Miting hem halkın o çok haklı öfkesini meşru biçimde yönlendiren ve olası provokasyonların önüne geçen hem de daha fazla insana kucak açan ve kendilerini ifade etmelerine olanak veren bir karardı.
Öncelikle merhaba… PolitikYol’daki ilk yazım bu. Bu yazı iki bakımdan önemli bir güne denk geldi: CHP’nin organize ettiği 4 Aralık Mersin Mitinginin ve 5 Aralık kadınların Seçme ve Seçilme Hakkını kazandığı günün ertesi.
İlki hakkında organizasyonun içinde olan bir “görevli” olarak yazma sorumluluğunu üzerimde hissettiğimi belirtmem lazım. İkincisi yıllardır kendime görev edindiğim bir mücadele, daima yazdım yazacağım, elbet son sözü oradan söyleyerek yazıyı sonlandıracağım.
4 Aralık Mersin Mitingi, döviz kurunun 12 TL’yi vurduğu ve halkın isyanla sokağa döküldüğü bir zamanda, CHP’nin olağanüstü toplanarak aldığı bir karardı. İsabetliydi, zira açlıkla boğuşan ve kaybedecek pek bir şeyi kalmadığını düşünen insanların sokağa dökülmesi her ne kadar önemli bir tepki ise de fazlasıyla paniklemiş olan iktidarın kötüye kullanabileceği bir refleksti aynı zamanda. Biliyorsunuz, o süreçte iki türlü yorum yapıldı: Bir kısım, “sokak tehlikeli, iktidar bunu kullanır, OHAL falan ilan edilir, gidişleri hayal olur maazallah” dedi. Diğer kısım, “bırakın bunları kardeşim, halkı engelleyip durmayın, esas tepki böyle olur, bırakınız çıksınlar” dedi. Bana sorarsanız ikisi de dikkate değer görüşler.
“Miting keşke diğer muhalefet partileriyle bir arada yapılsa/yapılsaydı” diyen çok fazla insan oldu. Kesinlikle hak verilir bir talep veya serzeniş bu.
İşte CHP’nin miting kararını bu noktada değerli buluyorum. Hem halkın o çok haklı öfkesini meşru biçimde yönlendiren ve olası provokasyonların önüne geçen hem de daha fazla insana kucak açan ve kendilerini ifade etmelerine olanak veren bir karar.
Tabi bu noktada, “keşke diğer muhalefet partileriyle bir arada yapılsa/yapılsaydı” diyen çok fazla insan oldu. Kesinlikle hak verilir bir talep veya serzeniş bu. Fakat sanıyorum ki, hızlı bir karar ancak bu şekilde çıkabilirdi o gün. Diğer muhalefet partileriyle görüşüp ortak miting yapma kararı halen alınabilir. Hatta alınsa ne güzel olur.
Diğer yandan, her partinin kendine özel bir ‘ülkeyi ayağa kaldırma politikası ve söylemi’ var. Bu politika ve söylemleri ortak bir çatı altında birleştirmek de kolay iş değil. Dolayısıyla anlaşılabilir. Fakat bu yapılabilirse faydası şu olur; insanlara “muhalefet partilerinin ittifakı iktidar olduğu zaman ülkeyi gayet güzel yönetebilecekler” güveni ve izlenimi verilmiş olur. Bu bakımdan bu talep üzerine düşünmekte fayda var.
Bu noktaların yanı sıra, elbette devamı gelecek olan bu mitinglerin esas amacı; bir an evvel tabandan erken seçim çağrısı yaratmak ve ülkeyi bu berbat gidişattan kurtarmak. Bu sebeple “Milletin Sesi” adı verildi bu mitinglere. Bir çeşit halkla dertleşme, isyanı ve öfkeyi paylaşma, tabandan tepeye talepleri iletme. Haklı, meşru ve demokratik.
PEKİ, MİTİNG NASILDI, NASIL BİR ETKİ UYANDIRDI?
