Muhalefet partilerinin AKP aklından çıkması gerekiyor. Yeni bir söylem geliştirirken Erdoğan ne der, AKP seçmeni bu cümleyi nasıl algılar demeden konuşmayı tercih etmek gerekiyor. AKP, AKP ile vurulmalı.
2023 seçimleri herkesin kaybettiği seçim olarak siyaset tarihimize geçti. Neredeyse bütün partiler için hayati olan seçimde herkes en doğrusunu yapma kaygısıyla en yanlış hamleleri yaptı. İktidar partisi ilkesizce bütün devlet imkânlarını kendi kampanyası için kullanmasına, sandık şaibelerine ve iftiralara yaslandığı seçim kampanyasına rağmen büyük bir zafer kazanamadı. Seçmenin yarısı bu yönetimden razı değil, korsanların el koyduğu bir gemide zorla, hiç istemediği bir yöne sürükleniyor.
Muhalif seçmenin beş yıldır kaygılandığı her şey başına geldi. Sistematik şekilde zorbalığa maruz kaldı ve güvendiği muhalefet dağlarına karlar yağdı. Biz bu karın yağacağını biliyorduk ve ayazda kalmamak için elimizden geleni yaptık. Milyonlarca muhalif seçmen, onlarca akademisyen, gazeteci, köşe yazarı bir olduk, teknik direktör gibi saha kenarından akıl verdik. Olmadı, yine olmadı. Nasıl yaptılarsa bir şekilde bu rezil yönetime yenilmeyi başardılar.
BİR MUHALEFET YARATMAK LAZIM
Yeni bir parti mi olur yoksa eski partiler kendilerine çeki düzen mi verir, orasını zaman gösterecek. Muhalif seçmenler olarak “çekilin kenara” deyip kolları sıvadık, siyasete atılmak da bize düştü. Amma ve lakin şöyle gönlümüze göre kendimizi ifade edebileceğimiz bir parti bile yok. Onu da mı biz kuralım? CHP’nin gemisi Kemal Bey’in bahsettiği limana bir yanaşsın bakalım, gidişat kötüyse son tahlilde onu da düşünmeye başlamak lazım.
Ben şimdi kafamdaki ideal muhalefeti yaratacağım ve o muhalefete bugünün Türkiye’sinin ruhundan üfleyeceğim. Önce neyin eksik olduğunu hatırlamak için kısacık bir seçim turu.
Seçim döneminde özellikle YSP ve TİP taraftarları arasında yaşanan tartışmalar sırasında iki partinin de kült isimlerinin havada uçuştuğu tartışmaları izlerken, kendi kendime söyleniyordum. Bugüne gelsenize kardeşim, ruh çağırmayı bırakın, dünkü kavgalar yaşandı bitti, bugüne dair ne söylüyorsunuz? Didişmeyi bırakın da kampanyaya asılın. O sırada ben de başka bir hikâyenin finaline ümit bağlamıştım hâlbuki. Ayılmam için ilk yenilgiyi görmem gerekti.
Tıpkı Kurtuluş Savaşı dönemlerindeki “Cumhuriyet mi? & Saltanat mı?” mücadelesine benzemiyor muydu bu seçim dönemi? E biz de saltanata benzeyen “şahsım rejimine” karşı yeniden cumhuriyet mücadelesi veriyorduk. Üstelik tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı gibi toplumun farklı kesimleri aynı amaç için bütün engellemelere rağmen mücadele ediyorduk ve şu tesadüfe bakın ki adayımızın adı da Kemal’di. Aman tanrım şu imgelere bakın, bizi bekleyen muhakkak güzel bir ikbaldi. Galiba bu sefer olacaktı bu iş.
İlk turu kaybedince dedim ki, yahu biz kim oluyoruz da o dönemin kahramanlarına eş tutuyoruz kendimizi? Onlar kelle koltukta canları pahasına mücadele ediyordu, nasıl mücadele edecekleri akıllarında, inatları kalplerindeydi, halkın bir kısmı öyle inanmıştı ki varına yoğuna bakmadan peşlerinden gidiyordu. Biz ise bu çağda milyonlarca muhalif seçmen teknik direktör gibi saha kenarından akıl veriyorduk muhalefet liderlerine. Saçma sapan hatalar yaptıkça atkılarımızı ısırıyor, birbirimizi tokatlıyorduk neden laf anlatamıyoruz, neden?
Haklarında “Vatana ihanet” suçlamasıyla ölüm fermanı verilen Atatürk ve arkadaşları Anadolu’yu karış karış gezmiş, halkı örgütlemişti. Hâlbuki şimdinin genel merkez politikacıları kendi seçim bölgelerinde bile göstermelik fotoğraflar veriyor, arada esnafa kafa sallama sporu yapıp pas tutmuş bedenlerini esnetiyorlardı.
