Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gerek Batı’da gerekse de dünya kamuoyunda giderek Rusya’nın aleyhine bir tablo çiziyor. Görkem Dirik bunun sebeplerini yazdı. Mitomani: patolojik yalan söyleme alışkanlığı. Mitoman kişi, her ne kadar yalan söylemeyeceğine dair söz verse de başaramaz. Mitoman kişi, kendi zihin dünyasında ürettiği hayali senaryolara, olaylara ve kişilere, gerçekmiş gibi inanarak hareket eder. Mitoman kişi, geçmiş ve geleceğe dair hayat planlamasını yalanlar üzerinden, yalanlarına inanarak oluşturur. Mitoman kişi, söylediği yalanlardan inanılmaz bir haz duyar. Mitoman kişi, söylediği yalanlardan asla pişmanlık duymaz. Mitoman kişi, yalan söylediği fark edilince saldırganlaşır, kendi cehennemini başkalarına da yaşatmak ister. Mitomani, ‘şizofreni’den önceki son duraktır. Şizofreni ise tamamen alternatif gerçekliğe teslimiyettir. Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağı neredeyse herkes tarafından tahmin ediliyordu. Nitekim öyle de oldu. Ancak, Kremlin’in ‘Ukraynaya saldırmayacağına’ dair dünyanın gözünün içine bakarak verdiği beyanatlar, vahşi otokrasinin gölgesindeki bir devlet mekanizmasının mitomanik dönüşümüne dair önemli ipuçları verdi. En düşündürücü olanı da, söylenilen yalanlar ile dünyayı aldattığını düşünen bir devletin bu durumdan duyduğu haz ve duymadığı pişmanlıktı. PUTİN VE ALTERNATİF TARİH Pazartesi akşamı Luhansk ve Donetsk bölgelerinin bağımsızlığının tanınacağını resmen ilan etmek için kameralar karşısına geçen Rus lider Putin, tüm dünyaya kin ve nefret kustu. Argümanları, kelime tonlamaları ve mimikleri ile otokontrolünü kaybedecek kadar öfkeyi içinde biriktirdiği anlaşılan Putin, ağzından çıkan her yeni sözcük ile adeta ‘Matruşka’ gibi küçüldü. Hedefinde sadece ülke ve hatta insan olarak görmediği Ukraynalılar yoktu. Batı’ya kin kustu, ABD’yi tehdit etti, NATO’yu küçümsedi ve hatta Türkiye’ye bile meydan okudu. Putin, bir saati aşan konuşmasında, bir tarih profesörü gibi atıflarda bulunduğu uzak ve yakın dönemdeki hadiseler ile tarihi çarpıtmanın, siyaseten ne kadar işlevsel bir enstrüman olabileceğine dair tüm dünyaya ders verdi. Lâkin çarpıttığı tarihe hayali olayları, senaryoları ve kişileri dâhil etmesi oldukça trajikti. Mitoman bir kişinin rahatlığında söylediği yalanlar ile beslediği ve saldırganlaşmaya başladığı konuşmasında, Ukrayna halkına ‘Size Ruslardan ve Sovyetlerden arınma neymiş göstereceğiz’ tehdidini savurdu. Fakat çok geçmeden, kendi geçmişi ile çelişmeye başladı. Örneğin, temmuz ayında kaleme aldığı ‘Rusların ve Ukraynalıların Tarihi Birliği isimli makalesinde, tarih boyunca Ukrayna diye bir devletin olmadığını ileri süren Putin, bu kez Ukrayna’yı Lenin ve Bolşeviklerin yarattığına dair absürt bir alternatif tarih öne sürdü. Bu söylemiyle bir yandan Ukrayna’yı kimliksizleştirmeye ve Lenin’i ‘şeytanlaştırmaya’ çalıştı. Ancak diğer bir yandan da, örnek aldığını açıkça beyan ettiği ve fakat milyonlarca masum insanın katili olan Stalin gibi bir lideri de ‘melekleştirmeye’ çalıştı. En trajikomik durum ise, Putin’in tarih olgusunu bir bilim dalı olarak algılamamasından dolayı ortaya çıkan zihin çatallaşmasıydı. Bu nedenle, ilk Slav-Ortodoks devlet kabul edilen Kiev Rusya’sı kendisi için hiç var olmamıştır ve olmayacaktır. (Russ kelimesinin de İsveç dilinde kayık çeken adamanlamına geldiğini ve ilk Rusların da, Slavların kendilerini yönetmeleri için Kieve davet ettikleri İskandinav kökenli Rurik ve kabilesi olduğunu belirtelim).
