Kadına yönelik olarak hayatın her kademesinde durdurak bilmeyen bir nefret ve ayrımcılık pandemisi var ve kadınların yaşamdan aldığı mutluluğu dahi yok eden bu pandeminin panzehri ne maske, ne de aşı. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında tek bir çözüm var: Kadın Bakanlığı, tek doz, hemen şimdi!
Gün geçmiyor ki gündemde kadınlarla ilgili yeni bir kriz alanı doğmasın. RTÜK tarafından “kadına şiddet” sahneleri gerekçe gösterilerek Kızılcık Şerbeti’ne beş kez yayın durdurma kararı veriliyor.
Ancak bir yandan da kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri sürekli artıyor; deprem bölgesindeki çaresizlik ortamında dahi kadınlar ayrıldıkları eşlerinden veya partnerlerinden şiddet görebiliyor. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) verilerine göre son 15 yılda 4 bin 86 kadın, geçtiğimiz sene ise 381 kadın öldürüldü.
6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması gibi Orta Çağ karanlığını andıran öneriler siyasi müzakere konusu edilebiliyor. Bu yasanın korunmasını “kırmızı çizgisi” addeden iktidar partisi mensubu kadın siyasetçiler yalnızlaştırılıyor, susturuluyor.
Kadın mücadelesine zarar verilmesi, kadın haklarının gasp edilmesi üzerine kurulu pazarlıklar, seçim öncesi giderek tehlikeli bir hal alıyor. Bir yandan da Küresel Cinsiyet Eşitsizliği endeksinde 146 ülke arasında 124'üncü sıradayız. 1937’de Meclis’te temsilinde kadınlar dünyada 2’nci sıradayken, bugün 133’üncü sırada olmaktan utanmıyoruz. Erkekler Meclis’te yüzde 82 oranında temsil edilirken, bu oran kadınlarda yüzde 17 düzeyinde kalıyor.
Sürekli, farklı çehreler ve farklı sahneler altında muhafazakar aile yapısı korunup kollanıyor; olan yine hakları ve kazanımları için mücadele eden kadınlara oluyor. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz gün sosyal medya hesabından kadınlara seslenirken kullandığı cümle misali, “kadınları bir çırpıda yarı yolda bırakıyorlar.”
KADIN BAKANLIĞI KURMA ÇAĞRISI
Kadın hakları savunucuları yirmi yılı aşkın süredir Türkiye’de bir Kadın Bakanlığı kurulması çağrısında bulunuyorlar.
2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın kapatılarak kadınla ilgili tüm politikaların “aile” başlığı altına toplanmasından beri eğilim bu yönde; zira kadınların sorunlarını çözmek yerine aileyi korumaya odaklanan bir yaklaşım gelişti; erkek şiddetiyle mücadele etmek yerine nafaka hakkını tartışmaya açan, kadına şiddet gören eşiyle barışmasını telkin eden arabulucuları gündeme getiren çözümler türedi.
Kadını “aile” içinde konumlandıran, kadın ve aileyi eşdeğer gören patriyarkal kodların aksine, mutlaka kadını bağımsızlaştıran, kadın sorunlarına dair bütüncül politikalar ve programlar uygulayan, yeterli bir bütçeye ve beşeri kaynağa sahip bir Kadın Bakanlığı talep ediliyor.
Peki bu ısrarın özellikle son dönemde artmasının sebebi ne?
Birçok Avrupa ülkesinde sadece kadın sorunlarıyla ilgilenen ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı kendisine hedef belirlemiş bir Kadın Bakanlığı örneği söz konusu. Bu Bakanlıkların, kadınlara yönelik hizmetlerin planlanması için ayrı ve ihtiyacı karşılayacak bütçeleri var.
Örneğin Birleşik Krallık’ta Kadın ve Eşitlik Bakanı; herkes için fırsat eşitliğini teşvik etmekten ve hükümetin kadın politikalarını stratejik düzeyde denetlemekten sorumlu. Yakın zamanda bu bakanlık tarafından başlatılan bir eğitim programıyla, kadınların STEM (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanlarında daha fazla istihdam edilmesinin teşvik edilmesi hedeflendi; zira ülkede STEM iş gücünün sadece üçte birinin kadınlar tarafından sağlandığı fark edildi.
