Millet İttifakı halkı protestolara çağırmak ya da sokak eylemlerini kategorik olarak reddetmek yerine özellikle yerel ölçekte kalan eylemleri, HES’lere, kentsel dönüşüm projelerine yönelik tepkileri geniş kamuoyuyla paylaşmalıdır.Fakat Erdoğan'ın çatışma körükleyeci siyasetine karşı itidalli davranan muhalefet partilerinin toplumsal tepkileri pasifize edecek ve oy kullanmak dışındaki siyasi hakları ortadan kaldıracak bir çizgiye savrulmaktan da kaçınmaları gerekiyor. Millet İttifakı'nı oluşturan partiler içinden bu konuda en serinkanlı değerlendirme "kimsenin sokağa çıkın diye bir çağrısı yok ama sokağa da çıkar insanlarımız. Anayasaca teminat altına alınmış temel hak ve hürriyetlerini kullanmak için birilerinden izin alacak değiller" ifadesini kullanan DP Genel Başkanı Gültekin Uysal tarafından yapıldı. TOPLUMSAL MUHALEFETİN ÖNÜNE GEÇMEK Sokağa çıkmak anayasal bir haktır ve seçimlerin adil koşullarda yapılması açısından bile büyük önem taşır. Önümüzdeki dönemde iktidarın seçim sonuçlarını etkilemek için yapacağı hukuk dışı müdahalelerin ve vatandaşların seçme ve seçilme haklarına getirilebilecek kısıtlamaların önünü kesmek için de muhalefetin protesto kanallarını açık tutması gerekiyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun muhalif çevreleri harekete geçiren Adalet Yürüyüşü tam da böyle bir haksızlığa verilen demokratik tepki olarak ortaya çıkmamış mıydı? Öte yandan, sosyal hareketlerin sadece siyasi partiler tarafından başlatıldığı yanılgısına da düşmemeliyiz. Cumhuriyet tarihinin en önemli kitlesel eylemi olan Gezi protestoları herhangi bir muhalefet partisi tarafından başlatılmadı. Özellikle AKP'nin otoriter politikalarına karşı en güçlü tepkiyi gösteren kadın hareketi herhangi bir siyasi partiyle ilişkisi olduğu için değil, kendi siyasi gündemini eyleme geçirdiği için ayakta kaldı. Sokak hareketlerinin rejim tarafından baskılandığı son birkaç sene içinde bile Türkiye'nin farklı bölgelerinde yüzbinlerce eylemci çok farklı siyasi taleplerle sokağa döküldü ve iktidarın eylemlerini protesto etti. Çevre katliamlarına karşı eylemler, avukatların çoklu baro sistemine yönelik tepkileri, maden işçilerinin katıldığı protesto yürüyüşleri, doktorların ve sendikalı işçilerin iş bırakma eylemleri, kadın hareketinin mücadelesi ve son olarak Boğaziçi protestoları toplumsal tepkinin açığa çıktığı bazı örnekler. MİLLET İTTIFAKI NE YAPABİLİR? Muhalefet partilerinin sokak eylemlerini kategorik olarak reddetmek yerine sivil toplum içinden yükselen taleplerden doğan bu tarz eylemler karşısında nasıl pozisyon alacaklarını düşünmeleri gerekiyor. Türkiye gibi seçimli otoriter rejimle idare edilen bir ülkede muhalif görüşlerin kamuoyu önünde seslendirilmesi ve yayılması sık karşılaşılan bir durum değil. Bu nedenle muhalefet partileri toplum nezdinde karşılığı olan protestoları bastırmak veya pasifize etmek yerine toplumsal talepleri siyaset gündemine taşımaya odaklanmalı. Özellikle yerel ölçekte kalan eylemlere muhalif siyasetçilerin katılımı toplumsal taleplerin daha geniş bir kamuoyuyla paylaşılmasına ve iktidar tarafından da ciddiye alınmasına yol açabilir. HES inşaatlarına, kentsel dönüşüm projelerine, yeşil alanların imara açılmasına ve maden çıkarmak için doğa alanlarının yok edilmesine karşı gerçekleşen eylemlerin iktidar tarafından kutuplaştırma siyasetine malzeme yapılması güncel siyaset meselelerine nazaran daha zor olacaktır. Bu noktada eylemcilerin siyasi partilerin örgütleri içinde siyaset yapma imkanlarının arttırılması muhalefet partilerine tabanlarını genişletme ve yeni seçmen gruplarına ulaşma fırsatı da sağlayacaktır. Türkiye siyasetinde zor bir dönemden geçiyoruz. Uzun süredir devam eden ekonomik buhran etkisini arttırıyor. 2022 senesinde hayat pahalılığı ve işsizlik oranlarının daha fazla yükselmesi toplumda ciddi oranda fakirleşmenin önünü açacak. Bu iktisadi gelişmelerin hem muhalif çevrelerde hem de iktidar tabanında tepki yaratması ve kırılmalara yol açması kimseyi şaşırtmamalı. Özellikle ekonomik krizi dindirmek konusunda başarısız olan iktidar toplumda biriken bu öfkeye ket vurmaya, kendisine yöneltilen eleştirilerin sınırlarını daraltmaya ve sorunların kaynağını muhalefete atfetmeye çalışıyor. İşte böyle bir tablo karşısında Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin iktidar karşısında itidalli davranmanın yanında doğru stratejik hamleler de atabilmesi gerekiyor. İktidar değişikliğine giden yolda muhalefetin sokağa da sandığa da ihtiyacı var. Önemli olan bu siyasi yöntemleri nerede, ne zaman ve ne şekilde kullanacağını doğru belirlemesinden geçiyor.
