Nazilerin anatomi kitabı: Pernkopf Atlası

Abone Ol
Bebekler de dahil, onca sosyalist ve faşizm karşıtı görüşleri savunduğu için asılan insanın anısına saygı duymak için alicenap olmaya gerek yok, minimum düzeyde insan olmak yeterli. Pernkopf atlası artık bir ihtiyaç değil, çöpe atın gitsin. Klasik resim eğitimi alanlar anatomi bilmenin ne kadar gerekli olduğunu bilirler. Yıllardır ilgi duyduğum bir konu olduğu için anatominin karmaşık koridorlarında koşmak benim için zorlu ama bir o kadar da eğlenceli. Ancak anatomi her zaman “neşeli” bir uğraş olmamıştır ve plastik sanatlar öğrencilerinden ziyade öncelikle cerrahların oldukça iyi bir derecede bilmesi gereken bir alan. Bu hafta önemli bir anatomi uzmanı bir Nazi’den, Eduard Pernkopf’tan bahsedeceğim ve onun hâlâ tartışılan kitabından. MUHTEŞEM ANATOMİST Pernkopt’un hayatına dair çok uzun detaylar her yerde mevcut. O yüzden bu kısmı uzatmayacağım. Viyana’da aldığı tıp eğitimi esnasında Anatomi Kürsüsü Başkanı olan hocası Hochstetter tarafından yetenekli ve disiplinli olduğu için büyük destek görüyor ve gerçekten de başarılı bir doktor. Bu yönleriyle ve tabii ki Hochstetter’in de desteğiyle basamakları çabuk tırmanıyor. Fakat özellikle Nazilerin iktidara gelişi ve Avusturya’nın Almanya’ya ilhakının ardından Hitler’e olan bağlılığı ona büyük imkânlar sağlıyor. Aslında Pernkopf zaten üniversite yıllarında da Almanya Akademik Öğrenci Kardeşliği isimli aşırı milliyetçi bir gruba üye. 1933’te de Nazi Partisine üye oluyor. Bir sonraki yıl SA olarak da bilinen (Sturmabteilung) “Kahverengi Gömleklilere” katılıyor. 1938’de rektör olması epey tanıdık geliyor bize. Rektör olduktan sonra da fakültedeki akademisyenlerin Nazilere biat etmesini sağlamaya çalışıyor ve Aryan olup olmadıklarına dair belge getirmelerini istiyor. Ayrıca Yahudi doktorları da fakülteden kovuyor. Hatta bir süre sonra üniversiteye Nazi üniforması ile gidip gelmeye başlıyor. Bu siyasi faaliyetlerinin yanı sıra iflah olmaz bir işkolik olarak “Topographische Anatomie des Menschen” başlıklı klasik anatomi kitabı üzerinde çalışıyor. İşte bu kitap Nazilerden miras kalan tartışmalı anatomi atlasıdır. İNSAN ATLASI Aslında Pernkopf’un insan anatomisini detaylı şekilde inceleyecek ve resimleyecek bir kitap hazırlama fikri daha erken yıllarda, asistanlık döneminde var. Hatta bu konuda birkaç sayfalık çalışma yapmış. 1933 yılında Urban&Schwarzenger Yayıncılık ile bir sözleşme imzalıyor. Böylece atlasın ilk üç cildinin önü açılıyor. Bu çalışmayı farklı kılan iki nokta var. Birincisi o döneme kadar yayınlanan bütün anatomi kitaplarının resimleri hep siyah beyaz. Oysa atlasta resimler hem çok detaylı ve gerçekçi hem de renkli. Ayrıca bilgi içeriklerini de bizzat Pernkopf kendisi hazırlamıştır. Bu anlamda bir cerrahın yazdığı ve profesyonel sanatçıların resimlediği ilk büyük çalışma. Senelerce tıp öğrencilerinin başucu kaynağı olmuş. Hatta resim öğrencilerine hâlâ bu kitabı öneren hocalar var. Ancak yayıncısı kitabın basımını 1994’te durdurmuş. Yine de nadir olarak bulmak ve bazı ciltlerini internetten indirmek mümkün. Öte yandan, bu kitabın bir Nazi çalışması olduğu apaçık. Çünkü resimlerini çizen sanatçılar da Nazi ideolojisine gönülden bağlılar. Bu da kitabın bir başka tartışmalı noktası. Erich Lepier, Ludwig Schrott, Karl Endtresser ve Franz Batke atlasın birbirinden güzel suluboya görsellerini hazırlayan ekip.  Lepier alaylı bir sanatçı, Schrott ise bir grafiker. Entresser ve Batke ise plastik sanatlar eğitimi almış iki isim.  Ancak hepsi çok yetenekli ve vücudun detaylarını büyük bir ustalıkla resmetmeyi başarmışlar. Ortaya çok iyi bir iş çıkmış. Ancak Lepier’in resimlerin köşelerine imza olarak gamalı haç çizmesi, renklerin Nazileri çağrıştırması gibi semboller atlası insani anlamda sorunlu kılıyor. Bunlar belki sadece yüzeysel sorunlar ve günümüzde düzeltilebilir noktalar ama asıl mesele bu çalışmanın yapılması esnasında kaynağın ne olduğu. Asıl soru şu: Pernkopt bu kadar cesedi nereden buldu?
Günümüzde kimi medikal ressamlar hâlâ Pernkopf’un bu hacimli eserine başvurduklarını utanarak da olsa itiraf ediyorlar. Buradan bakılırsa mutlaka böyle cerrahlar da olmalı. Demek ki birileri bu kitabı hâlâ çoğaltıyor.