Bu Bakanlık, kadının siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel düzlemlerde konumunu güçlendirmek, kadının toplumda karşılaştığı şiddet, cinsel istismar gibi zorluklarla mücadele etmek, kadınların erkeklerle aynı hak ve imkanlardan yararlanmasını sağlamak şeklinde bir temel misyon etrafında örgütleniyor.
Dolayısıyla, bir Kadın Bakanlığı kurulması, kadına ilişkin temel politikaları belirlemek ve farklı politika alanlarında toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akımlaştırmak açısından önemli.
TEKİL BAŞARI ÖYKÜLERİ YERİNE BÜTÜNLÜKÇÜ HEDEFLER
Dolayısıyla, Kadın Bakanlığı sayesinde, “Diyarbakır’dan Harvard’a uzanan” başarı öyküleri tekil örnekler olarak kalmıyor; normalleştiriliyor ve bakanlık desteğiyle kadınların ve kız çocuklarının okullaşması, eğitimi ve istihdamı bir sistematik dahilinde ilerliyor. Çünkü finansman da insan gücü de strateji de tek soruna yönelik olarak kurgulanıyor.
Aile, yaşlılar, engelliler, çocuklar, sosyal hizmetler gibi çok geniş bir yelpazede, dev bir sepet içerisine sıkıştıran politikalar üretmelerine gerek yok. Sadece kadın sorunlarına odaklanıyor. Bunu da diğer bakanlıkları koordine ederek yapıyor. Kadının sağlık sorunlarına dair çalışmalarında Sağlık Bakanlığı ile, eğitimle ilgili raporların ve tespitlerin uygulanmasında Eğitim Bakanlığı ile, şiddet vakalarının önlenmesi ve müdahalesinde İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile çalışıyor.
Koç Üniversitesi’nden anayasa hukuku profesörü Bertil Emrah Oder ile bu konuda yaptığım görüşmede önemli değerlendirmelerinden satır başları aktarmak isterim.
Kendisi, Türkiye’nin siyasal tarihinde özellikle 1990’ların başından itibaren kadından sorumlu devlet bakanlığı yapılanmasının olduğu dönemde birçok temel reformun önünün açıldığını belirtiyor.
Dolayısıyla, bir Kadın Bakanlığı kurulması, kadına ilişkin temel politikaları belirlemek ve farklı politika alanlarında toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akımlaştırmak açısından önemli.
TBMM bünyesindeki Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) gibi yapılanmalar ise, bir yürütme organına bağlı olmadıkları için Bakanlık’a kıyasla çok etkili sonuçlar veremiyor.
“Bir Kadın Bakanlığı kurulması, hem temel politikayı belirleyen hem de uygulayan, hem de diğer bakanlıklarla eşgüdümü sağlayan, eylem planlarını hayata geçiren mekanizmaları da hayata geçirir. Bir Kadın Bakanı’nın yürütmede lider pozisyonda olması önemlidir. Bir bakanlığın içinde eriyen ve sadece merkezde yapılanan genel müdürlükler daha az etkili, çünkü politika belirleyici olamıyorlar, mali kapasiteleri yok,” diyor Prof. Oder.
Bir diğer deyişle, bir Kadın Bakanlığı’nın kurulması, icra konumda olması açısından önemli. Ayrıca yeterli mali kaynağa ve beşeri kapasiteye sahip olup, yetkilerinin iyi tanımlanıp, ülke genelinde de il ve ilçelerde teşkilatlanmayı da beraberinde getirecek; sosyal hizmetler veya aile politikaları gibi daha geniş bir çatının içinde eriyip gitmeyecek.
“Bakanlık uygulaması yürütmede kadın politikalarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini lider konumda tanımlamak demektir, kadın sorunlarını çözmeye yönelik bir lider atamanız anlamına gelir,” diyor Prof. Oder.
Kadın Bakanlığı’nın kurulması ve toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin yeniden eğitim müfredatına girmesi başta olmak üzere “aşınma” yaşanan alanlardaki kazanımların geri alınması demek
YENİ ZELANDA ÖRNEĞİ
Halihazırda dünyada Kadın Bakanlığı denildiğinde en iyi uygulama örnekleri arasında Yeni Zelanda başta geliyor. 1984 yılında kurulan ve şu anda başında Jan Tinetti’nin bulunduğu bu Bakanlık, kadınla ilgili konularda ve politikalarda hükümete tavsiyelerde bulunuyor; kadınların liderliği, güvenliği ve eşit işe eşit ücret gibi alanlarda politikalar üretiyor.