İçeriden şahit olan biri olarak söyleyebilirim ki, miting hazırlıkları oldukça yoğun ve koşuşturmaca doluydu. Bu tanıklık sırasında, seçim zamanında yaşadığımız heyecanı yaşadık, hissettik. Bölge halkının hem serzenişlerini dinledik hem de bıçağın kemiğe ne derece dayandığını tekrar tekrar yakından gördük. Dolayısıyla, şahsi konuşacak olursam “Acaba alan dolar mı?” kaygısının zerresi dahi yoktu içimde. Bilakis, Mersin’de büyümüş ve Mersin’i bilen biri olarak “O alana sığmayacağız” deyip durdum çevredekilere. Öyle de oldu. Sığmadık.
Mitingin başlamasına yarım saat kala alan dolmuştu, miting başladıktan yarım saat sonra hemen hemen bir mahalle tüm sokaklarıyla insandan ibaretti. Bir ara alan dolduğu için geçişler kapanmıştı ve insanlar “Açın geçişleri!” diye bağırmaya başladılar. Elbette bu, coşkudan ve heyecandan kaynaklı iyicil bir bağırış çağırıştı. Öyle ki tüylerim diken diken bir şekilde ve hatta gülümseyerek polislere “Açın lütfen, fiziksel olarak giremeyeceklerini gerekirse kendileri görsünler, kapatamayız” dediğimi hatırlıyorum.
Neticede, o en fazla insanın olduğu ve manzarayı dronlarla takip ettiğimiz anlarda yaklaşık 120-130 bin kişinin alanda olduğu tespitini yapmıştık bile.
Gelin görün ki, algıyla ülke yönetmeye alışık Cumhurbaşkanı çıktı “Yeterince kalabalık toplayamadı” dedi. Yerel seçimlerden beri iktidarı kaybetme paniğiyle “algı” yöntemini “gözle görüleni inkâr etme” noktasına getirmiş olan iktidarın, kendi kendini gülünç durumlara düşürme konusunda eline su dökülmez olduğu bir gerçek artık. Ne yazık ki yine öyle oldu. Bir ülkenin yurttaşları, kendi gözüyle gördüğünün aksini ispat etmeye çalışan bir Cumhurbaşkanına niçin ve nasıl güvensin?
Şimdi artık muhalefet kendini ifade etmeye başladı ve iktidarın algı yönetimi öyle bir şekilde sündürüldü ve insanlar artık o kadar inanmıyor ki -rahatlıkla “yalan” olarak ifade edilebilecek- bu söylemler şeytanlaştırmayı geçti.
Aynı şekilde, habercilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan A Haber, mitinge ilişkin “Mersin’de Kemal Kılıçdaroğlu’na soğuk duş! Demirtaş’ın talimatıyla başlatılan miting hayal kırıklığından öteye gidemedi” şeklinde kendi kendini eyleyen spotlar attı. Oysa o sırada Kemal Bey, sahnede, tablodan gayet memnun gülümseyerek ceketini çıkarıyordu. Bu harekete “taklit gibi oldu iticiydi” deyip eleştirenler de oldu ama bana sorarsanız Mersin gibi kış mevsiminin pek yaşanmadığı bir yerde heyecandan ve tablonun güzelliğinden hararet basmıştı ve o ceket tamamen spontan olarak çıktı.
Ben artık şöyle düşünüyorum; Cumhurbaşkanı da yandaş medyası da eskiden gerçek dışı söylemleri yani algıyı, iktidarı elinde tutmaktan öte muhalefeti şeytanlaştırmak amacıyla kullanırdı. Şimdi artık muhalefet kendini ifade etmeye başladı ve dediğimiz gibi algı yöntemi öyle sündü, esnedi, virane oldu ve insanlar artık o kadar inanmıyor ki, şeytanlaştırmaktan başka bir şeye dönüştü -rahatlıkla “yalan” olarak ifade edilebilecek- bu söylemler. Bunun sebebiyse şu; kendi gerçekliklerine olan ihtiyaçları. Yani, diyelim ki bir evde koyu Erdoğan hayranları var. Evde sürekli A Haber izleniyor. Ülkenin ahvâli üzerine düşünmek bir yana “acaba başka kanallarda ne var?” diye bakılmıyor bile.