KADAVRALAR YAĞIYOR 1938’de Avusturya’nın Almanya’ya katılması ile Nazi rejiminin yılmaz bir savunucusu olan Pernkopf’un pozisyonu sağlamlaşıyor diyebiliriz. Kendi kariyeri açısından basamakları hızla tırmanması dışında bu atlas projesinin Nazilerce hayranlıkla karşılanması ona gerekli maddi kaynağı da sağlamış gibi gözüküyor. Her ne kadar savaş sonrasında herhangi bir savaş suçundan hüküm giymemiş olsa da özellikle yapılan araştırmalar Pernkopf’un kadavralarını nereden bulduğuna dair korkutucu detaylar ortaya çıkarmış. Anlaşılan o ki, Naziler Pernkopf’un çalışmaları için kamplarda öldürdükleri siyasal hükümlülerin cesetlerini kullanmışlar. Hatta bir yerden sonra ceset fazlasından dolayı bazı idamların ertelendiği dahi iddia ediliyor. Krakowski ve Wiesenthal gibi kimi yazarlar da bu cesetlerin Nazilerle ilgisi olmadığını, Viyana bölge mahkemesinin idam ettiği mahkumlara ait olduklarını söylüyorlar. Peki ama sonuçta bu hakimler hangi rejimin hâkimi? İdam cezasına çarptırılanların bir kısmı siyasal hükümlüler, Nazizm karşıtı sosyalistler. Bu yüzden konunun sanki Nazilerle bir ilgisi yokmuş gibi davranmak mümkün değil. Olayın bir de şöyle bir yönü var ki daha da içler acısı. Kitabın hazırlanması sırasında bazı bebek cesetlerinin de kullanıldığı söyleniyor. Nereden çıktı bu bebek cesetleri? Kimisi Viyana’daki hastanede ölen bebeklere otopsi uygulandığını ileri sürüyor; bu bebekler kamplarda öldürülen Yahudi bebekler olabilir mi? Yad Vashem bu konuda Viyana Üniversitesi’ne resmi başvuruda bulunarak bu kadavraların kimliklerinin ve nasıl öldüklerinin tespit edilmesine dair bir araştırma yapılmasını istemiştir. 1997’de yayınlanan bu rapora göre, cesetlerin 3.964’ü sahipsiz, 7’si ise kadavra olarak kullanılmak üzere bağışlanmış. Ancak geri kalan 1.377 kişi Nazi rejimi karşıtları. Kurbanların Yahudi olup olmadıkları belirlenemese Nazilerin masum insanları kadavra olarak kullandıkları kesinleşmiştir.
Tıp öğrencilerinin eğitimi için bu bir kaynak olarak artık önerilmese de başvurulduğunu düşünmek zor değil. Burada bir tartışma alevleniyor. Nazilerin insanlar üzerinde deney yaptıkları biliniyor. Joseph Mengele bunu yapan tek doktor değil.
BU ATLASI ÇÖPE Mİ ATALIM? Günümüzde kimi medikal ressamlar hâlâ Pernkopf’un bu hacimli eserine başvurduklarını utanarak da olsa itiraf ediyorlar. Buradan bakılırsa mutlaka böyle cerrahlar da olmalı. Demek ki birileri bu kitabı hâlâ çoğaltıyor. Tıp öğrencilerinin eğitimi için bu bir kaynak olarak artık önerilmese de başvurulduğunu düşünmek zor değil. Burada bir tartışma alevleniyor. Nazilerin insanlar üzerinde deney yaptıkları biliniyor. Joseph Mengele bunu yapan tek doktor değil. Buradan anlaşılıyor ki, ölüleri de farklı amaçlarla kullanmışlar. Dediğim gibi, bu kitabın artık basımı yok ama hâlen kullanılıyor. Artık bu kaynağın bir başucu kitabı olmaktan çıkması gerekiyor mu? Esas soru bu. Yani Nazi karşıtı siyasi mahkumlara hatta belki “ellerinin altındaki” Yahudi veya Yahudi olmayan insanlara onlardan izin almaksızın eşya muamelesi yapmaları ve tüm bedenlerini ve bazı parçalarını çalışmalarında kullanmaları sonucunda ortaya çıkmış bu kitap bizim için artık bir temel eser olabilir mi? Bazıları “Nasılsa artık yapıldı bari bilgiyi ortadan kaldırmayalım” diyor. Tamam ama bilgiyi ne şekilde olursa olsun elde etmeyi mi kabul etmeliyiz? Burada bir etik sorgulaması gerekiyor. Bazıları “olan oldu biten bitti” mantığıyla yaklaşıyor. “Nazi sembollerini silelim yeniden basalım” diyenler de var. Bu görüşü savunanlar “sonuçta birçok bilimsel eserin de geçmişi benzer şekilde karanlık deneylere dayanıyor, hepsini mi ortadan kaldıracağız?” diyorlar. Burada bence önemli noktalardan birisi de bu esere olan ihtiyaç. Tıbbi gelişmelerin ışığında bakıldığında, sahiden artık Pernkopf’un eserine ihtiyaç var mı? Artık ondan çok daha gelişmiş anatomi kitapları var. O hâlde bunun tarihin çöplüğüne atılmak istenmemesinin sebebi Nazi sempatizanlığında yatıyor gibi. Bebekler de dahil, onca sosyalist ve faşizm karşıtı görüşleri savunduğu için asılan insanın anısına saygı duymak için alicenap olmaya gerek yok, minimum düzeyde insan olmak yeterli. Pernkopf atlası artık bir ihtiyaç değil, çöpe atın gitsin.