Loading...
Mutlak tek gerçek: Dünyayı kurtarmak için karbon vergisi gerek (1) ...
Dünyanın yok oluşunu hızlandıracak veya bu yoldan geri dönüşü başlatacak kritik bir 10 yıl var hepimizin önünde. Bu on yılda enerji altyapısında ve tüketimindeki büyümenin çoğu gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşecek.
Cop27 BM iklim zirvesi Mısır- Şarm El Şeyh’te başladı. Dünya liderlerinin büyük miktarda karbon gazı ürettiği bilinen jet yakıtlı özel uçaklarıyla geldikleri toplantılar liderlerin karbon salınımını azaltma ve ölmekte olan gezegeni kurtarma istekleri hakkında hayal kırıklığı yapan bir başlangıçtı. Yine de toplantıda konuşulanlar, alınan kararlar hayatını kurtarmamıza birkaç 10 sene kaldığı bilinen Dünyamız açısından ve hepimiz adına yaşamsal önemde.
Bu seneki toplantılar Ukrayna işgali sonucunda Rus doğalgazı kesilince petrol ürünleri kullanımının yeniden yükselmek zorunda kalışının gölgesinde. Diğer bir ağır yük de küresel finansal kriz ve pandemi süreçlerinin yarattığı ekonomik sorunların iklim değişimiyle mücadele için yaratılması gereken kaynakları azaltması, atılması gereken yeşil enerjiye dönüşüm adımlarını planlananın çok gerisinden gelmesine neden olması. Önemli bir anlaşmazlık konusu da sanayileşmesini 1800’lerin sonlarından bu yana değişik evrelerle devam ettiren gelişmiş ve Çin-Hindistan gibi dev gelişmekte olan ülkelerin büyük ölçüde yarattığı iklim değişikliği sorunu maliyetinin en fakirleri ağır vurması; geri dönüş için gereken maliyetin herkes tarafından karşılanmak zorunda olması.
İngiltere ve Mısır hükümetleri tarafından toplantıda ortak sunulan bir iklim ekonomisi raporu tartışmaların odağında. Buna göre, yoksul ülkelerin fosil yakıtlardan uzaklaşabilmeleri, yenilenebilir enerjiye ve diğer düşük karbonlu teknolojilere yatırım yapabilmeleri, aşırı hava koşullarının seller, kuraklık, yangınlar ve düşük tarımsal verim gibi sert etkileriyle başa çıkabilmeleri için çok büyük nakit paraya ihtiyaç var.
Raporun gösterdiğiyse, bilim insanlarının beklediğinden çok daha hızlı bozulan iklim şartları için yaratılan kaynağın çok yetersiz kaldığı. Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele için sağladığı finansman gerekenin 5-10 kat altında. Daha da kötüsü fark giderek artmakta.
Gelişmekte olan ülkeler, emisyonları azaltmak, dayanıklılığı artırmak, iklim değişikliğinden kaynaklanan hasarla başa çıkmak, doğayı ve toprağı yeniden canlandırmak için 2030 sonuna kadar yılda 1 trilyon dolarlık dış finansman 1 trilyon dolarlık da iç finansman yaratmak zorundalar. Gelişmekte olan ülkelerin bu yönde yıllık toplam yatırım ihtiyacı 2030 yılına kadar 2,4 trilyon dolara ulaşacak. Bunun yarısının dış finansmandan, geri kalanının ise bu ülkelerdeki kamu ve özel kaynaklardan gelmesi gerekli.
İklim değişikliği ekonomisinin dönüm noktası niteliğindeki 2006 incelemesini yazan iklim ekonomisti Nicholas Stern tarafından hazırlanan son raporda vurgulanan zengin ülkeler geçmiş 100 yılda ağırlıkla kendi yarattıkları emisyonlarının neden olduğu iklim değişikliği konusunda kendilerinin de hayati çıkarlarının farkında olarak fakir ülkelere finansman sağlamanın bir adalet meselesi olduğunu kabul etmeleri gereği.
Yoksul ve orta gelirli ülkelerin büyüme ile kalkınma ihtiyaçlarını karşılamaları önemli. Fakat bu ülkelerdeki milyarlarca insanın yoksulluktan kurtulması, iş yaratılması sürecinin gezegenin yok oluşuyla sonuçlanmaması için düşük karbonlu ekonomik büyümenin finanse edilmesiyle sera gazı emisyonlarının azaltılması gerekli. Rapor zaten, gelişmiş ülkelerin hükümetlerine hibe ve düşük faizli kredilerin bugün yıllık 30 milyar dolardan 2025 yılına kadar 60 milyar dolara iki katına çıkarılması çağrısı da yapmakta.
Dünyanın yok oluşunu hızlandıracak veya bu yoldan geri dönüşü başlatacak kritik bir 10 yıl var hepimizin önünde. Bu on yılda enerji altyapısında ve tüketimindeki büyümenin çoğu gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşecek. Bu yatırımlar eğer fosil yakıtlara ve emisyonlara bağımlı hale gelirlerse, dünya tehlikeli iklim değişikliğinden kaçınamayacak. Sonuçta hem zengin hem de fakir ülkelerde milyarlarca yaşam ve geçim kaynağı geri dönülmez şekilde zarar görecek ve yok olacak.