Sayın Kılıçdaroğlu son grup toplantısında ekonomiyi toparlamak için iktidarın yapması gereken 5 somut öneriyi açık yüreklilikle dile getirdi ve hatta yaparsanız ben de size yardım edeceğim, dedi. Fakat bunu çok az insan duydu.
İşte iktidar ve avanesi için bu ortamların ve kişilerin dünyasını korumak amacı hâsıl oldu diye düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı öyle gerçek dışı bir söylemde bulunmaz, A Haber 21.500 kişi gibi uyduruk mu uyduruk bir rakam ortaya atmazsa olacakları bir düşünün. O kemik kitleye tutunacak bir dal vermek durumunda hissediyorlar kendilerini. 21.500 denildiğinde, yalnızca buna inanmak istediği için inanan insanlar var. Dolayısıyla bu yalanlar artık iktidar için adeta bir çaresizlik, adeta bir görev.
Elbette, bu durum muhalefeti rahatlatmamalı. Tempoyu diri tutarak çalışmalara devam edilmeli. İnsanlar “Ülkeyi nasıl ayağa kaldıracaksınız?” Sorusuna her an her başlıkta cevap arıyor, çözüm duymak istiyor. Dolayısıyla, yapılacaklar daha da somutlaştırılmalı, detaylandırılmalı ve sık sık tekrarlanmalı. Kesinlikle hiçbir somut öneri havaya karışmıyor, hepsinin ciddi şekilde geri dönüşü var. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu son grup toplantısında ekonomiyi toparlamak için iktidarın yapması gereken 5 somut öneriyi açık yüreklilikle dile getirdi ve hatta yerine getirirseniz ben de size yardım edeceğim, dedi. Fakat bunu çok az insan duydu. İşte bu önerilerin sürekli tekrarlanması ve hatta partililerin gerekirse bu konuda bizatihi görevlendirilmesi önem taşıyor.
Bizim artık bu hakkı kazanmamızı kutlamanın ötesine geçmemiz gerekiyor. Artık eşitliği sokakta hissetmemiz gerekiyor. Artık toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı şiddeti en aza indirgeyebilmemiz gerekiyor.
Sözün kısası, geri dönüşlere bakılırsa, Mersin Mitingi insanlara umut aşıladı. Bunun daha da büyümesi mümkün. Erken seçime gidene kadar Milletin Sesi’ne aracı olmaya sesi yükselterek devam edilmeli. “Peki iktidar erken seçime gider mi” sorusu, detaylı cevaplandırılması gereken ayrı bir soru, o da bir başka yazıya kalsın.
Kapatırken, 5 Aralık Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı’nı kazanmasına ilişkin şunu söylemek isterim: Bizim artık bu hakkı kazanmamızı kutlamanın ötesine geçmemiz gerekiyor. Artık eşitliği sokakta hissetmemiz gerekiyor. Artık toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı şiddeti en aza indirgeyebilmemiz gerekiyor.
Tüm bunların olması için de karar verici mekanizmalarda kadınların eşit oranda bulunması lazım. TBMM’de halen kadınların oranı %17. Ruanda’da %61. İsveç kendini “Feminist Hükümet” olarak adlandırıyor. Bu hedeflere dahi yaklaşamıyoruz. CHP, %50 kota-fermuar önerisi verdi. Öneri reddedildi. Fakat uygulamada bunun önünde bir engel yok.
Uygulamada her kurum ne yapabiliyorsa yapmalı eşit temsil için. “Ama kadın yok ki” demesin kimse; kadın var, geçit yok.
Uygulamada her kurum ne yapabiliyorsa yapmalı eşit temsil için. “Ama kadın yok ki” demesin kimse; kadın var, geçit yok. Siyasette bir yere gelebilmeyi umut dahi edemiyor kadınlar. O yüzden siyasete girmiyorlar bile. Eşit temsil için; önce o yol açılmalı, ondan sonra kadınlar gelir. Hiç şüpheniz olmasın. Tez vakitte eşit günlere…