Canını dişine takıp çalışanlar, adeta bu gayretleri sebebiyle cezalandırılıp seçilmeyecek yerlerden aday gösteriliyordu. Şimdi en büyük eksikliğin teşkilat olduğunu anladılar sonunda ama böyle bir partinin örgütü olmak ister miydiniz? İstemiyor zaten çoğu kişi ve onlar da bunu sağlamaya çalışmadılar koskoca beş yıl boyunca.
Peki, bugünün Türkiye’si için nasıl bir muhalefet lazım?
Öncelikle muhalefet partilerinin AKP aklından çıkması gerekiyor. Yeni bir söylem geliştirirken Erdoğan ne der, AKP seçmeni bu cümleyi nasıl algılar demeden konuşmayı tercih etmek gerekiyor. Acilen AKP seçmenini tavlamak için “sağcılara sağ övmeyi” terk etmek gerekiyor. AKP seçmeni “madem sağcılıkmış, milliyetçilikmiş muteber olan, burada var zaten, beş lira fazla olsun bundan olsun” dedi. Bedelini ödedi, orijinalini aldı. Şu an bu stratejisi sonucunda meclis eski ve yeni AKP’lilerle dolmuş oldu. Bu stratejiye bakınca, aslında o insanların oyları istenmemiş bile.
Refah sağlayacağız, işsizlik bitecek vs. gibi çok genel ifadeler kullanmaktansa, doğrudan vatandaşın günlük hayatına dokunacak ihtiyaçlara ve sorunlara odaklanılmalı. AKP, AKP ile vurulmalı.
Bugünün Türkiye’sinin dertlerine odaklanmış, şimdinin muhalefetini yapan bir akıl lazım. Her bölgenin ve hatta her ilin eksiklerini taranmalı, bölgelere özel projeler geliştirerek milletvekilleri ve parti örgütleriyle kapı kapı gezerek halkın anlayacağı dilden bu projeler anlatılmalı. Onlara başka bir ihtimalin mümkün olduğunu ancak böyle gösterebilirsiniz.
Son derece basit cümlelerle iletişim kurulmalı, aday belirlenirken eğitimli, kaliteli insan kaynağı önemli ama halkın dilini konuşabilecek adaylar da seçilmeli halka ulaşmak için. Aradaki kültür farkı daha en baştan bir duvar örmemeli, halk kendini o kişi karşısında ezik görüp savunmaya geçmemeli.
Refah sağlayacağız, işsizlik bitecek vs. gibi çok genel ifadeler kullanmaktansa, doğrudan vatandaşın günlük hayatına dokunacak ihtiyaçlara ve sorunlara odaklanılmalı. AKP, AKP ile vurulmalı.
“Şehir Hastaneleri var ama içinde doktor yok. Ev var ama tutacak veya alacak imkân yok. Yol yaptılar ama her geçişte haraç kesiyorlar. Kredi ve kredi kartı borcu sarmalında boğuluyorsunuz, çünkü TÜİK verileri çarpıtıldığı için hak ettiğiniz maaşları alamıyorsunuz, bu yüzden geçinemiyorsunuz” gibi uyandırma servisleri çalıştırılmalı. Bir bakmışsınız ilk gittiğinizde çatık kaşla bakan insanlar başlarını sallamaya, “doğru, doğru söylüyor” demeye başlamış. Bu gibi cümleler sonrasında “E peki siz ne öneriyorsunuz?” sorusuna yine onların anlayacağı dilden cevap vermeye başlayabilirsiniz. Üstelik bunu seçim zamanı değil, belli periyodlarla yapmalısınız. Halk sizi ilk defa seçim çalışmasında görmemeli.
Bu hareketin ateşini genel başkan ateşlemeli. Genel başkan bir şehre gidip sadece kendi belediyesini ziyaret edip, kendi örgütüyle toplanıp, muhtar ve STK’larla buluşuyorsa halktan kopuk demektir. Muhtar ve STK halkın kısmen imtiyazlı kesimindendir ve size halkın derdini tam olarak getirmez, her zaman kendisinin bir işlevi olsun ister. Siz halkın dilini konuşmak için genel merkezden çıkmalı, seçim otobüsünden inmelisiniz. Başta saçma gelecek diyaloglar zamanla kafanızda kendinize ait bir dil geliştirmenizi sağlayacak ve siz halka ulaşmaya başlayacaksınız.
Geçmiş hatalar yüze vurulduğunda, politikacılar hatayı itiraf etmeli ama hemen peşine AKP’nin bugün işlediği günahlara dikkat çekmeli, halkın önünde mahcup olup ezilmemeli. O gün başı örtülü diye kimse hapse atılmadı ama bugün tweet attı diye hapse atılıyor.
