20 yıl içinde kümülatif doktora mezunlarımızı nüfusa oranladığımızda toplam nüfusun sadece on binde biri kadar mezun ettiğimizi anlıyoruz. (Karaaslan 2022)
Üniversite yaş grubu esas alındığında durumun vahameti daha net görülür. 2020 doktora mezunları sayısını o yılda üniversite yaş grubunda olan sayısına oranladığımızda 2020’de yılında on binde 6 doktora mezunu verdiğimiz, buna karşılık Almanya’da bu sayının yaklaşık binde 3 olduğu anlaşılır.
YÖK yetersiz doktora öğrencisi sorununa yardımcı olabilmek için dünyadaki eğilimleri inceleyerek araştırma için 100 öncelikli alan belirlemiş ve bu alanlarda 100/2000 adı ile doktora bursları tahsis etmiştir. Ancak bu olumlu karar bursların özellikle mühendislik, teknoloji ve tıp gibi alanlara sınırlı tutulması ile disiplinler arası çalışmalara yeterli alanı bırakmamaktadır. Bu bağlamda hangi konuda doktora yapılacağı araştırma üniversitesi tarafından belirlenmeli, mali meseleler YÖK, TÜBİTAK veya Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından halledilmelidir görüşü alternatif olarak akla gelmektedir.
Benzer şekilde araştırma üniversiteleri akademik personel alımı, terfileri ve öğrenci kabul politikalarında daha fazla otonomiye sahip olmalıdır. Bu nedenle özellikle üniversiteye giriş sınavının tekrar düşünülmesinde fayda vardır. Bu hâliyle ülkedeki sistem, Avrupa’daki merkezi planlama ve devlet kontrolü altında yürüyen sisteme benzemektedir. ABD’de ise mükemmellik, entelektüel özgürlük inisiyatif alma ve bilimsel çalışmalarda herkese açıklık temel alınmaktadır.
Ülkemizde araştırma üniversitesi olmanın önündeki en büyük engel üniversitelerin özgür olmamasıdır. Rektörlerin aynı zamanda siyasi bir partinin başkanı olan cumhurbaşkanı tarafından bilimsel kriterlerden tamamen uzak biat esasında seçilmesi en önemli sorundur. Özgür olmak isteyen üniversitelere yapılan müdahaleler bunun en canlı göstergesidir.
Bu anlamda Boğaziçi Üniversitesine yapılan kanunsuz müdahaleler araştırma konusunda dünyada öne çıkmış olan bu üniversitenin sıralamalarda aşağılara düşmesine neden olmuştur. QS sıralamasında 2015 yılında 399’uncu olan üniversite 2023’te 701-750 bandına inmiştir. THE sıralamasında 2014 yılında 199’ncı iken 801-1000 bandına düşmüştür. Orta Doğu Teknik Üniversitesi de benzer müdahalelere maruz kalan bir üniversitedir. 2015’te 85. sırada olan ODTÜ 2023’te 501-600 bandına inmiştir.
Ülkemizin 2000 yılından bugüne bilimsel performanslarını araştırdığım çalışmada mevcut durumu şöyle özetlemiştim:
Türkiye’nin bilimsel üretimde tutarlı bir şekilde yükselmesinde sorunlar olduğunu göstermektedir. İndeksli dergilerde yayınlanan makale sayısı yeterli hızda artmıyor ve son yıllarda komşumuz İran’ın bile gerisinde yer alıyoruz. Türkiye’de basılan akademik dergiler dünya sıralamalarında istenilen konuma gelmiyor. Patent sayıları ve patent müracaatları hâlâ çok düşük. Ar-Ge harcamaları artmakta ama hâlâ OECD ortalamasının altında. Ar-Ge personeli ve özellikle doktoralı personel sayısı yeterli değil. GII’da (Global Innovation Index) bir yıl sıralamada tırmanıyor, sonraki yıl iniyoruz veya tersi gerçekleşiyor. Buna karşılık bütün ülkeler COVID-19 salgınından etkilenmişken Türkiye’nin Ar-Ge yatırımları artma eğilimi gösteriyor. GII’da ilk defa ilk 40 ülke arasına girilebiliyor. (Özcan 2023)
Bitirirken
Salmi’nin dünya çapında üniversite olmak için belirttiği ve herkes tarafından kabul gören üç kriter yüksek kalitede öğretim üyesi ve öğrenciler, eğitim ve araştırma için yeterli mali destek ve uygun ve esnek bir yönetim yapısıdır.
Yüksek kalitede öğretim üyesi ve öğrenciler konusunda ciddi sorunların olduğu görüldü. Öğretim üyeleri ile ilgili en ciddi sorun yabancı dil konusunda değinildiği gibi standartların aşağı çekilmesi ve şahıslar için kuralların değiştirmesinde görüldüğü gibi liyakatten uzaklaşmadır. Öğretim elemanları ve öğrencilerin seçilmesinde araştırma üniversitesi olmasını beklediğimiz kurumların otonomisi çok sınırlıdır. Öğretim elemanlarının alınması ve terfileri ve öğrenci seçme konusunda araştırma üniversitesi olması istenen kurumlara daha çok özgürlük vermek gerekmektedir.
Araştırma üniversitelerine mali destek konusunda yeteri kadar desteklenmemiştir. 2017’de açıklanan Araştırma Üniversiteleri Projesi sonucunda mevzuatta hiçbir değişiklik yapılmamış ve bu üniversitelere ekstra bir destek sağlanmamıştır. Bu yapılmadığı gibi yeni üniversiteler açılarak her bir üniversiteye düşen bütçe azalmıştır. Daha da önemlisi mevcut bütçeleri içerisinde üniversitelerin araştırmaya ayırdıkları paylarda bir artış olmamıştır.
Üniversite yönetimlerine gelince giderek olumsuzlaşan bir süreç söz konusudur. Rektör seçimlerinin liyakat yerine biat esasında yapılmaya başlanması ile araştırma üniversiteleri için gerekli olan “uygun ve esnek” yönetimden uzaklaşılmıştır. Bu liyakatsizlik uygulamaları sadece rektörlük kademesiyle sınırlı değildir. Ülkemizde ilahiyat profesörü olup mimarlık fakültesine dekan atanan öğretim üyesi vardır.
Liyakatsiz insanların akademik kariyer yapmalarına izin verilmesi, kariyer sürecinde yükseltme kriterlerinin devamlı aşağı çekilmesi, araştırma üniversitesi olarak belirlenen üniversitelerin eleman alım ve terfilerinde ve öğrencilerinin seçmelerinde özgür olmamaları, yeterli mali kaynağa ulaşamamaları ve iktidar tarafından baskı altına alınmaya çalışılmaları onların dünya üniversiteleri sıralamalarında üst sıralara tırmanmalarını etkileyen en önemli faktörlerdir.
QS, ARWU ve THE dünya üniversiteleri sıralamalarında üniversitelerimizin 2012 yılından buyana yaşadıkları düşüşler, liyakatten uzak rektör seçimleri, akademik hayata geçişte siyasi etkenler, düşük standartlarla elde edilen terfiler ve üniversitelere uygulanan baskılar göz önüne alındığında üniversitelerimizin evrildikleri nokta daha az akademik çıktı ve rekabet gücünün azalması olacağına işarettir. Burada elde edilen bulgular vahim olan sonuca yaklaşan üniversiteler için alarm mahiyetinde sinyaller vermektedir.
Tablo 2-2012-2023 Döneminde QS, ARWU ve THE Sıralamalarında ilk 1000 Arasına giren Türk Üniversiteleri
Tablo 2-2012-2023 Döneminde QS, ARWU ve THE Sıralamalarında ilk 1000 Arasına giren Türk Üniversiteleri
---
Kaynakça
Emil, Serap ve Akşab, Şahabettin (2018) Türkiye Yükseköğretiminde Araştırma Üniversitesi Kavramını Anlamak: Karşılaştırmalı Analiz, Conference paper: The 13th International Congress On Educational Administration: Sivas, 10-12 Mayıs / May 2018, Türkiye
Karaaslan, Yeşim Sert. (2022) “YÖK Başkanı Özvar: Doktoralı araştırmacı sayılarını yükseltmek en önemli hedeflerimiz arasında”,
YÖK Başkanı Özvar: Doktoralı araştırmacı sayılarını yükseltmek en önemli hedeflerimiz arasında (aa.com.tr)
Özcan, Yusuf Ziya. (2023) Türkiye’nin 2000’lerden Bugüne Bilim Performansı.
Türkiye’nin 2000’lerden Bugüne Bilim Performansı - YUSUF ZİYA ÖZCAN (perspektif.online)
Salmi, J. (2009). The challenge of establishing world-class universities. Washington, DC: The World Bank.
TEDMEM (2022) Bir Bakışta Eğitim 2022: Türkiye Üzerine Değerlendirme ve Öneriler, Ankara: Türk Eğitim Derneği
YÖK, Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu 2022, Ankara 2022
Yurdakul, S. ve Şahin-Demir, S.A. (2022) Yükseköğretime bakış 2022: izleme ve değerlendirme raporu. Ankara: Eğitim-Bir Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi