- Din, devlet işlerinin ayrılması,
- Devletin var olan tüm dinsel duyarlılıklara eşit uzaklıkta olması,
- Farklı dinsel duyarlılıkların kamusal alanda kendilerini ifade edebilmelerinin yasal güvencesini sağlamak ve
- Devletin yükleneceği hakemlik müessesinin var olan eşitsizlikleri de göz önüne alarak güç ilişkileri karşısında zayıf olanı, güçlülere karşı koruyan bir işlevi yerine getirmelidir.
Nasıl bir laikliğe ihtiyacımız var?
Türkiye Afganistanlaşmayacak belki ama nevi şahsına münhasır bir İslami devlete dönüştürülmek istenmekte. AK Parti’nin 2011 sonrası anti-laik uygulamaları, bir zamanların otoriter laikliğinin tersten benzeri… Oysa demokrat bir laiklik mümkün…
Giderek Türkiye’de laikliği daha çok konuşuyor ve tartışıyoruz. En son AK Parti eski milletvekili Resul Tosun laiklik ilkesinin anayasadan çıkarılması gerektiğini ya da bunun bir tarifinin yapılması gerektiğini yazdı.
Ama bu tür taleplerin ilk olmadığını da ifade edelim. Bundan 5-6 yıl önce de dönemin meclis başkanı olan İsmail Kahraman, Tosun’a benzer şekilde laikliğin anayasadan çıkarılmasını önermişti.
Bu “münferit” çıkışları bir yana bıraksak bile, siyasi iktidarın laikliğe bakışı hakkında hayli birikime sahibiz. Özellikle yakın zamanda Yargıtay binasının açılışındaki fotoğraf, bu konuda hepimize çok şey söylemektedir.
Neydi o fotoğraf? Ortada AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yanında Diyanet İşleri Başkanı, diğer yanında Yargıtay Başkanı ile Yargıtay binasının dualı açılışı var.
Buna ilaveten, Adalet Bakanlığı Boğaziçi Üniversitesi’nde sergilenen bir Kâbe figürünün etrafına LGTBİ+ bayrakları çizilmiş görsele ilişkin soruşturmayla ilgili olarak AYM’ye nasıl bir cevap vermişti?
Bakanlık cevabında, “eşcinselliğin İslam’a göre haram olduğunu” ifade edip, öğrencilerin tutuklamasının “kanuna uygun olduğunu” savunmuştu.
Bu açıklamalar dışında fiili uygulamalarla da, siyasi iktidarın laiklikten ve laik kurumlardan duyduğu rahatsızlığı biliyoruz. Bu açıdan yaşadığımız süreç, laikliğin adım adım aşındırılmasıdır.
Türkiye belki yıllardır bir korku söylemi olarak ifade edildiği şekliyle İran, Arabistan ya da Taliban’ın Afganistan’ı olmayacak ama siyasi iktidar tasarruflarıyla laik, seküler olmaktan da giderek uzaklaştırılmakta, nevi şahsına münhasır bir İslami devlete dönüştürülmek istenmektedir.
Dahası siyasi iktidar, önümüzdeki seçimlerde tabanını yeniden laik-antilaik kimlikler üzerinden konsolide etmeyi istiyor olsa da; bu “kimlik siyaseti” toplumda büyük ölçüde aşılmış bir tartışmadır. Bu kutuplaştırma, kendi temennisinin aksine gettolaşmaya katkısı nedeniyle AK Parti’ye ve seçmenlerine zarar verir.
LAİKLİK NEDİR? NE DEĞİLDİR?
Bir önceki “Kemalizm-post Kemalizm”le ilgili yazımda da ifade ettiğim gibi Türkiye’deki mesele ideoloji değil, bu ideolojinin meşruiyetini dayandırdığı otoriter zihniyettir.
Bu açıdan kamusal alanda kullandığımız kavramlar “nötr” değil, çoğunlukla bu zihniyet içinden şekillenmiştir.
Laiklik de bunlardan biridir.
Laiklikle ilgili olarak 1) Laikliğin Türkiye'deki yorumu ve uygulanışı, 2) “Nasıl bir laiklik?” sorusunun cevabı ve buradan hareketle 3) “siyasetin/kamusal alanın” meşru sınırlarını çizmedeki rolü, tartışılması gereken noktalar olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Türkiye'de mevcut devlet-toplum ilişkisini tanımlayan otoriter anlam dünyası ne yazık ki, “laikliği”' de aynı zihniyet içinden tanımlamıştır. Bu açıdan Osmanlı'dan Türkiye'ye geçiş döneminde modernlik adı altında toplumun tepeden kurgulanırken tek tip doğru ve buna bağlı yaşam tarzının topluma empoze edilmesi olarak sunulmuş ve “laiklik” de bu sürecin en önemli ideolojik taşıyıcısı olmuştur.
Laiklik yorumu, Türkiye için toplumun zihniyet düzleminde değil, salt şekli olarak modernleşmesi adına, dinin ve dinsel görünürlüğün kamu sahasının dışına çıkarılması ve özel alanda da bu dinin tarif edilmesi noktasına kadar gidebilmiştir.
Bugün laiklik kavramsal düzeyde; toplumlarda var olan farklı dinsel taleplerin kamusal alanda bir arada yaşayabilmelerinin düzenlenmesi sorunudur. Yani laiklik esas olarak dinsel ya da din dışı hiçbir inanç sisteminin kamusal gücü ele geçirerek, toplumunda var olan diğer inanç sistemleri üzerine baskı kurmamasıdır. Yani karşılıklı kabul ve birlikte yaşama arzusudur.
Çağdaş laiklik, toplumdaki farklı inançların hak ve özgürlüklerini korur ve bunu sağlayabilmek için tarafsız bir devlete ihtiyaç duyar. Böyle bir ortam, farklı inançları ortak kamu sahasından soyutlamak yerine farklı inançların bir arada yaşamasına imkân yaratır. Kısaca demokrat zihniyetten gidersek bugün laiklik tanımı dörtlü bir işlev yüklenmek durumundadır;