Açık söyleyeyim, istediği kadar sosyal demokrat desinler kendilerine, halktan kopuk bir CHP kibri var, teşkilatı bile öyle. Bunu halka parmak ucunuzla dokunarak değil, ısrarla sohbet ederek aşabilirsiniz, isterseniz. Tamam, geçmiş hatalar yüze vurulduğunda, politikacılar hatayı itiraf etmeli ama hemen peşine AKP’nin bugün işlediği günahlara dikkat çekmeli, halkın önünde mahcup olup ezilmemeli. O gün başı örtülü diye kimse hapse atılmadı ama bugün tweet attı diye hapse atılıyor.
İslamcı veya sağ partiler, hâlen ön yargısını aşamamış seçmenlerinin asla yanaşmayacağı CHP ile ittifak yapıp, kendi seçmenlerine “neden CEHAPE zihniyetiyle” yol yürüdüklerini açıklamaya harcayacakları enerjiyi, iktidarın riyakârca milli ve manevi söylem üzerinde tepinmesine harcasalardı keşke. Milli ve manevi değerleri yozlaştırdıklarını halka anlatmaları gerekiyor. Onların din ve milliyetçilik örtüsü altında işledikleri günahlar sebebiyle toplumun dindarları ve milliyetçileri imtiyaz için her şeyi yapabilecek, gözü dönmüş insan tipi olarak kodladıklarını, bunun kendileri için büyük haksızlık olduğunu, AK Parti yüzünden üzerlerine çıkarması zor bir kara çalındığını anlatmaları gerekiyor.
Yani herkes bir ittifak çerçevesinde birleşip birbirinin seçmenini ürkütmemek için birbirinin siyasetini bloke edeceğine, kendi seçmenine yönelmeli, yalnızca finalde AKP iktidarının günahlarına ortak olmamak için ortak aday konusunda anlaşacaklarını izah etmeli.
Peki, muhalefet, yirmi yıllık tecrübesiyle müthiş bir ağ kurmuş olan AKP örgütü ile nasıl mücadele etmeli?
Muhalefetin mücadele yöntemini geliştirirken önce 2002 AKP’sine, sonra 2023 AKP’sine bir bakalım.
Bugün muhalefetin durduğu yerde 2002’de AKP duruyordu. O dönemin gelecek vadeden lideri Erdoğan’ın başında da siyaset yasağı belası vardı. Ancak bu onu korkutmadı, durdurmadı, tam tersi buna dayanarak kampanya yürüttü. Tıpkı halkının okullardan, devlet dairelerinden, askeriyeden kovulduğu gibi o da siyaset sahnesinden kovulmuştu. Halkı onun hikâyesinde kendini gördü ve daha o gün aralarında duygusal bir bağ kuruldu. Kimi muhalif partiler derdiniz paraysa onu da verelim şeklinde yaklaşıyor ya hani mevzuya, öyle itici oluyorlar ki.
Bugünün lideri bu günün muhalif seçmeninin derdiyle gitmeli halka. Hani size devlet daireleri kapatılıyor ya, sadece AKP üyesiyseniz var olabiliyorsunuz ya, işte bizim de önümüz böyle kapatılıyor. Hani siz mülakatla eleniyorsunuz, kişiye özel kadro açılıyor ya, bizim de projelerimiz onaylanmıyor. Düşman olduğumuz için değil, sadece var olduğumuz için yok edilmek isteniyoruz cümlesine dayanmalı, AKMHP zorbalığı konusunda dayanışmalısınız. Onlardan olmayanlara yaşam hakkı tanınmadığı haksızlığına dayanarak “buradayız, bu ülkede özgürce yaşamalıyız” demelisiniz.
Bugünün muhalefetine kaybettiren teşkilat olduğu gibi, ilk günden beri AKP’ye kazandıran da hep teşkilattı. Bir defa dindar kesimde organizasyon ve hizmet kültürü AKP’den çok önce gelişmiştir. Dinlerinden gelen “Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker - İyiliği emretmek ve kötülükten menetmek” düsturu, Kur’an’da ve hadislerde geçen bir tebliğ emridir. Müslüman dinini sadece yaşamakla yetinemez, onu yaymakla da mükelleftir. İşte bu görev bilinci sebebiyle cemaatler dernekler, kuran kursları, yardım faaliyetleri, sohbetler düzenlerler.
Dindar kesimin teşkilat ve tebliğ kültürü ta buralara dayanır. Milli Görüş geleneği de AKP geleneği de yaslandıkları Siyasal İslam siyaseti sebebiyle bu kültürü en güzel şekilde kendi lehlerine kullanabildiler. O dönemler ister horlansınlar, ister alay edilsinler kapı kapı gezip partilerini anlattılar.
Düşman olduğumuz için değil, sadece var olduğumuz için yok edilmek isteniyoruz cümlesine dayanmalı, AKMHP zorbalığı konusunda dayanışmalısınız. Onlardan olmayanlara yaşam hakkı tanınmadığı haksızlığına dayanarak “buradayız, bu ülkede özgürce yaşamalıyız” demelisiniz.
Erdoğan ilk dönem işe yarayan bu çabanın sonraki dönemler de sürmesi için ne yapması gerektiğini biliyordu. Seçim çalışmalarında yer alanlar ilk devlet makamlarına yerleşirken, onların yerine teşkilata getirilen kişiler sonraki seçim döneminde ödüllendirileceklerini çok iyi biliyorlardı. Bu düzen bugün halen böyle ama pasta fena halde küçüldü.
Zamanla AKP, devlet kadrolarındaki ötekileştirmeyi ortadan kaldırıp kendi kitlesinden isimleri devlet kadrolarına atadıkça, dindarlar bu kadrolara yerleşirken hiç yüksünmediler, yıllarca hakları yenmişti sonuçta. Bu haklılık birkaç nesil boyunca devam etti ve bir yerden sonra hep bir bahane ile bu süreç temellendirildi. Ne yani Kürtlere mi kalsın, solculara mı kalsın, FETÖ’cüler atıldı kendilerinden başka kime güvenebilirler? Ve bir yerden sonra artık devlet onlar oldu ve onlardan başkası da onların dilinden ve “davalarından” anlamazlardı işte mecburen…
Velhasıl kelam, son 21 yılda AKP devlette, belediyelerde, muhtarlıklarda, STK’larda örgütlendi. Kendi teşkilatında üye olan kişiler tüm bu kurumlarda görev yapıyordu. “Ne kadar insan ki bu imtiyazdan faydalanan?” demeyin, ailelerini de hesaba katınca 21 yılın sonunda milyonlarca! Cemaatler ve yardım faaliyeti adı altında örgütlenen dini dernekler zaten onlar ile aynı amaca hizmet ediyordu, açıkça veya üstü örtülü oy istemek hiç sorun olmamıştı.
Her gün haberlerde tesadüf ettiğimiz ballı ihaleleri alanlar, onların ihaleleri sayesinde çalışan özel sektör çalışanlarını da ekleyelim bu listeye. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan 27,73 milyon kişinin oyunu aldı. Bu 27,73 milyon seçmenin 11 milyon 241 bin 230’u yani
seçmeninin neredeyse yarısı partisinin resmi üyesi. AKP metastaz yapmış kötü bir hastalık gibi yurdumuzun her köşesine yayıldı.
Peki, ölmekten başka çaremiz var mı? Şu tabloya bakınca zaten çoktan öldüğümüzü düşünebilirsiniz. Bu seçim bir ölüm kalım savaşıydı ve biz öldük diyebilirsiniz. Etik ve ahlak erozyonu, kabadayı enflasyonu derken önümüzde aşamayacağımızı sandığımız bir dağ var gibi.
Ancak bu işin bir çıkışı var elbette. Bu imtiyazlardan yararlanamayan, yararlanmadığı gibi rahatsız olan, günlük yaşamında her gün iyice arsızlaşan bu kitlenin hoyrat tavırlarına maruz kalan, bu ülkenin diğer yarısı var bir de. Onlar kayırılmak değil, eşit şartlarda muamele görmek, kavga etmek değil, bir arada yaşamak, sömürmek değil, üretmek istiyor. Çıkış noktamız aslında ümitsizliğimiz ile aynı.
Rüzgârı işte buradan arkasına alabilir muhalefet. Haksızlığa ve zorbalığa karşı adalet ve güven ortamı vadederek.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan 27,73 milyon kişinin oyunu aldı. Bu 27,73 milyon seçmenin 11 milyon 241 bin 230’u yani seçmeninin neredeyse yarısı partisinin resmi üyesi. AKP metastaz yapmış kötü bir hastalık gibi yurdumuzun her köşesine yayıldı.
AKP seçmeni bugün yalnızca bağlılıktan değil, yalnızca iaşeden değil, aynı zamanda alet olduğu günahların utancından da bölgesini terk edemiyor. Hayır, onlara kucak açma kibri önermeyeceğim. Israrla günahları sayılmalı ve tövbe etmeye davet edilmeli. AKP bu ülkeyi onların oyları sayesinde talan etti. Bu yüzden, onların ulaştığı her noktaya ulaşmak, anlatmak gerekiyor, bu ülkeyi yeniden nasıl yaşanabilir bir ülke haline dönüştüreceğimizi.
Güler yüzlü, açık sözlü, kararlı ve çalışkan bir muhalefet yarattım bir hayal için. Şimdi o büyümeli ve insan insan herkese dokunmalı…
“Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!
Dünle beraber gitti cancağazım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...”
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî