Mucize mi mantık mı?

Abone Ol
Umut etmek mutlaka gerekliydi, hayal kurmak da öyle... Yoksa neden rüya görüyoruz, beynimiz neden gerçekte olmayan şeylerin seyrini sunuyor bize her uykumuzda? Ama makul ve mantıklı adımlar atarak umutları beslenmeliydik. Yanlış ve benzer hatalarla adımlayarak yürünen yollarda yorgunluğun ve bezginliğin dışında ulaşılacak bir hedef yoktur… Bu sabah gelen yaşlı bir teyze, benim hastam olmadığı halde ille de ona muayene olmak istiyorum diye diretip sebebini sorduğumda “Sen bana uğurlu geliyorsun kızım, ilaçların bana iyi geliyor, bir ilaç verdin kolumdaki ağrı geçti” dedi. Teyzeye ne diyebiliriz ki, iyileşmenin önemli bir parçasını tedaviye inanmak oluşturur zaten. Güven duyarak ve umut ederek sürdürülen tedaviler her zaman daha başarılı olur. Bu oluşan inancın sebebi ise, her zaman çok gerçekçi ya da bilimsel olmayabiliyor. Teyzenin bu sözü, mesleğin ilk yıllarında yaşadığım ilginç bir deneyimimi hatırlattı bana… Bir köydeki ASM’de ilk görev günümdü. Henüz iki gün önce oraya taşınıp yerleşmiştim ve ilk iş günü heyecanımın yanında biraz bilinmezliğin verdiği tedirginlik de vardı. Sabah muayene odasının önünde bekleyen hasta kalabalığı, bir süredir köydeki hekim yokluğunun sonrasında gayet normaldi. Ateşi çıkan çocuklar, ağrıları olan yaşlılar derken hastaların hepsi bittiğinde öğlen olmuştu. Biraz dinlenmek için bahçeye çıkmıştım ki bir kadın koşturarak yanıma geldi. Öğlen tatilinde olduğumu bildiğini ama özellikle bu saatte gelmek zorunda olduğunu söyledi. Anlamadığım belli olmuş demek ki açıkladı: “ Özellikle şimdi geldim hocam,  hastaların olmadığı, köyden kimsenin beni burada göremeyeceği bir saatte gelmeliydim…” 11 yıllık evli olan Nurten Hanım daha 29 yaşındaydı. Ve çocuğu yoktu. Yıllar önce 1 kez tüp bebek tedavisi ile gebe kaldığını ama düşük yaptığını anlattı.  Anne olmayı öyle çok istiyordu ki, “ her ay umutlanıyorum yıllardır her ay, ama artık kimseye umudum olduğunu söylemiyorum” dedi. Köyden kimse onun ASM’ye ilk günden doktora geldiğini görürlerse yine umut ettiğini anlar ve kısır bir kadın olduğunu kabul etmesini söylemek için yarışırlar diye gizlice gelmek istemişti. Yıllar içinde kocası da tüm çevresi de umutlanmamasını, çocuğu olamayacağını kabul edip şükretmesi gerektiğini söyleyip durmuşlardı. Ve şimdi, yine umudu vardı! “Günüm geçti gebe değilimdir ama ben yine de bir sorayım istedim. Gerçi yüreğim de bu köy gibi geleni gideni olmayan, ıssız sanki. Bir canı yaşatabilir miyim içimde artık, bilmiyorum ama çok istiyorum” derken umut etmekten utanmayı ilk kez görüyordum. Yaptığımız testin sonucunda gebe olduğunu söylerken ben de biraz şaşkındım. Nurten Hanım’ın sevinciyse adeta bana da bulaşıyordu. İki gün sonra merkezde ayrıntılı muayene olup gebeliğinden emin olunca, tekrar yanıma geldi. Hem de bu sefer günün en kalabalık anında, pek çok hasta varken gelmişti. “ Gerçekten gebeymişim doktor hanım. Mucize bu. Siz bana uğurlu geldiniz” dedi. O zaman bu sözün üzerinde hiç durmamıştım. Nurten Hanım oğlunu tam zamanında ve gayet sağlıklı kucağına aldıktan sonra ne olduysa oldu! “Bi de uğurlu doktora gidelim” deyişi ondan sonra yayılmaya başlamış! Nurten Hanım’ın  “ köye geldiği ilk gündü, uğurlu doktorumdan öğrendim gebe olduğumu” diye anlattığı öyküsü meğer kulaktan kulağa civar köylere kadar evrilerek ve değişerek yayılmış.  Çocuk sahibi olamayanlar soluğu benim yanımda alıyordu artık! “Yapmayın etmeyin, yok böyle bir şey. Benimle hiç ilgisi yok, ben hiçbir tedavi uygulamadım, sadece o ilk gün geldiğinde test yaptık, gebeydi” diye yana yakıla anlatıyordum her gelen hastaya. Ama fayda etmiyordu! Öyle ya; insanlar her şeye inanır! İnsanların hayal gücüne karşı yaşanmışlıkların zafer kazanması çok zordur! O köyde geçirdiğim iki yıl boyunca herkese infertilitenin (kısırlık) bir günde yok edilemeyeceğini, hiçbir hastalığın sihirli değnek gibi mucizevi yollarla çözülemeyeceğini anlatmakla geçti. Sadece hoş bir tesadüfün içinde bulunmuştum, o kadar. Şimdi hatırlayınca gülümsüyorum, sevimli bir anı olarak görüyorum. Ancak, o zamanlar insanların çaresizlikte başvurdukları arayışlar ve bulduklarını sandıkları yanlış çözümlere ısrarla ve umutla sarılışlarını gördükçe üzülüyordum.
Umut etmek mutlaka gerekliydi, hayal kurmak da öyle... Yoksa neden rüya görüyoruz, beynimiz neden gerçekte olmayan şeylerin seyrini sunuyor bize her uykumuzda? Ama makul ve mantıklı adımlar atarak umutları beslenmeliydik. Yanlış ve benzer hatalarla adımlayarak yürünen yollarda yorgunluğun ve bezginliğin dışında ulaşılacak bir hedef yoktur.
Bu yüzden sabah teyzeye hemen dedim ki “Aman teyze sakın, uğurlu değilim ben, benden dolayı değil, sen ilaçlarını düzenli kullandığın dikkat ettiğin için iyileşmişsin“ Herkesin sevimli anılar biriktirebilmesi umuduyla diyorum…