Neden Kılıçdaroğlu?

Abone Ol
Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmalıdır. Bunu siyaset ve sosyoloji konularındaki bilgi ve birikimimle söylüyorum. Tüm art niyetli çabalardan bağımsız olarak toplumda oluşmuş bulunan tereddütleri anlıyorum, ancak tam da bu sebeplerle Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekliyorum.

Loading...

21 yıldır ülkeyi yöneten; cumhuriyetin kazanımları, devletin bürokrasisi, ülkenin ekonomik ve sosyal dengeleri üstünde bilinçli olarak kurgulanmış bir siyaset mühendisliğinden, bugün bir talan ve kaos düzeni haline gelen Erdoğan hükümetine, onun tartışmalı, amorf başkanlık sistemine karşı, altı muhalefet partisinin bir araya gelerek kurdukları ve toplumun geniş bir kesiminden destek alan muhalefet bloğu artık sürecin sonuna gelmiş bulunuyor. Başkanlık sisteminden geri dönüş, parlamenter sistemin yeniden tesisi, bunu yaparken geçmişte deneyimlenmiş eksik ve aksaklıkların ortadan kaldırılması, bunlarla ilgili anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılması konuları kolay aşıldı. Zaten birbirinden farklı dünya görüşlerine ve Türkiye tasarımlarına sahip bu partileri bir araya getiren sebeplerdi bunlar. Seçim düzlüğüne girilen bugünlerde kendi tabanı üstünde tartışmasız karizması ve yaptırımı, toplumun muhafazakâr ve milliyetçi kesimlerinde partisinin oy oranının üstünde ağırlığı olan ismi, cismi belli Cumhurbaşkanına karşı çıkacak aday konusu altılı blok partilerini de toplumu da sarsıyor. Selahattin Demirtaş’ın söylediği gibi, bu altı parti seçimde ittifak yapacaklarını topluma deklare edip, çekilselerdi ve yasal düzenlemeler, anayasa tartışmaları gibi konular konunun uzmanı alt kadrolarca sürdürülseydi sadece, toplum genelindeki destekleri %60’lar düzeyinde olurdu. Bu oran içindeki Kürt oylarına işaret etmeye gerek yok. Ortak adayın tespiti konusu, ilk turda seçimi kazanmanın taktiksel bir gereklilik olarak ortaya çıkmasıyla daha da önemli ve çetrefilli bir hâl aldı. En fazla tartışılan konu hiç şüphesiz ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı. Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmalıdır. Bunu siyaset ve sosyoloji konularındaki bilgi ve birikimimle söylüyorum. Tüm art niyetli çabalardan bağımsız olarak toplumda oluşmuş bulunan tereddütleri anlıyorum, ancak tam da bu sebeplerle Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekliyorum. Kılıçdaroğlu konusunda AKP merkezli önemli bir pompalama şudur: Bu kadar seçime girip kaybeden birisinin tekrar seçime girmesi AKP açısından iyidir, hatta Erdoğan bunun için çalışmakta, troller bunun için içerikler hazırlamaktadır. Muhalefet cephesinde insanların inandırılmaya çalışıldığı görüş ise, başka birisinin aday olmasıyla kolayca kazanılacak seçimin Kılıçdaroğlu aday olursa kaybedile(bile)ceğidir. Bir kere bu seçim kim aday olursa olsun çantada keklik değildir! Yıllardır ülkeyi yöneten, kendi bürokrasisini, içişleri teşkilatını (önce FETÖ’nün, sonra MHP’nin katkılarıyla)kurmuş olan, askeri vesayeti kırmak söylemiyle orduyu pasifize, emniyeti tanzim etmiş, yargıyı kendi yargısı, özelikle Yüksek Seçim Kurulu’nu bağlı