Muhalefet Türkiye’nin temel kararlarını alabilecek mi?

Abone Ol
Şu an itibariyle iktidarın gitmesi için esnekliğini gösteren CHP kitlesi bir şekilde tarihsel reformlara da hazır olabileceği sinyallerini verdi. Sıra belki de statüko da güvenliğini arayan mahalleyi bu anlamda ikna etmekte. Ercan Kesal’in romanından uyarlanan “Nasipse Adayız” filmi komedi, dram ve politik içerikli bir yapım. Politik hayatımızın değişmez gerçeğinin arka planını ortaya koyan güzel bir hiciv filmi. Bu filmi bugünlerde politik gündemi heyecanla takip edenler için düşündürücü bir eğlence aracı olarak izlemelerini önerebilirim. Ülke, tarihsel seçimine giderken tabi ki politik hicvin çok ötesinde ilginç gelişmelere de şahit olmakta. Sayın Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP büyük bir liste paylaşım sürprizi yaparak taraflı tarafsız kamuoyunun dikkatlerini üzerlerine olumlu anlamda çekti. CHP muhafazakâr sağ partilere listelerinde dikkate değer temsil hakkı vererek “geçiş dönemi siyasetine” ilişkin tarihsel bir örneğe de imzasını atmış oldu. Kişisel ve genel olarak yaptığımız analizler, Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi dönüştürmek için çabaladığını ancak kendisi dışında kadro ve tabanın buna hazır olmadığı şeklindeydi. Ancak açıklanan CHP listelerine gerek kadroların gerekse temel CHP kitlesinin gösterdiği hoşgörü, Kamuoyu için CHP’nin ilgili aktörlerinin dönüşümüne ilişkin iyimserliğe de yol açtı. Sağ mahalle CHP içinde ve söylemdeki bu değişimi listelerle birlikte anlamlandırmaya başladı. Belki de CHP, muhalefetin muhtemel iktidarına karşı mahallelinin kaygı seviyesini bir tık da alta çekebildi. Farklı bir açıdan da baktığımızda önümüzdeki seçimin Cumhuriyetimizin II. Yüzyılına girerken temel reform kararlarını alabileceği bir seçim olması gerekmekte. Bir başka soru da imparatorluğun son yüz yılında Âli Paşa ve Büyük Reşit Paşa gibi büyük reformist devlet adamlarını yetiştiren ülkemizin bu nitelikte adamların benzerlerini Cumhuriyetimizin II. Yüzyılında çıkartıp çıkartamayacağına ilişkindir. Ancak genel algı ise muhalefet partilerinin reform kapasiteleri açısından biraz kaygı vericidir. Bu kaygı da şimdilik muhalefetin etliğe sütlüğe bulaşmadan sadece ekonomi ve hukukun düzeltilmesine yönelik maslahat hamlelerle işlerin yoluna gireceğine dair özgüvenlerinden kaynaklanmaktadır.
Bilindiği gibi Masa, teorisiyle ve CHP’nin ittifak paylaşımıyla şu aşamada “geçiş dönemi siyaseti” ne ilişkin ilk başarılı adımı atabildi. Millet ittifakının asıl hedeflerinden biri de Türk Siyasetinde kaybolan merkez veya radikalleşen merkez sağ yerine, yeni bir demokratik sağ merkezin inşası.
Yeni döneme ilişkin aklımızda sorular soruları kovalamakta. Bunlardan sadece bazıları; CHP gerçekten dönüşebiliyor mu? İstese de bu değişimi örgütleyecek fikir, proje ve insan kapasitesi CHP’nin yeterli olabilecek mi? Gelecek partisi temsilde sinyallerini verdiği AK Parti’den kopan vefalı kadroları ve duyarlılıklarıyla Türk Sağının dönüşümünde kilit bir rolü üstlenebilecek mi? DEVA Parti’sinin batıya dönük liberal iddiaları toplumsal tabanda ne kadar karşılık bulabilecek? Tüm bu soruların cevapları içinde Türkiye’nin II. Cumhuriyet yüzyılında vermesi gerekecek temel kararları alma kapasitesinin çapı bulunmakta. Yukarıda belirttiğimiz maslahat ile ülkeyi yönetebilirim yaklaşımı, muhalefetin yeni iktidarının çok uzun süreli olamama sebebini teşkil edebilecektir. Bu kararları alamamanın maliyeti ikinci bir erken seçime ve yeni haleflerin zuhur etmesine yol açabilecektir. Bilindiği gibi Masa, teorisiyle ve CHP’nin ittifak paylaşımıyla şu aşamada “geçiş dönemi siyaseti” ne ilişkin ilk başarılı adımı atabildi. Millet ittifakının asıl hedeflerinden biri de Türk Siyasetinde kaybolan merkez veya radikalleşen merkez sağ yerine, yeni bir demokratik sağ merkezin inşası. Bu anlamda Gelecek ve DEVA partileri, tavanda kazandıkları bu avantajları kendi kulvarlarında toplumsallaştırıp yeni sağ merkezin kalıcı kurumsal aktörleri olma sorumluluğunu taşımaktalar. İlgili partilerin yeni merkezde kitleselleşme iddiaları yenilen bir AK Parti kitlesine veya iktidar erkinde bayrak gösterme beklentisine bağlı olmamalı. Güven ancak yeni yüzler, projeler ve paradigmalarla sağlanabilir. Yeni partilerin kitleselleşmesine ilişkin başka bir teorik tartışma vardır. Bu da partilerin konjonktürel mi yoksa ideolojik bir tanımlama ile mi kurumsallaşıp veya kitleselleşeceklerine ilişkindir. Burada kentli-özgürlükçü milliyetçilik adına İYİ partiye, kentli muhafazakârlık adı altında da Gelecek partisine sorumluluk düşmekte. Mahalle ancak böyle yeni bir milliyetçilik ve muhafazakarlık anlayışı ile uzlaşma kültürüne yabancılıktan kurutulabilir. Refahın, gerçek prestijin, güvenliğin ancak uzlaşma, yüzleşmeyle ve bunların uygulamalarıyla sağlanabileceğine kitleler ikna edilebilir. Şu an itibariyle iktidarın gitmesi için esnekliğini gösteren CHP kitlesi bir şekilde tarihsel reformlara da hazır olabileceği sinyallerini verdi. Sıra belki de statüko da güvenliğini arayan mahalleyi bu anlamda ikna etmekte. Bunun da sorumluluğu merkez sağı inşa iddiasında olan yeni partilerin omuzlarında. Bunun da yolu bu değişimi önce ilgili partilerin kendi içlerinde gerçekleştirmek veya bunu göstermekten geçmekte.