Gelişmiş demokratik kültürde siyasetçiye minnet duyulmaz, önünde el-pençe divan durulmaz. Siyasetçi halka lütfetmez, hizmet eder. Yaptıkları bir lütuf değil, zorunlu görevidir. ‘‘Çalışmak’’ seçilen siyasetçilerin ve hükümetin mecburi işidir! Seçilme nedeni odur. Geçen hafta Milletvekillerine Açık Mektup başlığıyla bir yazı yazmıştım. Olumlu geri dönüşler aldım. Bu hafta bir açık mektup daha yazmaya karar verdim. Bu sefer bu mektup sana, bana, size, bize, yani hepimize! Kendisine vekil seçecek milletin kendisine... 14 Mayıs günü önümüze sandık gelecek ve bizleri temsil etmesi için 600 yeni milletvekili seçeceğiz. Türkiye’de seçimlere katılım oranı Dünya ortalamasının üzerinde. Bu demokratik bilincin gelişmesi adına millet olarak övünmemiz gereken güzel bir özelliğimiz. Ancak bir sorunumuz var. Daha doğrusu eksik yaptığımız bir kısım var. Millet olarak seçimlere yüksek oranda katılıyoruz ama sonrasını boşluyoruz. Halk arasında ‘‘Türk gibi başla, Alman gibi devam et, İngiliz gibi bitir.’’ diye bir söz vardır. Güçlü, istekli ve iyi başladığımız işlerin sonunu getiremediğimizi belirtmek için kullanılır. Deyim yerindeyse demokratik haklarımıza sahip çıkma konusunda aynen böyle davranıyoruz. Demokrasi ve seçimler hakkında bilmemiz gereken en önemli detay demokrasinin seçmekten ibaret olmadığıdır. Sandık demokrasinin başlangıcıdır; sonu değil. Bir başka deyişle demokrasi sadece sandıktan ve oy atmaktan ibaret değildir. Halkın esas görevi seçim yaptığında bitmez, aksine seçimlerden sonra artarak devam eder. Bu görev en basit tanımıyla seçtiği kişilerden ‘‘hesap sorma ve hep daha iyisini talep etme’’ görevidir. Demokratik bilinci gelişmiş bir birey (ve halk) bir milletvekili, bir bakan gördüğünde ondan hesap sormasını, amiyane tabirle gerekirse ‘‘yakasına yapışmasını’’ bilmelidir. Çünkü seçilen vekillerin ve görev yapan yürütme erkinin tek ve en önemli görevi halkına hizmet etmektir! Gelişmiş demokratik kültürde siyasetçiye minnet duyulmaz, önünde el-pençe divan durulmaz. Siyasetçi halka lütfetmez, hizmet eder. Yaptıkları bir lütuf değil, zorunlu görevidir. ‘‘Çalışmak’’ seçilen siyasetçilerin ve hükümetin mecburi işidir! Seçilme nedeni odur.
Değiştirmek demokrasinin halka verdiği en önemli güçtür. Daha açık yazayım; siyasetçinin yaptığı hizmetlerin diyeti olmaz! ‘‘20 sene önce yol yaptı’’ diyerek 20 yıl sonra oy veremezsiniz. Halk siyasetçiye borçlu değildir!
İşini düzgün yapan, halka hizmet eden siyasetçiler varsa, halka o kişilere görevini iyi yaptığı için teşekkür eder ancak bu teşekkür duygusal bir bağa neden olmaz, olmamalıdır. Bilinçli bir halk teşekkürden hemen sonra o siyasetçiden daha iyisini ve daha fazlasını talep eden halktır. Hep daha fazlasını ve daha iyisini talep etmek halkın en doğal demokratik hakkıdır. Demokraside ‘‘şükür etmek, tatminkâr olmak, sabretmek’’ gibi kavramlara yer yoktur. Şükür Allah’a yapılır, seçtiğiniz siyasetçiye şükür olmaz! Demokrasi bilinci gelişmiş bir birey daha önce oy verdiği, desteklediği bir siyasetçinin artık eskisi kadar iyi olmadığını, ülkeyi kötü yönetmeye başladığını görürse onu değiştirir. Değiştirmek demokrasinin halka verdiği en önemli güçtür. Daha açık yazayım; siyasetçinin yaptığı hizmetlerin diyeti olmaz! ‘‘20 sene önce yol yaptı’’ diyerek 20 yıl sonra oy veremezsiniz. Halk siyasetçiye borçlu değildir! Halk siyasetçiye kefaretini onu seçtiği ilk seçimlerde peşinen ödemiş olur.

Demokratik hak dinamiktir, demokratik bilinç halkın mevcut menfaatine faydası olmayan herkesin değişmesi üzerine kurulmuştur. Bu anlamda vatandaşın seçme özgürlüğüne kimse ipotek koyamaz. Tam ve güçlü bir demokrasi için halkın bu demokratik olgunluğa erişmiş olması bir ön koşuldur. Demokratik olgunluğa ve bilince ise somut ve soyut analizleri yapabilen, sebep-sonuç ilişkisi kurabilen, kendi iradesini başkasına teslim etmeyen, sorgulayan, kolayca manipüle edilemeyen; dini, örfi ve milli duygularının siyaset sahnesinde istismar edilmesine izin vermeyen kişiler erişebilir.

Bu bilincin bir tenasülü olarak, milletin diğer bir önemli vazifesi de verdiği vergilerin nereye harcandığını sorgulamasıdır. Seçimleri kazanan siyasal erk milletten aldığı vergileri keyfine göre harcamaya başlarsa halkın buna itiraz etmesi hakkıdır. ‘‘Benim partim, benim siyasi liderim ne yapıyorsa doğdurur’’ bakış açısı gelişmiş demokratik kültürlere sahip bireylerde ve toplumlarda olmaz. Devleti yönetenlerin yaptığı her türlü israf ve lüks harcama aslında vatandaş için harcanabilecek kaynakların çarçur edilmesidir. Gerçek bir demokraside en büyük ‘‘itibar’’ devleti yönetenlerin şan-şöhreti değil, vatandaşların refah ve mutluluk seviyesidir.

Tüm bunlara ek olarak vatandaşın düşünce ve ifade özgürlüğüne, din ve vicdan özgürlüğüne, basın ve haberleşme özgürlüğüne, bilim ve sanat özgürlüğüne her zaman sahip çıkması, bu doğal hakları aktif olarak kollaması ve koruması gerekir. Bu temel hakları engelleyen seçilmiş siyasetçiler olursa, halkın esas patronun kim olduğunu siyasetçilere hatırlatması gerekir. Çünkü seçilenlerin görevi devleti yönetmektir, onları seçen insanların, yani halkın yaşantısını, beğenilerini, tercihlerini yönetmek değildir.

Bu bilince erişmeden gerçek anlamda gelişmiş ve kalkınmış bir ülke olabileceğimizi sanmıyorum.

Yeni dönemde daha bilinçli ve aktif vatandaşlar olmamız dileğiyle…