Muhalefet: Yüzük kardeşliği
Muhalefetin psikolojik üstünlüğü aralık ayı itibariyle sona erdi. Kendi içlerinde tutuştukları ve kimsenin farkında olmadığını düşündükleri rekabet o kadar aleni bir hale geldi ki iktidar onlara her baktığında ellerini ovuşturuyor.
Muhalefet bloğunun Gara ile kazandığı psikolojik üstünlük aralık ayı itibariyle sona erdi. Üstelik böylesi ağır bir ekonomik krizin yarattığı yoksulluğa rağmen. Kat edilen onca yolu, aşılan onca engeli ve ödenen onca bedeli düşündükçe hayıflanmamak mümkün değil. Çok temel bir yanlış varsayım ve bunun beslediği kabul edilemez bir ruh halinin neticesi bu. Yurttaşları, içine doğdukları zihniyetin yani mevcut iktidarın diliyle cezbedebileceklerini düşünüyorlar ve bu da kendi tonlarının baskın olması arzusunu doğuruyor. Hamasi bir dile, ötekileştirici bir üsluba savruluyorlar.
Muhalefet bileşenlerinin önceliği maalesef bu toprakların makus talihini değiştirmek değil. En azından şimdilik durum bu. Temsil ettiklerini düşündükleri kimliklere seslendiklerini zannediyorlar lakin aslında onların bile çıkarlarını koruyamıyorlar. Olağan zamanlardan geçiyormuşuz gibi siyaset yapıyorlar. Bu dönemi diğerlerinden ayıran hususun farkında değiller. Tüm farklı kesimlerin çıkarının ortak bir paydada buluştuğu bir devirden geçiyoruz. Yükselen kötülüğün içinde yatan işlenmemiş cevher, saklı umut burada. Muazzam bir değişim ve dönüşüm potansiyeli var toplumda.
Fakat muhalefet partileri bu potansiyeli siyasete dönüştürme konusunda aciz. Nedeni de çok bariz. Kameralar karşısında birlik ve beraberlikten bahsediyorlar ama spot ışıklar söndüğünde birbirlerini nasıl ekarte edeceklerinin, birinin diğerinden daha çok nasıl oy alacağının derdine düşüyorlar. Hani kişisel çıkarlarınızı dayatmak gibi bir hataya düşmeyecektiniz, önceliğiniz mevcut nizamı değiştirmek olacaktı? Kendi içlerinde tutuştukları ve kimsenin farkında olmadığını düşündükleri rekabet o kadar aleni bir hale geldi ki iktidar onlara her baktığında ellerini ovuşturuyor.
Oysa halk 2019 yılında demokrasiye ve zafere giden yolu gösteren bir pusulayı siyasetin eline tutuşturdu. Muhalefet eline verilen bu pusulanın kıymetini bilemedi. İktidara yaklaştıkları yanılsamasına kapıldılar ve halkın verdiği pusula yerine, miadı dolmuş ve aslında geçmişte de onları yanlış yerlere götürmüş haritalara göre hareket etmeyi tercih ettiler. Akıbet ortada. Her biri ayrı telden çalıyor. İktidarın kötü, karanlık ama net naralarının karşısına iyi seslerin dahi gümbürtüye gittiği bir kakofoni ile çıkıyorlar. Halka güven veremiyorlar zira ne dedikleri anlaşılmıyor.
Seçimleri kazandığınızda, geçiş sürecinde elleriniz aynı yasalar için havaya kalkmayacak mı parlamentoda? Ekonomiye, adalete, iç ve dış politikadaki kritik meselelere dair söylemlerinizde ortak bir dil geliştirmeniz gerekmiyor mu? O zaman ne diye her biriniz billboardları kendi afili ama boş cümlelerinizle dolduruyorsunuz?
Siz ortak bir tahayyül sunun, halkın farklı kesimleri o renk cümbüşü içerisinde kendisine yakın olan tona tutunarak bir araya gelecek merak etmeyin. Milliyetçilerin oyu için hamasi nutuklar atmanıza veya dindarların oyu için endişeleri kaşımanıza ya da Kürtlerin oyu için mahcup tavırlar takınmanıza gerek yok. Kıymetli olan şey farklılıklarımız. Bizi iktidardan ayıran şey ise farklılıklarımızla bir araya gelebilmemiz.
Dönemsel sorunlarımızın dahi yapısal bozukluklardan ileri geldiğini ve akut krizlerin kronikleştiğini biliyoruz. Tedaviyi ezberlenmiş sloganlarda, yöntemlerde aramanızın rasyonel hiçbir yanı yok. Bu şekilde popülist dahi olamıyorsunuz.
Birbirlerine hiç güvenmeyen, hatta nefret eden iktidar bileşenleri kadar bile bir araya gelemiyorsanız bırakın bu işleri. Kimin aday olacağı hususunda dahi iktidarın gerisinde olduğunuzun farkında mısınız? Adaylık meselesi atla deve değil. Tabii egolarınızı ve şahsi ajandalarınızı bir kenara bırakabilirseniz.
Kâbe hasar görüp yeniden inşa edildiğinde ‘Hacerü’l Esved’ taşı nasıl yerleştirildi? Taş, önce bir örtü içine konuldu. Kabile reislerinin her biri, bu örtünün bir ucundan tuttu. Taş ancak böyle kaldırılabildi. Yerine ise, o dönem henüz peygamber olmamış sıradan bir insan olan Muhammed tarafından konuldu.
Mevcut yetkileri ile Cumhurbaşkanlığı koltuğunun Yüzüklerin Efendisi adlı eserdeki yüzükten bir farkı yok. Okuyanlar veya izleyenler bilir. Kontrolsüz ve sınırsız gücü temsil eden o yüzüğü yok edebilmek için beş benzemez bir araya geldi. Zira ancak böyle mümkündü ve bu birlikteliğin adını “yüzük kardeşliği” koydular.
Yüzük, kendisini taşıyanı gücüyle zehirliyor, en masumu dahi zalime dönüştürüyordu. Bu sebeple yüzük taşıyıcısı güçlü veya karizmatik olmak zorunda değildi. Onu taşıyacak kişinin belirleyici özelliği, bu güzel görünümlü zehirli yüzüğü, zamanı geldiğinde bırakabilecek, onu yok edebilecek bir karaktere sahip olmasıydı. Bu elbette aday karizmatik veya güçlü bir isim olmasın demek değil. Mühim olan aday böyle birisi olsa bile, o makama, bizzat o makamı ortadan kaldırmak için ve mümkün olan en kısa süreliğine seçildiğini baştan kabul etmesi, bunun taahhüdünü herkesin huzurunda vermesi.
Muhalefet meşruluğunu ve gücünü Türkiye’nin tüm kimliklerini bağrında barındırabilme potansiyelinden alıyor. Böylesi bir rejimi, seçimlerde yüzde 50+1 oy hesabıyla yenemezsiniz. Toplumun ekseriyetinin değil kahir ekseriyetinin desteğini almalısınız. Bunun yolu da hangi ittifakta olursanız olun ortak bir dil geliştirerek, aynı istikamete gidecek bir iklimi hâkim ve daim kılmaktan geçiyor. Devletin tüm imkânlarını, hukuku yok sayarak pervasızca kullanan ve yurttaşa zulmetmekten imtina etmeyen bir rejimden milleti korumanın ve kurtarmanın başka yolu yok. Umarım 2022 her şeyin çok daha güzel olduğu bir yıl olur.