Yorumlar

Muhalefetin yükselen etkinliği, Kemal Kılıçdaroğlu ve “biz” in inşası

Abone Ol
Birçok kişi ben vurgusunu Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına yoruyor. Henüz böyle bir karara varıldığı sonucuna varmak güç. Anketler kendisinin kazanamayacağını işaret ederse böyle bir maceraya girmeyeceği kanaatindeyim. Son dönemde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçmişe göre çok daha etkili bir aktör olarak kendini güçlendirdiğini ve ön plana çıktığını gözlemliyoruz. Aslında bu süreci 2018 seçimlerine hatta öncesine Adalet Yürüyüşü’ne kadar götürmek mümkün. Uzun bir süredir Kılıçdaroğlu, partisini muhalefetin lideri, itici gücü konumuna taşıdı. Son birkaç ayda Kılıçdaroğlu’nun attığı bazı adımlar - bürokratlara yapılan çağrı, helalleşme çağrısı, birçok farklı sivil toplum kuruluşuna yapılan ziyaretler, evinde çektiği videolar, twitch yayını, gençlik ile ilişkilenme şekli, bağımsız olması gereken Merkez Bankası, TÜİK gibi kurumlara ziyareti- kendisinin muhalefet bloğunun önemli bir aktörü olarak ön plana çıkmasına yol açıyor. Bu stratejinin başarılı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Karşımızda artık gündemi takip eden değil gündemi belirleyen bir muhalefet var. Örneğin, önceki dönemlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP referansları daha çok tek parti dönemi üzerineyken, bugün Kılıçdaroğlu’na cevap yetiştirme derdine düşmüş, bunun telaşı içerisinde bir iktidar görüyoruz. Dolayısıyla siyasetin çerçevesini ve gündemini muhalefet belirlemeye başladı ve buna neden olan öncü isimlerin başında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu geliyor. Muhalefetin çerçeve belirleme yetisinin artması çok önemli çünkü Türkiye gibi rekabetçi otoriter rejimlerde muhalefetin temel problemlerinden birisi iktidarın belirlediği siyasete sıkışmış olmasıdır. Tabii Türkiye’nin hem sosyal hem siyasal hem de ekonomik olarak bunalım içerisinde olması muhalefetin gündemi belirleyebilmesi için önemli olanaklar sunuyor. Ama muhalefet de ilk defa bu talebe karşılık gelebilecek bir siyaset üretiyor. Kılıçdaroğlu’nun kamu kurumlarına ziyaretleri, bürokratlara hitap etmesinden ayrıca bahsetmek lazım. Bu ziyaretlerle CHP liderinin amacı Cumhurbaşkanı Erdoğan-AKP-devlet üçlüsünü toplum nezdinde kırmaya çalışmaktır. Verdiği temel mesaj, hükümet ve devletin birbirinden farklı olduğu üzerinedir. Uzun bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisinin yaratmaya çalıştığı hükümet eşittir devlet algısını Kılıçdaroğlu, doğrudan bürokrasiyi ve kurumları muhatap alarak yıkmaya çalışıyor. Devletin Erdoğan’dan ve hükümetten bağımsız, bütün toplum ile sözleşme imzalamış dolayısıyla herkese hizmet eden bir varlık olduğuna işaret ediyor. Daha önemlisi hesap soran, takip eden ve yönetmeye talip bir muhalefetin olduğunu gösteriyor ve tepkilere bakılırsa bu strateji başarılı görünüyor. NEDEN BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS? Bu noktada tartışılan noktalardan biri de Kılıçdaroğlu’nun artan düzeyde “ben” söylemini benimsemesi. Birçok kişi ben vurgusunu Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına yoruyor. Henüz böyle bir karara varıldığı sonucuna varmak güç. Şu anda bu konu üzerine kamuoyunun tepkisi ölçülüyor olabilir ve olası bir artan destek durumunda Kılıçdaroğlu’nun adaylığı gündeme gelebilir. Hatta geçiş dönemi cumhurbaşkanı için tarif edilen profil Kılıçdaroğlu ile uyumlu