En acısı ise, Kievi tarih boyunca bombalayan tek ülke Nazi Almanyasıydı. Ta ki, Putin tarafından ikinci kez bombalanana kadar…
Putin, adeta suyun içine atılan bir ‘aspirin gibi köpürmeye devam ediyordu. Savaş ilan etmek için kameralar karşısına geçtiğini unutmuş gibiydi. 1 saat süren konuşmasının sadece ufak bir kısmını güncel meselelere ve nihai kararını açıklamaya ayırmıştı. Öyle ki, bir ara yaptığı ‘Kırım 18. Yüzyılda Osmanlı Devleti ile yapılan savaşlar sonucu alındı ve fakat Khruschev tarafından sorumsuzca Ukraynaya hediye edildi’ cümlesinde yaşadığı saniyelik tereddüt, Putin’in kendi argümanlarından bile emin olamadığının bir göstergesiydi. Çünkü gerçek tarih, 1954 yılında Kırım’ın Ukrayna SSR’ına yönetimine devri kararının, Yüksek Sovyet Parlamentosu’nda (Verhovny Sovet) ‘oy birliği’ ile alındığını kaydetmişti. Bu, Putin’in savaş hamlesi için ‘meşruiyet’ arayışındaki çaresizliğine işaret etmekteydi. Hafta boyunca devam ettirdiği tehditlerinde vazgeçmediği ‘Ukraynayı Nazilerden arındıracağız’ söylemi, Putin’in iç dünyasında yaşadığı osilasyonun dışavurumuydu. Rusya’da alışık olmadığı özgür ve şeffaf seçimlerin, Ukrayna gibi Rusya’nın ‘banliyösünde (Rus dilinde “Okraina” kelimesinin anlamı) ve/veya Ukraynalıları küçümsediği ‘Küçük Ruslar’ (Malorusskie) ülkesinde olması, Putin için kabul edilemez ve yüzleşmesi oldukça güç bir gerçekti. Öyle ki, ‘Nazi’ olmakla suçladığı Zelenski’nin Rusça konuşan bir Yahudi olduğunu ve halkının %73 oyu ile seçildiğini, zihin dünyası kabul edemiyordu. En acısı ise, Kiev’i tarih boyunca bombalayan tek ülke Nazi Almanya’sıydı. Ta ki, Putin tarafından ikinci kez bombalanana kadar… KONTROLSÜZ ÖFKE Gittikçe trajikleşen zihin dünyasının etkisi altında görmek istemediği bir diğer gerçek ise, ‘kötülüklerin beşiği’ olarak tanımladığı Batı ülkelerinde, Putin’in kendisi ve bakanları da dâhil olmak üzere, sistemindeki bütün herkesin parasının ve mal varlıklarının bulunmasıydı. Özellikle şaşırtıcı olan ise, Putin sisteminin içerisindeki bütün oligarkların çocuklarının Batı eğitim kurumlarında öğrenim görmeleri ve Batı ülkelerinde yaşamasıydı. Nitekim konuşmasını alternatif bir tarih doktrini sunumuna çeviren Putin’in, lideri olduğu ülkesinin tarihinden ders çıkartamayacak kadar bilgi kirliliğine maruz kalması oldukça düşündürücüydü. Öyle ki, 2018 yılında Dışişleri Bakanı Lavrov’un ‘Askeri bir müdahalenin bazı olası toprak kazanımlarına karşın, Ukraynanın Rusya tarafından topyekûn kaybedilmesine yol açabileceği’ beyanatını da artık dikkate almıyordu. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını kabullenemeyen ve fakat bunun nedenlerini analiz edemeyecek kadar bilimsellikten uzak fanatikçe yaklaşımlar, Putin’in ‘kalpleri ve zihinleri’ fethedebilmenin önemini kavrayamadığını göstermişti. Şüphesiz ki, ‘Gelişmiş ve Hipersonik silahlar üretmeye devam edeceğiz tehdidi en korkutucu olanıydı. Putin bu söylemiyle sadece kendi ülkesini değil, dünyayı da Soğuk Savaş tarzı bir silahlanma akımına sürüklemek ister gibi konuşuyordu. Ancak, Putin’in alternatif tarihinde yer almayan gerçek ise, Brejnev döneminde tavan yapan silahlanma yarışını kaldıramayan Sovyet ekonomisinin, durdurulamayan bir çöküş trendine girmiş olduğuydu. Daha da acı olan gerçek ise, Birliğin sonunu hazırlayan bu silahların, Birliğin çöküşünü engelleyemediğiydi. Putin, Sovyetler Birliği’ni o kadar anlayamamış ve/veya yanlış anlamış bir görüntü çizdi ki, SSCB’nin kendini dünyanın geri kalanından izole ederek bir fanusun içine kapattığını bile hatırlayamıyordu. Dış dünyadan SSCB’ye, SSCB’den dış dünyaya herhangi bir geçirgenliğin olmadığını zihni reddediyordu. Buna karşılık, fanusundan çıkmasıyla küreselleşen dünyaya entegre olan Rusya’nın nimetlerinden en fazla kendisinin yararlandığını da bilinçli bir şekilde inkâr ediyordu. Öyle ki, Sovyetler Birliği’nin çift kutuplu bir dünyaya geçiş sürecinde ortaya koyduğu fikri ve ideolojik yol ile Batı’dan ayrışabildiğini hiç aklına getirmiyordu. Zira kendisinin ve ülkesinin yeni bir kutup yaratmak için sunabildiği tek alternatifin ‘baskı, yalan, silah’ üçlemesinden ibaret olması, bu bilinçaltı reddedişin kaynağı olabilir.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını kabullenemeyen ve fakat bunun nedenlerini analiz edemeyecek kadar bilimsellikten uzak fanatikçe yaklaşımlar, Putinin kalpleri ve zihinlerifethedebilmenin önemini kavrayamadığını göstermişti.
Fakat bunlardan hiçbirisi, 2013 yılında Slav kardeşliğini yeniden tesis edebilmek için yola çıkan Putin’in, iki Slav halkın birbirini boğazlamasına sebep olan figür olarak tarihe geçmesi kadar çarpıcı değildir. ‘Rus Şehirlerinin Anası’ olarak kabul edilen ve sayısız kere kutsiyet atfettiği Kiev şehrini bombalaması ve Ukrayna’da akıttığı kanın asırlarca unutulmayacak olması da cabası. Tarihte Rusların ‘post-modern Çarı’ olarak yer alabilme takıntısı nedeniyle açtığı bu anlamsız savaş, belki Putin için sahada kazanım ile bitebilir. Ancak, Putin’in Ukraynalılara küçümseyici ve aşağılayıcı yaklaşımı ve Ukrayna’yı fiilen işgal etmesinin, Rus dünyasından ayrışık ve seçkin bir Ukrayna kimliğinin tesisi sürecinin son halkası olduğunu da belirtmek gerekir. Zira modern tarihin ‘Habil ve Kabil’ine dönüşen Ukraynalılar ve Ruslar arasında asırlar sürecek bir nefretin başladığını söyleyebiliriz. Z – GAMALI HAÇ Putin hızını alamadığı bu ve benzeri argümanlarının sonunda, altında imzası olduğu Minsk Antlaşması’nı tek taraflı ihlâl ettiğini açıkladı. Bu, Rusya ile yapılan hiçbir antlaşmada ‘Ahde Vefa’ (pacta sunt servanda) olamayacağına dair tarihin tekerrüründen ibaretti. Çarşamba sabahı Ukraynalılar, zihinlerinde ‘Gamalı Haç’ çağrışımı yapan ‘Z’ harfi çizili Rus tanklarının ülkelerini 5 farklı bölgeden işgale başladığı şokuyla uyandılar. Ülkenin doğusunda yer alan Donetsk/Luhansk ve Kharkiv, güneyindeki Kırım ve Odessa çevresi, kuzeyinden ise Beyaz Rusya sınırındaki Senkivka bölgesinden işgale girişen Rus zırhlıları, Ukrayna’ya ‘Yıldırım Harekâtı’ (Blietzkrieg) başlattılar. Batı’ya karşı diplomasi, Ukrayna’ya karşı yumuşak güç savaşını kaybeden Putin, elindeki tek ve son silahı olan ‘sert güç’ ile “ya tamam ya devam” dedi. Batı, uzun zamandır ‘beklediği’ Rus işgali karşısında ‘beklenmedik’ derecede hazırlıksız yakalanmış bir izlenim verdi. Putin Rusya’sının iddia ettiği gibi, sadece ‘Ukraynadaki Nazilere’ değil tüm ‘insanlığa’ açılan bu savaşın ilk saatlerini Rusya’yı kınamakla ve kendi aralarında Rusya’ya karşı yaptırım maddelerini tartışmakla geçiren Batı dünyası, işgalin ilk gününde ayrışık bir görüntü verdi. Ancak, anaokulu, hastane, sivillerin yaşadığı evler ve yaşlıların, Rus füzeleri ve ateşi ile hedef alındığı haberlerinin ve görüntülerinin yayılması, Batı dünyasını bir nebze de olsa kendine getirdi.
