Milli İrade’ye sahip çıkma sorumluluğu

Abone Ol
Saraçhane’de düzenlenen mitingin sloganının Millet İradesine Sahip Çıkıyor” olması tesadüf olmasa gerek. Milli İrade’nin 14 Aralık 2022 itibariyle koruyuculuğu ve savunuculuğu Altılı Masa’ya yani muhalefete geçmiş durumdadır. Nihai hedef sandıktan milli iradenin temsilciliğini de alarak çıkmaktır.

Loading...

Milli İrade, milletin herhangi bir baskıya ve dayatmaya maruz kalmadan düşüncelerini özgürce beyan etmesidir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, ulusların temel hak ve özgürlüklerinden mahrum kalmadan kendi kendini yönetmesinin adıdır. Düşünce ve inanç özgürlüğü gibi temel haklar milli iradenin gerçekleşmesinin ön koşullarıdır. Tarihsel olarak Türkiye’de çevreyi temsil iddiasındaki sağ siyasetin sahiplendiği ve dayandığı milli iradenin savunuculuğu ve koruyuculuğu merkezin seçkinciliğini temsil ettiği iddia edilen CHP’nin de içinde bulunduğu Altılı Masa’nın uhdesine geçmiş görünmektedir. MERKEZ-ÇEVRE İKİLİĞİNE KISA BAKIŞ Merkez-Çevre ikiliği Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne devam eden tarihsel süreçte siyasal hayatı biçimlendiren toplumsal/siyasal bölünmeleri açıklamada kullanılan anahtar çerçevelerden biridir[1]. Batı toplumları örneğinde konuyu inceleyen Shils’e göre, merkezin değerleri toplumun diğer kesimlerine devlet tarafından merkezin seçkinleri eliyle yayılmaya çalışılır. Batı örneğinde bütünleşmiş bir ekonomik sistemin varlığı, kentleşmenin ve eğitim imkanlarının toplumun geniş kesimlerine yayılması ve toplumsal gruplar arasındaki temas noktalarının artması merkezin değerler sisteminin çevre tarafından daha kolay benimsenmesini sağlar. Şerif Mardin’e göre Osmanlı’nın klasik döneminde merkezi değerler sisteminde hâkim olan İslamiyet, modernleşme süreciyle yerini pozitivizmin etkisi altındaki bürokratik zihniyete bırakmıştır. Osmanlıya yabancı olmayan bürokratik zihniyetin ve bürokrasinin giderek güçlenmesi ve devamında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte merkezin aktörlerindeki dönüşüm Cumhuriyet tarihi boyunca merkez-çevre arasındaki değer çatışmalarının ve siyasal bölünmelerin temelini oluşturmuştu. 1920’deki Birinci Meclis’te Birinci Grup merkezin, İkinci Grup ise çevrenin temsilciliğini üstlenen gruplardı. İkinci grup hür teşebbüse dokunulmaması, hükümetlerin milletin iradesini yansıtması, asker ve jandarmanın denetim altına alınması, okullarda dini eğitim verilmesi ve içki satışının yasaklanması gibi görüşleri savunuyorlardı. Politik aktörler açısından bakıldığında Merkezi temsil eden devletçi-seçkinci ve askeri-bürokratik elitlere karşı çevreyi temsil edenler kırsal ve taşralı yerel eşraf, tüccar ve dini gruplardı. Bu ayrımda milli iradeyi sahiplenen genelde çevrenin temsilcileri olan aktörlerdi.
1950-1954 ve 1957 seçimlerinde DP’nin elde ettiği başarıda çevrenin kültürel kimliğine içkin olan İslamiyet ile kırsal değerleri bütünleştirmeyi başarması etkili olmuştu. 2002 seçimleri ile DP’ye göre daha fazla dini değerlere yaslanmış olan AKP vasıtasıyla geleneksel çevrenin merkeze yerleşme süreci başlamıştı.
DP’DEN AKP’YE ÇEVRENİN MERKEZE SİRAYETİ Cumhuriyetin birinci yüzyılına baktığımızda Çevre büyük ölçüde siyasal yelpazenin sağında yer alan partiler tarafından temsil edilmekteydi. Bu partilerin kullandığı temel argümanlardan biri Demokrat Parti’nin (DP) kullandığı “Yeter, Söz Milletindir” sloganında cisimleşen milli irade kavramıydı. Sağ söylemin temsilcisi olan DP’den Adalet Partisi’ne, Refah Partisi’nden AKP’ye uzanan çizginin siyasal söyleminin belirleyici unsurlarından biridir milli irade. 1950-1954 ve 1957 seçimlerinde DP’nin elde ettiği başarıda çevrenin kültürel kimliğine içkin olan İslamiyet ile kırsal değerleri bütünleştirmeyi başarması etkili olmuştu.  