Dünyadan

Mimar Nevzat Sayın ile Veneto Turu

Abone Ol
Kırmızı Kilise ve sisli Veneto havası, Possagno’daki heykeller ve Scarpa’nın gösterişli mezarları ve elbette köprüye varmak… Loris bize Veneto mutfağının vazgeçilmezi risottoyu da yapmıştı. İnsan hayattan neden daha fazlasını beklesin ki? İnsana dair bütün güzellikleri bünyesinde toplamış ne de bilge bir insandır Nevzat Sayın. Bilmeyenleriniz için söyleyeyim kendisi oldukça başarılı projelere imza atmış bir mimardır. Onunla yıllar evvel Venedik’te gerçekleşen bir mimarlık bienali esnasında tanışmıştık. Nevzat Bey tanıştığımız o geziye üniversitede mimarlık bölümü okuyan öğrencilerin yanı sıra birbirinden kıymetli bir ekiple gelmişti. O güzel insanların bir çoğu ile hala görüşüyoruz. Nevzat bey ile o dönemden gelen tanışıklığımız ve dostluğumuza gelecek olursak, kendisi mimarlığının yanı sıra tutkularının izini de süren bir öğretici ve tembellik yapmaktan hiç hoşlanmayan her anını verimliliğe yönelik olan şeylere adamaya çalışan biri. Kendilerinin rehberliğini yaptığım esnada öğrencilerin görmesi gereken her türlü şehir ayrıntısını görebilecekleri alternatif bir teklifte bulunmuştum; çünkü geleceğin mimarlarına benim de kendimden ve yaşadığım şehir olan Venedik’ten katabileceğim çok daha fazla şey vardı. Bu teklifim herkesten önce Nevzat Sayın’ın kalbini kazanmıştı; ‘böylesi bir fırsatı bulamazsınız’ diyerek neredeyse ekibin büyük bir kısmını da akşam gezisine katılmaya ikna etmeyi başarmıştı. Nevzat Sayın hep en önde, hızlı yürüyen, her yeni ayrıntıya heyecanlanan ve bu heyecanını öğrencilerle paylaşan biri olduğu için ona, o tanışıklıkta çok saygı duymuştum. Sonrasında mimari tutkunu eşim Davide ile tanıştırdım kendisini. Öğrenmeye, sanata, mimariye hayran bu iki entelektüel uzun uzun konuştular. BİZİM MAVİ EVİMİZ VE NEVZAT BEYİN UZAKTAN DOKUNUŞLARI Nevzat beye halen arayışında olduğumuz evimizle ilgili ilk fikir danıştığımda Venedik sokaklarında turluyordu. Fakat aklımızdan geçen doğanın içerisinde, büyük şehrin bütün sıkıntılarından uzakta büyük bahçeli bir ev bulmaktı. O arayışımız sırasında bizimle heyecanlandı ve sonraki bütün süreçlerde de bitmek bilmeyen sorularımıza içtenlikle yanıt verdi. Neredeyse bütün eve hiç gelmeden dokundu ve verdiği tavsiyelerle hayalimizdeki evin bizim olmasına katkı sundu. Evimizin inşaatı sürerken Davide ile hep Nevzat Beyin önerilerini dikkate alarak seçimler yaptık, evde hep onu andık ve sonra hayaller kurduk. Bir gün gelir belki dedik. Hatta o kadar çok istedik ve inandık ki o geldiğinde mahçup olmamak için önerilerini daha bir ciddiye aldık. Derken bu süreç bitti, biz mavi renkli masal evimize yerleştik. Nevzat Bey de o günlerde Venedik bienali için geleceğini bildiren bir mesaj attı.  Kendisine Venedik’te eşlik etmek için sözleştik ve belki bize de gelir evi görürsünüz dediğimizde, elbette memnuniyetle dedi. Önce Venedik’te ardından San Zenone’de kendisini misafir ettik. Evimizi çok sevdi ve halen bitmemiş olan bazı başka şeyler için de çizimler yaptı, tavsiyelerde bulundu. Davide bir gün gelir diye hazırladığı ne kadar döküman, kitap, tarihi bölge varsa her şeyi tek tek gösterdi, hatta ailemizin diğer üyeleri de “ospite celebre” dedikleri misafirimiz için seferber oldu. Herkes için unutulmaz anıların geriye kaldığı harika zaman dilimleri geçirdik Nevzat Sayın ile. GEZİ GÜZERGAHIMIZ Kırmızı Kilise (La Chiesatta Rossa, Santuario Madonna del Monte) : Sabah erken saatlerde sisli Veneto havası ile güne başladık. Öncelikle bizim yaşadığımız San Zenone degli Ezzelini’nin en yüksek tepesindeki Kırmızı Kiliseye çıktık ve orada hem doğanın güzelliği hem de sonbaharın kışa çalan havasının pusuna karıştık. Nevzat Bey Kırmızı kilisenin olduğu yeri çok sevdi ve çok özel bir yer burası dedi. Benim için de hep çok özel oldu burası. Uzun yürüyüşlerimin meditasyon için mola noktası oldu. Ermeni Villası (Villa Marini Albrizzi degli Armeni): San Zenone’de Ermenilere ait oldukça büyük bir bahçesi olan eski bir villa ve kilise bulunmaktadır. Çok çeşitli etkinliklerin yapıldığı bu alanda çeşitli kafe restoran vs de