Loading...
Milliyetçilik denklemleri
Sosyal medyada yükselen milliyetçilik geleneksel milliyetçiliğe göre daha seküler ve kadınların katılımındaki yükseklikle ilgi çekiyor. Bu dönüşüm sığınmacıların seküler kadınlarda yarattığı baskı ve korkunun politikleşmesinin bir sonucudur.
Sosyal medya tartışmaları, Zafer Partisi’nin yarattığı hareket, Sedat Peker ifşaları, Vatan Partisi’nin bulduğu alan, MHP ve İYİ Parti’nin mecliste iktidar ve muhalefet bloklarını yönlendirebilen varlıkları siyasette milliyetçiliğin gücünün ve etkisinin tekrar konuşulmasına neden oldu.
MHP’den kopan İYİ Parti’nin girdiği ilk seçimde MHP ile birlikte yüzde 10 barajını aşması ile yükselen milliyetçilik dikkatleri çekti. İyi Parti’den ayrılan Ümit Özdağ’ın kurduğu Zafer Partisinin sığınmacı ve göçmen karşıtı vulger söylemleriyle sosyal medyada gördüğü odakların bir defa daha milliyetçilik fenomenine çevrilmesine neden oldu.
Ankara Enstitüsü, Ferhat Kentel ve Hatem Ete imzalı “Türkiye’de Milliyetçilik Algısı” raporunu yayınladı.[1]
Milliyetçilik ile devlet, milliyetçilik ile İslamiyet ilişkisinin de sorulduğu araştırmada “Katılımcıların kendilerini ne kadar milliyetçi gördüklerini 0 ile 10 arasında puanlamalarını istediğimizde Türkiye ortalaması 7.5 çıkmaktadır. Katılımcıların yüzde 48’i milliyetçilikleri- ne 10 puan vererek son derece milliyetçi olduklarını ifade ederken, toplumun sadece yüzde 25’i için milliyetçilik güçlü bir kimlik öğesi haline gelmemiş görünmektedir.” Toplumda genel olarak milliyetçiliğin olarak kabul gördüğünü, toplumun dörtte biri için de toplumun içinde de ayrılan bir kimlik oluşturduğunu söyleyebiliriz.
MİLLİYETÇİLİĞİN SINIRLARINI ÇİZEN DEVLET
2015’ten sonra “Çözüm Süreci”nin sonlanmasının ve önce Sedat Peker ve temsil ettiği zümrenin ardından MHP’nin iktidarla bütünleşmelerinin yarattığı güçlü hegemon söylem milliyetçiliği öne çıkarttı. Meşru siyasetin, muhalefetin alanının daraldığı 15 Temmuz sonrasında iki sene süren olağanüstü hal neticesinde, devletçi ve milliyetçi söylemler meşru alanın sınırlarını belirlediler. Uç, irredentist, revizyonist, absürt söylemler siyasetin normali haline geldi. Mesela Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli Yunanistan’a ait Ege adalarını Türkiye’ye ait gösteren bir harita ile poz verebildi.[2] Daha ilginci Semih Yalçın da bu söylemi sürdürdü ve daha ileriye götürdü.[3] Devlet Bahçeli ve MHP’nin tavrına en sert itiraz da ancak ulusal çıkarlar bağlamında ortaya konabildi. Bahçeli gibilerin söylemlerinin uluslararası camiada Yunanistan tarafından kendi tezlerini desteklemek ve saldırgan bir Türkiye portresi inşaa etmek için kullandığı ifade edildi. Bahçeli’ye savaş karşıtı bir itiraz duyulmadı bile. Bunun yanında milliyetçi eleştirinin sınırlarını görmek açısından Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ın siyaset tercihlerine bakılabilir. Sığınmacı ve göçmen meselesini sol-liberal akademisyenler, gazeteciler ve Avrupa Birliği üzerinden hararetle tartışan Özdağ’ın hükümetteki eleştiri sınırı ancak Süleyman Soylu’ya erişebilirken, sınır güvenliğinden sorumlu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Milli İstihbarat Teşkilatı’na bir eleştiri getiremedi. Libya’da kendisi hakkında fezleke düzenlenmesine yol açmış gelişmelere karşı sessiz kaldı. Yine Libya’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriyeli düzensiz silahlı gruplarla birlikte hareket etmesine karşı bir itirazı da duyulmadı.[4] [5] Görüldüğü gibi milliyetçiliğin söylem düzeyinde de sınırlarını devlet çizmeye devam etti.
Her ne kadar sosyal medyada milliyetçi söylemin görünürlüğü yüksek olsa da alternatiflerinin karşılaştıkları yasal, toplumsal baskılar dikkate alınmalıdır. Ankara Enstitüsü’nün araştırmasının gösterdiği Türk milliyetçiliği toplumun yüzde 20’sine yakınını oluşturan Kürt vatandaşları kapsamaktan uzaktır.