Prof. Oder’in dikkat çektiği bir diğer nokta da, Kadın Bakanlığı’nın cinsiyete duyarlı bütçelemeye (
gender budgeting) sahip olması, bütün kurumlarda toplumsal cinsiyet eşitliği eylem planının zorunluluk haline getirilmesi ve kadın politikalarına dair ulusal eylem planının da Kadın Bakanlığı tarafından yapılması gereği.
Bütün dünyada, 1990’ların sonlarından itibaren kadın bakanlıklarında bir aşınma (
gender backlash) olduğunu, birçok ülkede bakanlıkların müsteşarlık düzeyine indirildiği veya yetki alanlarının daraltıldığını belirten Oder, Türkiye’de de 2012 yılından beri bu modelde kademeli bir geriye gidiş olduğunu belirtiyor.
Kadın Bakanlığı’nın kurulması ve toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin yeniden eğitim müfredatına girmesi başta olmak üzere “aşınma” yaşanan alanlardaki kazanımların geri alınması, birçok açıdan da zamanında Güldal Akşit, Nimet Çubukçu, Gaye Erbatur gibi farklı tandanslardan gelen siyasetçilerin bu alandaki emeklerinin yeniden yüceltilmesi ve kıymetlendirilmesi anlamına geliyor.
Zira örneğin 1990 yılında kurulan ve kadın hakları konusunda uygulayıcı ve sorumlu kuruluş konumundaki Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün kuruluş yasasının hazırlanması ve yasa tasarısının AB’ye adaylık statüsü elde edilmesi hedefine yönelik olarak meclisten geçirilmesinde dönemin kadın siyasetçilerinin büyük emeği var.
Elbette bir bakanlık kurmak da yetmez. Bu bakanlık, tüm karar alma ve politika üretme süreçlerine bu konuda yıllardır sahada çalışıp çözümler üretmiş olan sivil toplum aktörlerini amasız fakatsız dahil etmelidir.
TKDF başkanı sevgili Canan Güllü’nün de bu konudaki tespitine kulak verirsek, “Kadın ve Eşitlik Bakanlığı” değil bizzat “Kadın Bakanlığı” kurulmalı ve sahada kadının insan haklarına dair tüm sorunlar çözüldükten ve ayrımcılık noktaları ortadan kalktıktan sonra Eşitlik Bakanlığı da kurularak eşitsizliğin giderilmesi sağlanmalı. Zira, kadın ve eşitliği yan yana koyarsak, eşitsiz bir durumu, eşitlik ile buluşturmuş olmayız. Hedefe, adım adım ilerlemek gerekir.
18 yıl önce kaybettiğimiz Nobel edebiyat ödülü sahibi Saul Bellow, 20. yüzyılın birey üzerindeki yıkıcılığını ele aldığı
Herzog adlı baş yapıtında şöyle der: “Gerçeğin ışığı asla çok uzakta değil ve hiçbir insan da ona ulaşamayacak kadar önemsiz ya da yoz değil.” Evet, kadınlar için gerçeğin ışığı asla çok uzakta değil ve kadınlar da bu gerçekliğe erişemeyecek kadar önemsiz görülmemeli. Artık sorunların değil çözüm önerilerinin masaya yatırılması ve ivedilikle uygulanmasının vakti geldi.
KADINLAR MUTSUZ
Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) geçtiğimiz gün kadınların ekonomik ve toplumsal yaşamdaki sorunlarına dair çarpıcı veriler paylaştı. 18 yaş üstü, farklı eğitim düzeylerine sahip 1067 kadınla yapılan araştırmaya göre; kadınların yüzde 60’ının Türkiye'de yaşamaktan mutsuz olduğu ortaya çıktı. En önemli sorunlarını şiddet ve taciz olarak belirtiyorlar. Yarıdan fazlası ise iş hayatında cinsiyetten ötürü ayrımcılığa maruz kaldığını söylüyor.
Kadına yönelik olarak hayatın her kademesinde durdurak bilmeyen bir nefret ve ayrımcılık pandemisi var ve kadınların yaşamdan aldığı mutluluğu dahi yok eden bu pandeminin panzehri ne maske, ne de aşı. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında tek bir çözüm var: Kadın Bakanlığı, tek doz, hemen şimdi!