Modern hayatın ve dini nassın çöküşü
Müslümanlar laiklikle hem modern hayattan faydalanıyor hem dini inancı koruyabiliyorlardı. Erdoğan anti-laisizmi zorladıkça hayat da din de krize giriyor. Bırakın olsun, hem böylece bu defter de kapanır.
Erdoğan, faiz meselesiyle ilgili son yaptığı açıklamada “faiz sebep enflasyon sonuç” teziyle ilgili açıkça dini nassı işaret etti. Böylece alenen anlaşıldı ki, laik idari hukukun ve modern ekonominin gereklerinden ziyade din temelli referanslar iyiden iyiye hayatımıza girmeye başladı.
Kemal Gözler bundan epey önce aslında bunları yazmıştı, laik hukukun yıpratılması adına ikincil referansların hayatımıza girmeye başladığını söylemişti. Bu alternatif referanslardan yeni bir hayat kurmanın mümkün olmadığını da belirtiyordu. O zaman tek bir amaç kalıyordu: Yenisini yapmaya imkânın ve gücün yoksa en azından mevcut olanı boz.
Kemal Gözler’e katılmakla beraber konuyu biraz daha açmak istiyorum…
Müslümanlar şüphesiz modern hayatla geleneksel, dini ve kültürel naslar arasında yaklaşık üç asırdır ciddi bir kriz yaşıyor. Zira eski hayat, dini nastan hareketle şeri hukukla ve fakat ağırlıkla hayatın dinamizmini esas alan gelenek temelli içtihatlara dayanan örfi hukukla düzenleniyordu. Modern hayat referans metnini değiştirdi. Vahiy ve nassa dayalı mesele hukuku gitti, akla ve tecrübeye dayalı sözleşme hukuku geldi. Kutsal makule evrildi. Referans alınan gelenek başkalaştı, kültür ve medeniyet değişti, hepsinden öte maddi ihtiyaçlar değişti.
Bu yeni hayatla eski hayat arasındaki kriz ahali tarafından önce yadırgandı ve büyük bir direnç gelişti. Uzun bir süre Meşrutiyet ve Cumhuriyet aktörleri bu toplumsal dirençle mücadele etti. Mücadele edilen alan devletin kurumsal modernleşmesi olduğu kadar milletin hayata dair maddi manevi referans metnini de güncellemekti.
Bu zor bir işti zira üretim ilişkilerine dayalı maddi altyapı ve kültüre dayalı üstyapıdan doğan sosyal-siyasal dirençler vardı. Milletin eski hayata dair referans metni modern hayatın maddi ihtiyaçlar ve rekabetini karşılayacak güçte değildi; üzerine bir de gelenek ve dini kimliğe dair kültürel sembolik çatışmalar eklenince kriz iyice büyüdü, günümüze kadar geldi.
Tüm bunların temelinde en kaba hatta görünen şey; modernleşme hamleleriyle senkronize bir seküler hayatın olmayışıydı. Modernleşmeye dair tüm icralar zeminsiz ve karşılıksız kalıyordu. Modernleşmeye dair hamleleri taşıyacak seküler bir hayat yoktu.
Uzun bir süre sonra, hayatın içinde toplumsal anlamda tüm politik yelpazede sekülerleşme epey yol aldı. Eski hayatla yeni hayat arasındaki çatışma çok partili hayata geçişle beraber siyasal alanın eski hayatı savunanlar lehine gelişmesiyle duruldu. Son olarak bu iktidarla beraber birikmiş reaksiyoner enerji de boşaldı.
Memlekette muhafazakârlar ve sağ iktidarlar gücü eline aldıkça bu yeni hayatı bir süre sonra kerhen de olsa kanıksadı ve kabullendiler. Zira yeni hayatın seküler gerekleri, faydaları, imkânları ve avantajları baş edilemeyecek kadar büyüktü ve ortada eski hayatı diriltmeye dair ciddiye alınabilecek bir realite de yoktu. Bunu onlar da biliyordu.
Bu çatışmadan doğan krizi aşmak adına travmatik de olsa insan ve toplum için sekülerlik; devlet ve idare için de laiklik oldukça kullanışlı bir manivela olarak çok işe yaradı. Muhafazakâr Müslümanlar netameli konularda buldukları “o başka bu başka” sihirli cümlesi ile artık hayatı iki ayrı referans metniyle idare ediyorlardı. O hayata göre eyliyor ve yaşıyor; bu hayata göre inanmayı sürdürüyorlardı. Bu durum laikliğin hayatı ikiye ayıran ancak beraber sürdürmeye de imkân tanıyan zemininden doğmuştu.
Laikliğin muhafazakârlar için avantajı sekülerleşmeyle beraber travmatik de olsa dini inançla modern hayatı ayırma ve fakat beraber yürütme imkânıydı. Müslümanlar laiklikle hem modern hayattan faydalanıyor hem dini inancı koruyabiliyorlardı.
Erdoğan bunu anti-laisist biçimde zorladıkça hayat da din de krize giriyor. Laikliğe aykırı biçimde idarede alenen dini nassa referans veren tüm icralar; modern hayatın faydasını zarara, dinin onursal pozisyonunu da onursuzluğa itiyor. Müslümanların dini nasla modern hayat arasındaki sihirli ara bulucusu laiklikti; çifte hukuk girişimi ve laik idareyi alternatif dini referanslarla yıpratma girişimi bu sihri zehre dönüştürüyor.
Nihayet faiz meselesindeki laiklik karşıtı ve alternatifi bir dini nassa dayanan ısrar; vatandaşın modern hayatın içinde yoksulluğuna dini hayatın içinde de inanç krizine sebep oluyor ve olacaktır. Bırakın olsun, bunları çoktan hak ettik, hem böylece tıpkı başkanlık sisteminde olduğu gibi bu defter de tecrübi olarak kapanır.
Tecrübeye dayalı politik hayatın önünü açmak lazım; zira bizim milletimizin politik tercihleri ile politik sorumlulukları arasına askeri vesayet girerek müdahil oluyordu; böylece tercih ediyor ancak sorumluluk almıyorduk dolayısıyla öğrenemiyor ve ilerleyemiyorduk. Pek âlâ anlaşıldı ki bu toplumun yegâne öğrenme yolu bu tarz ağır bedeller ödeme hâli ile mümkün oluyor.
O yüzden laissez faire laissez passer diyorum yani bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler…
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
Bursa Adliyesi'ndeki silahlı saldırıda yaralanan jandarma şehit oldu
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Reyhanlı saldırısının faillerinden Cengiz Sertel yakalandı