Gereken para sadece yeşil enerjiye dönüşüm için aranmıyor. İklim değişikliğinin olumsuz etkileri dünyanın hemen her yerinde elle tutulur halde. Para, özellikle yoksul ülkelerin daha sağlam altyapı inşa etmeleri, deniz duvarları ve erken uyarı sistemleri gibi korumalar yapmaları, risk altındakilerin kurtarılması, hayati altyapının onarılması ve yıkıcı seller, kuraklık, fırtınalar ve sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava koşullarıyla parçalanan ülkelerin sosyal dokusunun başta sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin iyileştirilmesi için de gerekli.
Cop27’de sunulan iklim finansmanı raporuna göre gelişmekte olan ülkeler için gerekli finansmanın yaklaşık yarısı, “ulusal kalkınma bankalarının harekete geçirebildiği büyük yerel finans havuzlarına girmek de dahil olmak üzere, yerel kamu maliyesi ve yerel sermaye piyasalarının güçlendirilmesiyle yerel kaynaklardan” beklenmekte. Kalan finansman ihtiyacının bir kısmıysa dış finansman olarak Dünya Bankası ve diğer çok taraflı kalkınma bankalarının sorumluluğunda olmalı.
IMF’nin finansman konusunda önerisi karbon vergisi ya da eşit ölçüde bir yaptırım politikası devreye sokularak karbon üretiminin azaltılması. Fon Başkanı Georgieva’nın açıklamalarına göre küresel iklim hedeflerinin başarılı olması için karbon fiyatının on yılın sonuna kadar küresel olarak en az ton başına 75 dolar olması gerekli.
Dünya Bankası’nın analizine göre karbon üretiminin 2030'da ton başına en az 75 dolarlık ortalama fiyata ulaştıran bir yörüngede öngörülebilir bir şekilde fiyatlandırılmaması halinde işletmelerin ve tüketicilerin değişmesi için teşvik yaratılmıyor.
AB gibi bazı bölgeler karbonu bu seviyenin üzerinde fiyatlandırmaya başladı ve referans fiyatı ton başına yaklaşık 76 euro. ABD’de ise Kaliforniya eyaleti gibi bazı karbon fiyatını ton başına 30 doların biraz altında belirlerken ülke çapında birçok bölgede fiyatlama yapılmıyor.
Ortada duran sorun büyük. Değişim için dev ve istikrarlı devam edecek finansmana ihtiyaç var. Fakat sadece yoksul ülkelerde değil, dünya genelinde birçok ülkede, kirliliğinin fiyatlandırma kabulü hala çok düşük. Ukrayna işgali ve artan küresel enflasyonun yarattığı yaşam maliyeti krizi ise mücadeleyi geriletmekte.
IMF'nin küresel karbon fiyat tabanı önerisi elde veri. Almanya tarafından ortaya atılansa dünyanın en büyük ekonomilerinin karbon emisyonlarını nasıl ölçtüğü ve fiyatlandırdığını koordine edecek, en büyük sanayi sektörlerindeki emisyonların azaltılmasında iş birliğini sağlayacak bir “karbon kulübü” önerisi masada. Her ikisi de finansman konusundaki önemli başlıklar. Fakat kayda değer bir ilerleme elde edilmiş değil.
Karbon Fiyatlandırması Nedir?
Karbona bir fiyat koyma, emisyonları azaltmanın ve yatırımı daha temiz seçeneklere yönlendirmenin bir aracı olarak ülkeler ve işletmeler arasında artan bir yaklaşım.
Hükümetlerin karbonu fiyatlandırmak için seçenekleri mevcut ancak amaç tek: Karbon emisyonlarının dış maliyetleri sıcak hava dalgalarından ve kuraklıklardan veya sel ve deniz seviyesinin yükselmesinden kaynaklanan zarara ödediği maliyetleri karbon yaratan birimlere yaratılacak bir fiyat yoluyla kaynak yaratımına bağlamak.
Karbon üzerindeki fiyat, hasarın yükünü ondan sorumlu olanlara ve onu azaltabilecek olanlara yüklemeyi amaçlamakta. Emisyonları kimin nerede ve nasıl azaltması gerektiğini dikte etmek yerine, karbon fiyatlamasının vereceği ekonomik sinyalle karbon yaratmayı yüksek maliyet haline çevirmek ve böylece kirleticilerin faaliyetlerini durdurmaya, emisyonları azaltmaya teşvik etmek. Karbon fiyatı ile yaratılacak kaynakla eş zamanlı olarak temiz teknolojiyi ve inovasyonunu teşvik ederek ekonomik büyümenin düşük karbonlu şekle döndürülmesini hızlandırmak.
Karbon fiyatlandırmanınsa şimdilik ön planda olan iki ana ekseni var: emisyon ticaret sistemleri (ETS) ve karbon vergileri.
Her iki seçeneğin detayları ve Türkiye’de uygulanma tartışmaları da bir sonraki yazının konusu olsun.