Muhalefet partilerinin ve özellikle ana muhalefet partisinin özellikle dar gelirlilere yönelik iktidara geldiklerinde uygulayacakları politikaları sokaktaki vatandaşın anlayacağı dilde anlatmaya devam etmesi gerekiyor.Özellikle son bir aydır ekonomide ve piyasalarda yaşanan dalgalanmalar ile döviz kurlarındaki, girdi maliyetlerindeki aşırı yükselişin ve bu minvalde temel tüketim ve gıda maddelerinde, enerjide-akaryakıtta yaşanan fiyat artışları ekonomik darboğazda olan halkın belini iyice büktü. Bütün bu gerçeklerden dolayı, muhalefet partilerinin ve özellikle ana muhalefet partisinin özellikle dar gelirlilere yönelik iktidara geldiklerinde uygulayacakları politikaları sokaktaki vatandaşın anlayacağı dilde sade cümlelerle anlatmaya devam etmesi gerekiyor. Bu yük ve sorumluluk artık Kılıçdaroğlu’nun omuzlarındadır. Garip gurebânın, fakir fukaranın yeniden umudu olmak, tünelin ucundaki ışık olmak zorundadır. Bunu başaracak kadro, strateji ve adayı da zamanı geldiğinde toplumun önüne getirecektir. İlerleyen süreçte, toplumun en alt gelir grubuna, ezilen, sömürülen, yılmış, tükenmiş insanlara çare olan ve onların insanca yaşam taleplerini, ümitlerini yeşerten politikaları oluşturarak yeni bir Türkiye perspektifini daha güçlü bir şekilde anlatmalıdır. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 3.526 TL, yoksulluk sınırının ise 10.119 TL olduğu ülkemizde işçinin, çiftçinin, emeklinin, memurun duymayı bekledikleri ile esnafın, sanayi ve ticaret erbabının duymayı bekledikleri şeyler farklı. Ancak bu kesimlerin temelde, kendilerine umut olabilecek daha müreffeh bir geleceği vadeden, sağlam temellere dayalı bir ekonomik manifestoyu görmeye/duymaya ihtiyaçları var. Metropoll Araştırma Şirketi’nin 11-15 Aralık arasında yaptığı kamuoyu araştırmasına göre “Bu Pazar bir milletvekili seçimi olsa hangi siyasi partiye oy verirsiniz?” sorusuna yanıt verenlerin yüzde 26’sının kararsız/cevap yok/protesto oy üçlüsünden oluştuğu görülmekte. Mevcut iktidar yurttaşları ekonomik açıdan bu kadar çıkmaza, dar boğaza sokmasına, fakirleştirmesine karşın muhalefetin ekonomi önermelerinin seçmeni ikna etmek konusunda daha güçlü politikalar oluşturulmasına gerek olduğu şeklinde yorumlayabiliriz. Yurttaşların mevcut gidişatın sorumlusu olan iktidarın yanlışlarından ziyade yeni iktidarın neler yapacağını daha radikal çözüm önerilerini duymaya ihtiyaç duyduğu bir döneme giriyoruz.
Muhalefet vatandaşı nasıl ikna edecek?
İktidarın yıllardır uygulamakta olduğu, üretime, yatırıma, istihdama dayanmayan, ithalata dayalı, zenginin her geçen gün daha zengin fakirin daha fakir olduğu tüketim ekonomisinin bedeli, halk tarafından ödeniyor/ödenecektir.
Yurttaşların mevcut gidişatın sorumlusu olan iktidarın yanlışlarından ziyade yeni iktidarın neler yapacağını daha radikal çözüm önerilerini duymaya ihtiyaç duyduğu bir döneme giriyoruz.
Türkiye, 16 Nisan 2017 Referandumu ile kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanılan, adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri, özünde kuvvetler ayrılığını fiiliyatta kaldırıp herhangi bir kontrol mekanizması olmaksızın ve ayrıca mevcut denetim fonksiyonlarını da devre dışı bırakarak, devlet otoritesinin ve sistemin tek adamın kontrolünde olduğu bir ucube sistemi yaşıyor.
Oluşturulan sistemde verilen yetkiler öylesine ucu açık ve kontrol edilmez ki, en aklı başında demokrat, çoğulculuğa ve adalete inanan kimseye bu yetkileri verseniz kişiyi raydan çıkaracak derecede benmerkezci bir otokrat yapı inşa edilmiş durumda.
Ülke ekonomisinde yaşanan çöküşün, ekonomik verilerdeki bozulmanın en şiddetli ve ağır sonuçlar doğurduğu dönem bu tek adam rejimine dayanıyor. Bu sistem, tek bir kişinin her şeyi bildiği, her şeye muktedir olduğu, Merkez Bankası Başkanlarını, Bakanları en ufak bir itirazi kayıt beyan ettiklerinde görevden aldığı bir rejimi yarattı. 20 yıllık iktidarının sonunda genel geçer ekonomi teorilerinin aksine yeni bir ekonomi kuramı bildiğini iddia ederek yeni bir ekonomi modelini dünya ekonomi çevrelerine ilan etmekten çekinmeyecek önlenemez bir özgüveni de yarattı (ya da bu ruh hali kendi sistemini yaratmakta).
Ekonominin, piyasaların, yabancı yatırımcının en çok önemsediği ve ihtiyaç duyduğu olgular güven, istikrar, hukuk ve şeffaflık iken tüm bu olguların yerle yeksan edildiği bir aile devleti düzenine gidiş yaşatılıyor ülkeye maalesef.
İşte tam da bu noktada Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine basa basa söylediği “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisi oldukça önem kazanıyor.
Sayın Kılıçdaroğlu bizlere, kuvvetler ayrılığının güçlü bir şekilde tesis edildiği, her kurumun denetlenebilir olduğu, liyakat sahibi kişilerin kurumların başında yer alacağı, piyasaya güven ve istikrar veren bir anlayışın ilan edilerek herkes için ve her kesim için hukukun işletileceği şeffaf, çoğulcu, hesap verilebilir yeni bir düzen vadediyor.
Katıldığı miting ve gezilerde oldukça iddialı bir şekilde yeni iktidarın en geç 6 ay içerisinde ekonominin çarklarını tekrar çevireceğini, huzur ve bereketin tekrar bu topraklara getirileceğini ifade ediyor.
İktidarın yıllardır uygulamakta olduğu üretime, yatırıma, istihdama dayanmayan, ithalata dayalı, zenginin her geçen gün daha zengin fakirin daha fakir olduğu tüketim ekonomisinin bedeli, yine gariban halk tarafından ödeniyor/ödenecektir.