Dünyanın en geniş topraklara sahip ülkesi olan Rusya için bu savaşın askeri galibiyetle sonlanması bile, ebedi mağlubiyetini örtmeye yetmeyecek.
Bu bağlamda, en ciddi ve sert çıkışların İngiltere’den ve Başbakan Boris Johnson’dan geldiğini belirtmek gerekir. Rusya’nın bu savaşını ‘barbarca’ olarak niteleyen Johnson, ayrıca ‘Rusya’nın, elindeki Ukraynalıların kanını asla temizleyemeyeceğini beyan ederek tavrını koydu. İngiltere Dışişleri Bakanlığı da, yaptığı açıklamada ‘Rus ekonomisi yok edilene kadar mücadelenin devam edeceğini’ duyurdu. Tüm bu hengâmenin ortasında, yüzlerde acı bir tebessüm yaratan mitomanik bir açıklama yapan Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, ülkesinin Ukrayna’yı işgal etmediğini söyledi. Hemen akabinde, Rusya’nın ‘NATOya karşı savaştığı’ beyanatı, Ukrayna gibi ‘küçük görülen bir ülkenin Rusya’nın rakibi olamayacağını iddia eder gibiydi. Daha ziyade, Rusya’nın dünya devletlerinin içinde olduğu kolektif bir örgüte karşı giriştiği kutsal bir savaş izlenimi yaratmaya çalıştı. Lâkin savaşın üçüncü günü ortaya çıkan tablo ve sahadaki gerçekler, bu sefer Kremlin’deki yüzlerde acı bir tebessüm bırakacaktı. Başlangıç amacının şok saldırılarla Ukrayna’nın önemli kentlerini ele geçirmek, ülkeyi felç etmek ve Kiev’e girerek Zelenski hükümetini fiilen devirmek olduğu anlaşılan Rus işgal kuvvetleri, beklemedikleri derece sert bir direnişle karşılaştılar. Yüzlerce tank ve zırhlı araç, onlarca savaş uçağı ve helikopter ve sayısı her dakika artarak 4.000’e ulaşan Rus askeri zayiatları, Ukraynalıların direnişindeki kararlılık hakkında çarpıcı veriler olarak öne çıktı. Savaşın şehirlere sıkışacağı ve gerilla mahiyeti alacağı gerçeği ise, tartışmasız bir şekilde ateş gücü avantajına sahip Rus işgal güçlerinin en büyük handikabı olarak gözüküyor. Ukraynalıların kolektif savunmaya geçmesi ise, uluslaşma süreçlerinin destansı bir direnişle tamamlanacağına dair önemli sinyaller verdi. Dünyanın en geniş topraklara sahip ülkesi olan Rusya için bu savaşın askeri galibiyetle sonlanması bile, ebedi mağlubiyetini örtmeye yetmeyecek. Bir komedyen olduğu için ‘hor görülüp, dalga geçilen Ukrayna Başbakanı Zelenski’nin, ülkesini terk etmek yerine dünyanın en acımasız ordusuna kafa tutan bir lidere dönüşmesi, muhteşem bir ‘oyunculuk’ performansı örneği olarak şimdiden en büyük ‘Oscar’ adayı. Bir oyuncu olarak; Zelenski, Rusya’yı cennet ve cehennem arasındaki ‘Arafa sıkıştırarak, Kremlin’in bu ‘ilahi komedya’sındaki Danteye dönüştü bile.