İç Anadolu’da, hâlâ Erdoğan diyenlerin sayısında önemli bir düşüş var. O düşüşün millet ittifakına kaydığını söylemek zor; geleneksel nedenlerle CHP’ye oy vermek istemeyen bir hayli seçmen var ve bu seçmenler kararsız görünüyor.
Loading...
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi, bana, La Fontaine’nin ayakkabı tamircisiyle zengin masalını hatırlattı.
Tamirci, derisini işleyip, çivisini çaktıkça bir türkü tutturur; gün bulduğunu gün yer, mutlu mesut geçinip gidermiş.
Zengin dediğin, “
paran mı var, derdin var” misali, hep tetikte yaşarmış.
Eskicinin türkülerini duydukça içi gidermiş. Nihayet dayanamayıp çağırmış tamirciyi.
“Yıllık kazancın nedir senin?” diye sormuş.
Gülmüş eskici:
“
Ne kazancı?” demiş; “
ben bütçemi yıllık yapmam. Bugünün hesabını yarına karıştırmam. Her gelen gün, kendi ekmeğini getirir.”
“Peki” demiş, zengin; “
günlük kazancın ne kadar?”
“
Dün çok, bugün az” demiş eskici
“ama” diye de eklemiş:
“Her gün iş olsa kazancım kötü sayılmaz. Mesela bayramlar belimizi büküyor.”
Zengin gülmüş adamın saflığına:
“
Al sana yüz altın” demiş; “
bayram günlerine sayarsın”.
Eskici şaşırmış, “
çok para bu” demiş; “
bütün dünya geçinir bununla” diye de eklemeyi ihmal etmemiş.
Güle oynaya evine gitmiş; gömmüş altınlarını evinin bodrumuna. Öyle ya “
gün gelir, Lâzım olur”.
Gömdüğü yalnızca altınlar değilmiş meğerse; türkü söylemeyi de uykusunu da gömmüş.
Bütün günü tetikte geçmeye başlamış; her tıkırtıda irkilip durmuş. Bakmış olacak gibi değil; götürüp altınları sahibine iade etmiş:
“
Al altınlarını” demiş; “
ben uykumu ve türkülerimi geri istiyorum”.
ALIŞILMIŞ HAREKETLERDEN KAÇINMAK
Bizdeki Cumhurbaşkanlığı adaylığı biraz bu masalı çağrıştırıyor.
Üç yıldır kentlerini başarıyla yönettikleri genel kabul gören iki belediye başkanımızın adı Cumhurbaşkanlığı için geçiyor.
Hâliyle bizim gibi onların da aklını meşgul ediyor bu durum.
Malum, Ramazan Bayramı tatilinde adı Cumhurbaşkanlığı adayları arasında geçen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Karadeniz gezisine çıktı.
Geziye Rize’den başlamış olması hayli iddialı bir meydan okuma olarak yorumlandı. Zira “
memleketçilik” bağının en güçlü olduğu bölge Karadeniz olarak bilinir ve Rize, Erdoğan’ın memleketidir.
İmamoğlu, cesaret gösterip, iktidarın karşısına Erdoğan’ın memleketinden çıkacak kadar cesur davrandığını göstermiş oldu.
Ne de olsa siyaset, cesaret gerektirir.
Bundan sonrası anlattığım masalın kaygılarıyla iç içe geçiyor.
Adı Cumhurbaşkanlığına geçen parlak bir belediye başkanı, kendisine dayatılan
“çok alışılmış hareketler” için adımını attığından itibaren hem herkes bir yerinden çekiştiriyor hem de ne kadar iradesine sahip olursa olsun insanın konsantrasyonu başka bir alana kaymış oluyor.
Oysa adaylık için
“çok alışılmış hareketler”i yapmak gerektiğine ilişkin kanaatin doğruluğu tartışılır.
Farkındayım; Rize’nin doğusunda meydanlar doldu; Trabzon’da İmamoğlu, “
şampiyon Trabzon” gibi karşılandı ama sanki bu “
çok alışılmış hareketler” artık karşılık görmüyormuş gibi geliyor bana.
İŞİNE BAKMAK…
Ne demişti Mevlana?
“Geçmiş geçmişte kaldı cancağızım
Artık yeni şeyler söylemek lazım.”
Nedir o yeni şey?
Yeni şey, adı Cumhurbaşkanı adayları arasında geçen ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın yaptığıdır.
Ne yapıyor Yavaş?
“
İşine bakıyor”.
“İşine bakmak”, bir başka ifadeyle halkın kendisine tevdi ettiği görevi layıkıyla yerine getirmek demektir.
İmamoğlu, kendisinden öncekilerin (örneğin Erdoğan’ın) yaptığı gibi kendisinden istenildiği gibi davranıyor; Yavaş ise kendi bildiğini yapıyor. Bu büyük bir farktır ve bu fark, toplumun bütün katmanları tarafından fark ediliyor.
İl, il gezmiyor mesela ama Ankara’yı sokak sokak takip ediyor. Tohum dağıtıyor, gübre veriyor. Köylünün ürettiğini satın alıyor.
Lüks iftar sofralarında görülmüyor ama evsiz-barksız, yersiz-yurtsuz öğrencileri hiç yalnız bırakmıyor.
Yaptığı hiçbir icraatı, “
kör kör parmağım gözüne” şeklinde de yapmıyor.
Hâliyle adı Cumhurbaşkanı adayları arasında geçen diğerlerden daha yüksek oranı yakalamakta hiç zorlanmıyor.
Kamuoyu araştırmalarında Yavaş’ı önde çıkartan şey, “
işine odaklanmış olma” tercihidir.
Onun Erdoğan’a karşı açık ara kazanacağına ilişkin anketler görüyoruz. Anketler, İmamoğlu’nun da kazanacağına işaret ediyor.
“Eee o hâlde?...” diye sorulabilir.
Sorunun yanıtı, bu iki adayın tarzındadır.
İmamoğlu, kendisinden öncekilerin (örneğin Erdoğan’ın) yaptığı gibi kendisinden istenildiği gibi davranıyor; Yavaş ise kendi bildiğini yapıyor.
Bu büyük bir farktır ve bu fark, toplumun bütün katmanları tarafından fark ediliyor.
İÇ ANADOLU’YU KİM ALIRSA…
Cumhurbaşkanlığı için bazı kriterler belirlendiğini biliyoruz.
Fotoğrafı belirginleştirmek için başka ölçütler de geliştirilebilir; örneğin bölgesel eğilimler de, ölçütlerden biri olabilir.
İradesini HDP üzerinden ifade eden Kürt oylarını bir yana bırakıyorum; olağandışı bir gelişme olmazsa bu oyların (en azından şimdilik), Erdoğan’a gitmeyeceği görülüyor.
Akdeniz, Ege, Trakya, Marmara bölgesi ve İstanbul’un, CHP ağırlıklı oylarının da Millet İttifakının göstereceği adaya gideceği de açıkça anlaşılıyor.
Geriye Karadeniz ve İç Anadolu bölgesi kalıyor. Karadeniz ve İç Anadolu’da Erdoğan’ın ağırlığını biliyoruz.
İktidar partisinden soğumuş muhafazakâr İç Anadolu seçmeni, henüz tercihini yapmamış ama kendileri için “güvence” kabul edilebilecek bir CHP adayına oy verebilecekleri gibi ikinci bir seçenek olarak sandığa gitmekten de vazgeçebilirler.
İmamoğlu ile birlikte Karadeniz’de değişime dair bir hareketlenme olduğu söylenebilir ama son geziye ilişkin yerinde yapılan gözlemler, bu değişimin olağandışı bir boyutta olmadığını gösteriyor.
Karadeniz’de taraflar hala
“ya o ya bu” derecesinde keskin görünüyor.
Peki ya İç Anadolu?
Yıllardır AKP’nin oy deposu konumundaki İç Anadolu’nun tercihini kimden yana yapacağı da, en az Karadeniz kadar ve hatta daha da önemlidir.
Bundan sonra yapılacak kamuoyu araştırmalarında İç Anadolu’ya daha yakından bakılmalıdır.
Çıplak gözlemler, İç Anadolu’da, hâlâ Erdoğan diyenlerin sayısında önemli bir düşüş olduğunu gösteriyor. O düşüşün millet ittifakına kaydığını söylemek zor; geleneksel nedenlerle CHP’ye oy vermek istemeyen bir hayli seçmen var ve bu seçmenler kararsız görünüyor.
Tespitim şu:
İktidar partisinden soğumuş muhafazakâr İç Anadolu seçmeni, henüz tercihini yapmamış ama kendileri için “
güvence” kabul edilebilecek bir CHP adayına oy verebilecekleri gibi ikinci bir seçenek olarak sandığa gitmekten de vazgeçebilecekleri anlaşılıyor.
Bu eğilimin bir örneğinin Ankara seçimlerinde yaşandığını da not ederek diyebilirim ki her iki ihtimâl de Millet İttifakının belirleyeceği adayı Cumhurbaşkanı yapar.
Gerisi, bunu sağlayacak adayı belirlemeye kalıyor.