kuruluş haline getirmiş bulunan, ülke hazinesini kasası gibi kullanan, yurt içi ve dışı para kaynaklarına sahip, paramiliter yapılara varıncaya kadar örgütlenme içindeki bir siyasi iktidara karşı seçim kazanmak kolay değildir. Bundan önceki seçimlerin akıbeti Erdoğan’ın karşısında kim olursa olsun fark etmezdi. Kırılma noktası karşı olanların iyi organize olduğu ama sandık güvenliği olmaması sebebiyle ve yasal düzenleme dışında YSK’nın kararlarıyla şaibeli bir şekilde kaybedilmiş olan referandumdu. Siyasi hatalar yapıldı (İhsanoğlu olayından burada bahsetmek bile istemiyorum) ancak kaybedilen seçimler Kılıçdaroğlu’nun beceriksizliği sebebiyle kaybedilmedi. Türkiye üstünde bir plan, uygulanan bir proje vardı, olanlar oldu. Şimdi, yine bu sebeple Kılıçdaroğlu’nun aday olup seçilmesi bu siyaset mühendislerine Türk halkının bir cevabı olacaktır. Kılıçdaroğlu uzun süredir yürüttüğü CHP genel başkanlığı ile Erdoğan’a en doğrudan muhalefeti başından beri yapan kişidir. Atatürk’ün koltuğunda oturuyor olmanın verdiği bilinç ve sorumlulukla mücadelesini sürdürmektedir, bu mücadele takdir edilmelidir. Ankara’dan İstanbul’a yaptığı Adalet yürüyüşü, siyaset tarihimizin pek de alışık olmadığı türden bir meydan okumadır, gelecek nesillere kalacak bir ilham kaynağıdır. Bu muhalefet süreci boyunca silahlı saldırıya uğramış, linç girişiminde bulunulmuş, hakaretlere maruz kalmış, ama yolundan dönmemiş bir kişi olarak onurlandırılmayı hak etmektedir. Üstelik unutulmamalıdır ki, muhalefet bloğunu oluşturan ve günümüze getiren kişidir.
Bundan önceki seçimlerin akıbeti Erdoğan’ın karşısında kim olursa olsun fark etmezdi. Kırılma noktası karşı olanların iyi organize olduğu ama sandık güvenliği olmaması sebebiyle ve yasal düzenleme dışında YSK’nın kararlarıyla şaibeli bir şekilde kaybedilmiş olan referandumdu.
Yetişme şekli, aldığı eğitim, uzun süre bürokrasi içinde görev alması sebepleriyle “devletçi” bir kişiliktir. Devlet işleyişini, gelenekleri, bürokrasiyi, bununla birlikte buralardaki boşlukları iyi bilmektedir. Seçildiği taktirde, mevcut cumhurbaşkanlığı sistemi ile en azından bir süre devleti, başkanlık ofisleri, oralardaki bürokrat ve siyasilerle birlikte yönetmek durumunda kalacağından bu işi, ittifak protokollerinde de belirtilen şekilde, yürütebilecek gerekli siyasi, mali bilgi ve birikime sahip bir kişidir. Özellikle mali ve ekonomik konularda; bütçe, mali disiplin, kamu maliyesi, piyasa düzenlemeleri ve kontrolleri, makro ekonomik dengelerin gözetilmesi gibi konularda doğrudan etki yapacak çok iyi yetişmiş bir hesap uzmanıdır. Hakkında temcit pilavı gibi toplumun önüne sürülen SSK’yı zarara uğrattığı, hatta iflas ettirdiği şekildeki safsatanın aksine devletin yetiştirdiği başarılı bir bürokrat olarak, devlet yönetimini millet yararına yapacaktır. SGK siyasi iktidarların emrinde, siyasi hesaplar ve içinden çıkılamaz ekonomik şartlar dahilinde “görev zararı” ile çalışan bir kurumdur. Geçmişte de böyledir, bugün de böyledir. Seçim kazanıldığı taktirde, öncelikle mevcut sistemin zararlarının ve mahsurlarının kontrol altına alınması; devletin devamlılığı sağlanırken yeniden