MİLLİYETÇİLİK VE KADINLAR
Sosyal medyada yükselen milliyetçilik geleneksel milliyetçiliğe göre daha seküler olmasıyla ve kadınların katılımındaki yükseklikle ilgi çekiyor. Ankara Enstitüsü’nün araştırmasında “her ne kadar kadınlar ve erkekler arasında en genel hatlarında, milliyetçi ana söylemleri tekrar etmek bakımından çok farklı tutum ve tavırlar araştırmamıza yansımamış olsa da, kadınların en temelde milliyetçiliğin eril söylemi karşısında çok daha net bir mesafe koyduklarını söyleyebiliriz.” şeklinde ifade edilen yaklaşım genel olarak da kabul görür. Ancak gerek son yıllarda toplumda görülen sekülerleşme gerekse de CHP’nin Kürt ve Liberal çevrelere yaptığı açılımın yarattığı antipatinin de katkısıyla yükselen yeni milliyetçilik önceki milliyetçi yapıları aşan bir kadın görünürlüğü sergilemekte. Bu sadece görünürlükten de öte söylem ve eylemlere de yansımakta.[6] MHP “Türkiye’nin Asli Gücü Analar Bacılar Kurultayı” düzenlerken Özdağ’ın geleneksel söylemde takılı kalmayıp partisinin bahçesinde “Kadına Şiddeti Telin Anıtı” açmasının altı çizilmelidir. Bütün bu dönüşümler sığınmacı ve göçmenlerin seküler kadınlarda yarattığı baskı ve korkunun politikleşmesinin birer sonucudur. 2011’de başlayan Suriye içsavaşının Türkiye’de yarattığı sığınmacı baskısının en çok tepkiyi kadına şiddet, taciz videoları üzerinden yaratması da bir tesadüf değildir. Ancak burada da milliyetçiliğe mündemiç ataerkil zihniyet ile modern seküler kadınlar arasında çeşitli çelişkilerin ortaya çıkacağını öngörmek hatalı olmayacaktır.
MİLLİYETÇİLİK VE İSLAM
Milliyetçilik Türkiye’de bir yandan tarihsel olarak seküler fikirlerin ilk taşıyıcısı olmuş olsa da sağ, gelenekselci bir siyaseti temsil etti. “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” söylemi MHP çizgisinin amentüsünü oluşturdu. Ancak sosyal medyada neşet eden Türkiye’nin dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesi olmasından hareketle gelişen milliyetçi tepkinin ardında bu sığınmacı, kaçak göçmen kitlesinin Türkiye’ye göre daha dindar ve daha geleneksel hatta yobaz denilen coğrafyalardan gelmesi de bulunmaktadır. Ancak Özdağ dahil Türkiye’nin seküler, milliyetçi bir siyaset eliti yoktur. Türk sağ siyaset eliti dini bir tedrisatın içinden süzülüp gelmiştir. Zafer Partisinin bu bağlamda elitleri ile tabanı arasında da potansiyel bir çelişki zamanla ortaya çıkabilir.
SONUÇ
Milliyetçilik ve milliyetçiler birer Türkiye gerçeği. Global kurumların başarısız kaldığı, küresel umutların solduğu günümüzde, milliyetçilik küresel bir trend. Bu hissiyatın siyaseten açığa çıkması da sağlıklı bir durum ancak Türkiye’de tüm fikirlerin eşit olarak tartışıldığı bir politik zemin olmaması ülkemizi sorunlar yaşanmasına gebe kılıyor. Öyle ya da böyle sığınmacılara karşı gelişen tepkilerin de politik sahaya kayması nispeten sağlıklı bir durum. Ancak bütün bunların Türk siyasetinin 200 senelik ana eksenini değiştirmesini de beklemek gerçekçi olmayacaktır.
---
[1] https://ankaraenstitusu.org/turkiyede-milliyetcilik-algisi-1/
[2] https://halktv.com.tr/gundem/bahcelinin-haritasi-diplomatik-kriz-cikardi-683913h
[3] https://twitter.com/E_SemihYalcin/status/1546816033620631553
[4] https://turkish.aawsat.com/home/article/2142956/erdo%C4%9Fan-ilk-kez-libyada-suriyeli-sava%C5%9F%C3%A7%C4%B1lar%C4%B1n-oldu%C4%9Funu-a%C3%A7%C4%B1klad%C4%B1
[5] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-51068160
[6] https://zaferpartisi.org.tr/zafer-partisi-genel-baskani-ozdag-kadina-siddeti-telin-anitini-acti/