NATO Zirvesi’nden Dünya ve Türkiye ekonomisine

Abone Ol
ABD NEYİ HEDEFLİYOR? Bu doğrultuda ABD iktisadi hegemonyasını sürdürmek üzere kısa süreli G-8 deneyimi hariç düşman olarak değerlendirdiği Rusya’yı mümkün suret dışarıda bırakma ve dünya genelinde kendi çıkarına uymayan devlet dışı kurumları terörizm olarak niteleme ve kara para sorgulamalarını bu ilkeler doğrultusunda yapma alışkanlığına geri dönüyor. Ötesi iktisadi olarak yeni tehdit Çin’i uluslararası ticarette dizginleyemese de doğrudan yabancı yatırımlar ve yüksek teknolojilerde sınırlamaya çalışıyor. Çin öncülüğündeki Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın karşısına yeşil yeni anlaşma finansmanı imkânını koyuyor. ABD’nin eskiyen altyapısını güçlendirmek için kapsamlı altyapı yatırım bütçesini Kongre’den geçirmeye çalışıyor ki bir benzerini de AB pandemi sonucu oluşan yıkımın kaldırılması amacıyla daha mütevazı bir bütçeyle ortak borçlanma ile gerçekleştirmeye çalışıyor. ABD’nin küresel hegemonyasının yeni dayanakları olan Apple, Google, Facebook, Amazon ve Microsoft gibi şirketlerin Avrupa’daki etkinliğinin korunması ve buna karşılık belirli AB denetimlerin kabul edilmesinde uzlaşı sağlanmaya çalışılıyor. Böylece Huawei, Tencent, AliBaba, Baidu ve Xiaomi gibi Çin merkezli şirketlere karşı kaynak ve pazar avantajı korunmak isteniyor. Hem ABD hem de AB siyaset ve iş dünyasında her kişi ve kurumun bu stratejinin bir parçası olmayı kabul etmesini beklemek mümkün değil; ancak 1945-2015 arasında Atlantik’in iki yakası arasındaki uzlaşıya benzer bir stratejinin kısmen uygulanabilmesi kesinlikle mümkün. Bunlar zirvenin ana gündemiydi, fakat Türkiye’nin bu zirveye ilişkin başka bir ajandası bulunmaktaydı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD’li çokuluslu şirketlerle yaptığı görüşmede iki ülke arasındaki soğuk rüzgârların bu toplantı ile aşılmaya çalışılacağı iddiası vardı. Öyle ki S-400 ve F-35 çatışmasıyla zirveye taşınan; Halkbank davası ve 1915 olaylarıyla farklı boyutlar kazanan ilişkilerin normalleşebileceği veya en azından yumuşayabileceği konuşuldu. Hatta bu doğrultuda dolar kurunda %4’e yakın düşüş yaşandı. Türkiye için öncelikli olan Suriye sınırı ile ABD için öncelikli olan S-400 meselelerinde nasıl orta yol bulunabileceğine ilişkin alternatifler sıralandı. Zirvenin sonundaki olumlu mesajların somut gelişmelerce teyit edilmeyeceğine ilişkin kanı yaygın oldu. ABD’nin ulusal çıkarları sebebiyle birlikte çalıştığı eksik demokrasilere ilişkin istisnalardan birinin Erdoğan dönemi Türkiye’si olma durumu gündemden düştü gibi. Bununla birlikte ABD’nin zaten zayıflamış bir iktidarın üstünde doğrudan giderek ABD karşıtlığını güçlendirme endişesi taşıdığı hissediliyor, zamanın Erdoğan’ın çıkarlarının aleyhine ve Biden’ın temsil etmek istediği değerlerin lehine geliştiği görülüyor. Özetle, büyük beklentilerle girilen Erdoğan ile Biden arasındaki zirve yaklaşık 50 dakika kadar sürdü ve uzlaşının kolay olmadığı ve Kabil Havaalanı gibi taktiksel alanlar hariç genel bir barışın ABD nezdinde gündemde dahi bulunmadığı gerçeğiyle sonuçlandı. Kısacası S-400 kaynaklı CAATSA isimli yaptırımlar ile Halkbank davası hala sürüyor ve daha önce Donald Trump tarafından sağlanan Türkiye’ye özel durum sürdürülmeyecek. TÜRKİYE ZORLANMAYA DEVAM EDECEK Haliyle enflasyonla mücadele edemeyen, bu nedenle faiz indiremeyen, kullanılabilir döviz rezervleri kalmamış Türkiye’nin elindeki sınırlı para ve maliye politikası seçeneğinin ötesine geçilemeyecek. Kasım 2020’de Berat Albayrak’ın görevden çekilmesi ardından yaşananlara benzer bir biçimde risk primlerinde azalma olmayacak. Neticesinde piyasa faizleri ile döviz kuru; ABD faizlerindeki sakinleşme ve bu ülkenin hisse senedi piyasalarındaki rekora rağmen yeniden zirveye yakınsadı. Zirvenin hem küresel hem de yerel ölçekteki iktisadi sonuçlarını özetleyelim. ABD hegemonyasını sürdürmek ve Batı kapitalizmini güçlü tutmak için Çin’e karşı mücadelede finans kanalını daha aktif kullanacak ve eskisi kadar güdümünde olmasa da ittifakın diğer üyelerini bu yeni stratejiye ortak edecek. Türkiye, özellikle 2016 sonrasında ABD ile olan ayrışmasını çözemeyecek, ihtiyacı olan dış finansmanı daha düşük maliyet, uzun vade ve yüksek hacimle elde etmeyi başaramayacak. Zirvenin bu iki ana sonucu birbiriyle tutarlı, Biden dönemi belki abartıldığı kadar olmasa da en azından Trump dönemine kıyasla farklı bir Dünya tahayyül ediyor ve bu dünyada Erdoğan’ın belki hala yeri olsa da hareket alanı iyice daralıyor.