görünüyor. Fakat içinde bulunduğumuz süreçte muhalefetin temel önceliği ne olursa olsun mutlaka ama mutlaka seçimi kazanacak adayı bulmasıdır. Türkiye şu anda çok kritik bir eşikte öyle ki iktidar devam ederse önümüzdeki dönemde ülkenin rekabetçi karakterini kaybetmiş bir otoriterlikle yönetilmesi yüksek olasılıktadır. Kılıçdaroğlu’nun asli amacının kazanmak ve ülkeyi yeniden normalleştirmek, demokratikleştirmek olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla anketler kendisinin kazanamayacağını işaret ederse böyle bir maceraya girmeyeceği kanaatindeyim. Fakat aksi yönde bir eğilim görünürse ki mümkün olduğunu düşünüyorum, kendisinin adaylığı olasılık dahilindedir. Bu açıdan baktığımızda bugünkü ben vurgusunun kanımca temel nedeni muhalefetin henüz bir biz üzerinde uzlaşamamasıdır. Kılıçdaroğlu’nun “ben”i 2018 yılında Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce’nin “ben”inden farklıdır. Muharrem İnce çok daha kişisel, kendini ön plana çıkaran bir isim. Yüzde 30 civarı oyu kendisinin aldığını birçok farklı platformda ittifakın desteği, partinin desteği, Erdoğan’a rakip olarak seçime girmenin yarattığı destek gibi faktörleri gözardı ederek dile getiren biri. Kılıçdaroğlu’nun beni ise bu benden çok farklı. Yönetmeye aday olduğunu gösteren, herkesi kucaklamaya hazır olduğunun altını çizen bir ben. Fakat yine de şunun altını çizmekte fayda var, muhalefetin içeriği ve seçim stratejisi netleştikçe bu benden vazgeçilip biz söylemine geçilmeli diye düşünüyorum. PEKİ BİZ KİM? NE AMAÇLAMALI? Önümüzdeki dönemde biz söylemini kurgulamak ve bunun içini doldurmak muhalefetin temel amacı olmalıdır. Bugün muhalefetin bütün parçalarının bir araya gelerek yapması gereken tek adamın söz sahibi olmadığı, gücün dağıldığı demokratik bir sistem istiyoruz; yönetimin modern devletlerde olması gerektiği gibi olduğu, toplumun her kesimine hitap eden, cevap veren bir yönetim modeli inşa edeceğiz demektir. Politikalarımız farklılaşsa da demokrasinin yeniden ve çok daha güçlü inşa edilmesi konusunda hemfikir olduklarını hep beraber sürekli dile getirmesi gerekli diye düşünüyorum. Son dönemde güçlendirilmiş parlamenter sistem toplantıları bu ortaklığı işaret ediyor. Fakat güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinin ötesine geçen, içinde bulunduğumuz siyasal, ekonomik ve toplumsal krizden çıkış yol haritasını sunması da çok önemli ve en kısa zamanda bu haritanın oluşturulması gerekiyor. Ne kadar zayıflamış olsa da halen kamuoyu yoklamalarının gösterdiği gibi yüzde 40-44 bandında oy alabilen bir iktidar var. Yeni bir hikâye, yeni bir gelecek üretmek ve seçmeni de bu hikayeye ve geleceğe ikna etmek halen gerekli görünüyor. Aslında bu hikâyenin ana hataları net: seküler, demokratik, liyakate dayalı, toplumun tamamını kucaklayan, gücü dağıtan modern bir devlet, adaletin yeniden inşası ve zenginliğin sadece belli küçük bir grup tarafından kontrol edilmediği, ülkenin zenginliğinin geniş kitlelerle paylaşıldığı bir ekonomik düzen. Fakat bu ana hatların rafine bir strateji ile mesajlar üretilerek seçmene aktarılması gerekiyor. Ancak bu koşullar altında devletin kaynaklarını yöneten, bürokrasiyi tamamen kontrol eden, medyayı elinde tutan ve iktidarı bırakmak istemeyen bir aktörle mücadele edilebilir. Dolayısıyla “ben”lerden ziyade “biz” in tanımının, içeriğinin, amacının ve yönteminin netleştirilmesi muhalefetin aktörlüğünü çok daha güçlendirecektir.