parlamenter sisteme geri dönüş, yeni anayasa, yasalar, düzenlemeler ile devletin ve ona bağlı ülkenin yeniden restorasyonu gerekecektir. En başta yargının tarafsızlığının ve bağımsızlığının gerçek anlamda hayata geçirilmesi, bozulan ekonomik dengelerin yerine oturtulması, ekonomik krizle geçim sıkıntısına düşmüş toplumun başta ücretliler olmak üzere geniş kesiminin, özellikle açlık sınırındaki yoksulların durumlarının düzeltilmesi, bu konuda acil yardımların yapılması, dezavantajlı gruplara, kadınlara yönelik pozitif yasal düzenlemelerin yapılması, doğru para politikalarıyla döviz dalgalanmalarının önünün alınması, enflasyonun önlenmesi, doğru mali politikalarla mali disiplinin sağlanması, iç ve dış borçların düzene sokulması, ülkedeki gelir adaletsizliğine çare olacak vergi düzenlemelerinin hayata geçirilmesi, geçmiş dönemde haksız edinilmiş kazançların yeniden topluma kazandırılması,  yurt dışına çıkanların geri getirilmesi, yolsuzlukların önlenmesi; daha burada say say bitmez bir sürü düzeltici/düzenleyici politika ve eylemlerin zaman kaybetmeden başlatılması ve sonuca ulaşmasının takip edilmesi gerekmektedir. Yasal ve parlamenter süreçler sürerken bu işlerin tarafsız, adil, demokrat, devletçi, milletçi, cumhuriyetçi, soğukkanlı, müzakereye açık, şeffaf, güvenilir bir cumhurbaşkanı tarafından sürdürülmesi gerekecektir. Kılıçdaroğlu tüm bu özellikleri şahsında toplayan bir liderdir. Kılıçdaroğlu bugüne kadar sergilediği ılımlı, olumlu, uzlaşmacı, kapsayıcı tavrıyla ülkede herkesi temsil edecek yeteneği ve özellikleri olan bir Cumhurbaşkanı adayıdır. Son olarak hicap duyarak söyleyeceğim, Kılıçdaroğlu’nun Alevi kökenli olmasının seçilmesi önünde önemli engel olduğu argümanına karşı, devlete ve topluma ait hasletlerin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı noktada, geçmişten bugüne taşınan bu ayrımcı, ırkçı, korkak, insan olmaktan uzak, gerici söyleme karşı itiraz etmek gerektiğidir. Türkiye Cumhuriyeti etnik zenginliğe sahip, köhnemiş bir imparatorluk bakiyesi olarak, bir ulusal bağımsızlık savaşı sonucu kurulmuş, Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözüyle özdeşleşmiş, ortak, eşit vatandaşlığa dayalı bir ülkedir. Kılıçdaroğlu Horasan’a dayanan kökeni, geçmişi, ailesi ile ilgili defalarca açıklama yapmış olmasına, anayasal hakkını kullanmak suretiyle inancıyla ilgili konuya girmemesine rağmen, bilinçli olarak bu söylem topluma enjekte edilmekte, bazı muhalif partilerde ve hatta parti içinde bundan etkilenenler olmaktadır. Yanlış da olsa, sosyolojik olgu gerçekliği olan bir veridir; ancak bu seçimle birlikte bu ve bunun gibi, aynı zamanda Kürtlere ve ülkede yaşayan her tür etnik yapıya, Alevilere ve her tür inanca, toplumsal ve bireysel farklılıklara karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması daha önemli bir hedef olarak karşımızda duruyor. Bu özlenen, toplumsal barış, birlik, ortak gelecek konularında Türkiye’nin önünü açacak bir fırsattır. Kılıçdaroğlu bugüne kadar sergilediği ılımlı, olumlu, uzlaşmacı, kapsayıcı tavrıyla ülkede herkesi temsil edecek yeteneği ve özellikleri olan bir Cumhurbaşkanı adayıdır.