bulunmaktadır. Villa yapı olarak Veneto’nun klasik villalarından, ancak yeterli bütçenin olmamasından dolayı oldukça bakımsız halde kalmış; yine oldukça etkileyici ve kocaman bahçesinde insanı gerçekten etkilemeyi başarıyor. Canova ve Possagno: Ünlü heykeltraş, mimar ve ressam Antonio Canova’nın doğduğu kasaba olan Possagno’da, Nevzat Sayın’ın Panteon hayaleti olarak tanımladığı Tempio’yu ve Canova’nın Carlo Scarpa dokunuşlarıyla sergilenen heykellerini kopyalarının olduğu Gipsoteca ve evini gezmeye gittik. Canova stiliyle, sadeliğiyle, çabasız dokunuşlarıyla büyüklüğünü ortaya koyuyor ve Carlo Scarpa’nın esirlerin sergilenmesi için yaptığı sade dokunuşları iki büyük ustanın sadeliğinin uyumu adeta. Bunu ben değil Nevzat Bey söylüyordu esasında. Bak dedi: Scarpa’nın dokunuşları nası lda belli belirsiz kalmış, hiç rol çalmamış, ama buraya dokunduğunu da bizden gizlememiş. Köşe bucağa tarzının izlerini bırakmış. Üstad ile gezmek insana gerçekten ne de çok şey katıyormuş. Brion mezarları: (La tomba di Brion): Venetolu ünlü ailenin mezar yerleri ünlü mimar Carlo Scarpa’nın belki de geniş geniş çalıştığı ve stilini hiç elini korkak alıştırmadan sergilediği eseri olmuş. Aile üyeleri için oldukça sembolik ve gösterişi elden bırakmayan mezarlar tasarlamakla kalmamış, Japon bahçeleri, müthiş geometrik simetriler, havuzlar, labirentlerle oluşturduğu alanda kendisi için de öyle göz önünde olmayan sade bir mezar yeri almış ki. O kadar benimsemiş ve sevmiş ki eserini oradan kopamamış belki de. Canova’nın heykellerinden rol çalmak istemeyen Scarpa bu alanda tarzını oldukça güçlü bir şekilde sergilemiş. Bir anda kendinizi Japon bahçelerinde bulunuyorsunuz ve mekanın içinde özgürce kayboluyorsunuz. Bu bölgeye yakın bir yerde yaşıyor olmak da bizlerin şansı olsa gerek. Nevzat Bey için hayranı olduğunu söylediği büyük usta Scarpa ile buluşmak çok unutulmazdı. Sanki mekanı çok iyi tanıyor gibiydi ve yüzünün aldığı o memnun hale bizler de çok mutlu olmuştuk. Bassano del Grappa: Sabahki gezimiz üzerine Davide’nin kardeşi Loris bizler için Veneto mutfağının vazgeçilmezi risotto yapmıştı. Mezarlık çok güzel ama aynı zamanda çok da soğuktu. O nedenle sıcacık evimizde güzel yemekler ve güzel bir şarap ile gördüklerimizi değerlendirdik ve sonra da akşam olmadan Bassano del Grappa’nın yolunu tuttuk. Evimize yakın en bilinen Veneto’nun incisi olan bu kasabayı ve kasabanın maniyerist dönemin en ünlü mimarlarından biri olan Andrea Palladio’nun ahşap köprüsünü görmek için yola çıktık. Giderken tepelerden geçerek Veneto’nun güzel evleri arasında misafirimize bir göz ziyafeti yaşatmak istedik ve sonra kasabaya vardık. Partizanların asıldığı ağaçlar, yemyeşil Veneto manzarası, birbirinden geniş meydanlar, gösterişli dükkanlar ve zarif mimarisiyle Bassano misafirimizi çok etkiledi ve elbette köprüye varmak... Nevzat Bey gördüğü güzellikten çok çok etkilendi. Ne de güzeldi o an bizim için, bir insanı mutlu etmek ve o mutlu oluyor diye mutlu olmak... İnsan hayattan neden daha fazlasını beklesin ki? Mutlu et ve mutlu ol... Bassano’nun grappalarının tadına Loris’in ikramlarıyla vardık ve dopdolu bir günü tamamladık. Akşamına bütün bu gördüklerimizi değerlendirmek, resimlerden ve kitaplardan daha da derinlik katmak öğrendiklerimizle hepimize çok iyi geldi. Ertesi gün Nevzat Sayın’ı uğurlayıp eve dönerken Davide, senin şu ne istiyorsan, neyi diline doladıysan o senin gerçekliğin olur söylemin yine doğu çıktı dedi. Bu kadar ay sadece tek bir insanı hayallerine kat ve gelsin, bütün bu imkânsız pandemi sürecine rağmen evinin ilk yatılı misafiri olsun. Normal şartlar altında olmayacağı olduran bir sistemin parçalarıyız esasında. Hayatımıza çektiğimiz her şeyin bizim projemiz olduğunu bilmeden yaşayıp gidiyoruz. Bunu keşfedince ise geriye doğru kullanmayı öğrenmek gerekiyor; çünkü insan ne yazık ki bütün düşüncelerini kotrol edemiyor ve istediğimizi sandığımız her şey esasında o kadar da hayrımıza olmuyor. Benim de geçmişte istediğim için şimdi hayatımda olan ve üstesinden gelmem gereken gerçekliklerim var, ama biliyorum ki su akar yolunu bulur.