2002 seçimleri ile DP’ye göre daha fazla dini değerlere yaslanmış olan AKP vasıtasıyla geleneksel çevrenin merkeze yerleşme süreci başlamıştı. MİLLİ İRADE TEMSİLCİLİĞİNDEN MİLLİ İRADE KARŞITLIĞINA DP ile AKP dönemine milli irade bağlamında getirilebilecek en önemli eleştiri her iki partinin de merkezde kendisini güçlendirmesinin ardından kendini iktidara taşıyan milli iradeyi arka plana atmaları olmuştu. Kuşkusuz bu süreçleri merkeze taşınan çevrenin kendi içindeki çatışmalar bağlamında daha farklı okumak mümkündür. Milli irade kavramıyla olan bağımızı koparmadan bir değerlendirme yapmak gerekirse DP’nin 1957 seçimlerinden ekonomik durgunluk, zamlar, işsizlik gibi sorunların çözülememesinden sonra rakiplerine karşı takındığı düşmanca ve husumet güden tavırlar milli irade karşıtlığına kolayca evrilmişti. DP’nin bu tavrıyla, AKP de 2010’daki anayasa referandumundan sonra takındığı tavır arasında benzerlik bulunmaktadır. 2015 Haziran seçimlerinin iptal edilmesi, Mart 2019’daki İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimlerinin iptali sandıktan çıkan milli iradeye sahip çıkmayla ilgili zaafiyetin göstergeleri olarak kabul edilebilir.
Altılı Masa’nın bugüne dek adaydan çok ilkeler ve süreçler üzerinde durması bu açıdan çok önemlidir. Muhalefetin birleşmiş olması, güçlerini birleştirmiş olması bu açıdan çok önemlidir. Amaç bir kişiyi bulmak değil, hepimizi demokratik sisteme geri döndürecek yolu bulmaktır.
MİLLİ İRADE’NİN YENİ SAHİBİ Cumhuriyetin ikinci yüzyılına geçişi sembolize eden 2023 seçimlerine gidilen yolda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında mahkemenin vermiş olduğu, İmamoğlu’nun siyasi yasakla karşı karşıya kalmasına yol açabilecek karar sonrasında Saraçhane’de düzenlenen mitingin sloganının “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” olması tesadüf olmasa gerek. Milli İrade’nin 14 Aralık 2022 itibariyle koruyuculuğu ve savunuculuğu Altılı Masa’ya yani muhalefete geçmiş durumdadır. Nihai hedef sandıktan milli iradenin temsilciliğini de alarak çıkmaktır. Merkezin kendisine sunduğu imkanların zenginliği ile halkın içinde bulunduğu derin yoksulluğun çelişkisi kuşkusuz muhalefeti iktidara taşıyacak önemli koşullardan biri olacaktır. Seçim sürecinde ekonomik sorunlar ve değişim ihtiyacı belirleyici olacaktır. Uzunca bir süredir iktidar kanadı muhalefeti adayın kim olacağı konusunda zorlamaya çalışsa da asıl soru adayın kim olacağı değildir. Potansiyel olarak Altılı Masa’yı oluşturan tüm liderler aday olabilir. Asıl soru “kendi güvenliğimizi ve hayat standardımızı” nasıl bir yönetim anlayışına emanet edebileceğimiz sorusudur. Altılı Masa’nın bugüne dek adaydan çok ilkeler ve süreçler üzerinde durması bu açıdan çok önemlidir. Muhalefetin birleşmiş olması, güçlerini birleştirmiş olması bu açıdan çok önemlidir. Amaç bir kişiyi bulmak değil, hepimizi demokratik sisteme geri döndürecek yolu bulmaktır. Bu süreçte izlenebilecek strateji; kazanmak için gereken oy oranına en kolay erişilebilecek yolu belirlemektir. Kararlılıkla uygulanacak strateji sandıkta başarıyı getirecektir. [1] Edward Shils tarafından ortaya konulmuş olan Merkez/Çevre ikiliği veya ilişkileri Şerif Mardin tarafından Türkiye siyasetini açıklayabilecek kavramsal bir çerçeve olarak uyarlanmıştır. Her toplumun bir merkezi olduğunu ileri süren Shils’e göre bu merkez aynı zamanda toplumu yöneten semboller, değerler ve inançların da merkezidir. Merkezin değerlerinin en büyük taşıyıcısı ise devlettir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Edward Shils, “Merkez ve Çevre”, Çev.Yusuf Ziya Çelikkaya, Türkiye Günlüğü, Sayı:70, 2002, s.86-96 ve Şerif Mardin, “Türk Siyasasını Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez-Çevre İlişkileri”, Der. M.Türköne, T.Önder, Türkiyede Din ve Siyaset (Makaleler 3), İletişim Yayınları, 11.Baskı, İstanbul, 2003, s.35-77.