Millet İttifakı’nın sokak siyaseti ne olmalı?
Kılıçdaroğlu’nun ve Akşener’in itidalli davranması anlaşılır bir durum. Muhalefetin çağrısıyla başlayacak protestoların nereye evrileceğini kestirmek mümkün değil. Erdoğan bu protestoları OHAL ilan etmek etmek için fırsata çevirecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada sokağa çıkma hazırlığında olduğunu iddia ettiği muhalif kesimleri tehdit etti. İktidarı protesto etmek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından teminat altına alınmış bir siyasi hak olmasına karşın özellikle Gezi protestolarından beri Erdoğan, sokak eylemlerini kriminalize etmeye çalışıyor. Bu görüşe göre seçim yoluyla iktidara gelen hükümet ancak seçim yoluyla gidebilir ve iki seçim arasında hükümeti sokağa çıkarak protesto etmek sivil darbe teşebbüsü olarak değerlendirilmelidir. Nitekim Erdoğan'ın konuşmasında sokak protestolarını 15 Temmuz 2016'da gerçekleşen darbe teşebbüsüne benzetmesi iktidarın takındığı bu anti-demokratik tavrı çok güzel yansıtıyor.
MİLLET İTTİFAKI’NIN SOKAK SİYASETİ
Erdoğan'ın provakatif açıklamasına karşı aynı gün içinde Millet İttifakı’nı oluşturan partilerden peş peşe cevaplar geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kitabında sokağa çıkmak olmadığını ama yine de herkesin hakkını savunacağını söyledi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise sokağa dökülmek kimsenin ağzından çıkmamasına rağmen konuyu gündeme getiren Erdoğan'ın halüsinasyon gördüğünü iddia etti ve psikiyatriste görünmesi önerisinde bulundu.
İki genel başkanın bu konuda itidalli davranması anlaşılır bir durum. Ekonomik sıkıntıların ayyuka çıktığı bir dönemde muhalefet partilerinin çağrısıyla başlayacak protestoların nereye evrileceğini kestirmek mümkün değil. AKP seçmenlerinin yoğun olarak yaşadığı muhitlerde protesto eylemlerinin ortaya çıkması iktidar tabanında kopuşları hızlandırabilir. Fakat Erdoğan'ın kutuplaştıran söyleminin etkisi altında olan AKP seçmenleri açısından bu seçenek şimdilik çok olası gözükmüyor. Bilakis Erdoğan sokak protestolarını AKP tabanında safları sıklaştırmak ve muhalefeti iç savaş veya darbe çağrısı yapmakla suçlamak için bahane olarak kullanabilir.
Hatta böyle bir durumda Erdoğan protestoları OHAL ilan etmek ve muhalif siyasetçileri kriminalize etmek için fırsata çevirecektir. Medyanın büyük oranda iktidar güdümünde olduğu ve hukuk sisteminin politize olduğu bir ortamda Erdoğan protestoları iktidar yanlısı ve muhalif seçmenleri daha da ayrıştırmak ve kendi seçmenlerinden aldığı destekle muhalif siyasetçileri tasfiye etmek için kulllanabilir. Nitekim Erdoğan'ın konuşmasında 15 Temmuz darbe teşebbüsüne atıf yapması da bu hedefinden kaynaklanıyor. Ayrıca olası bir polis müdahalesi karşısında muhalefet partilerinin protestocuların can güvenliğini koruma gücü yok. Son dönemde hayli partizan hale gelen polis kuvvetlerinin sivil halk karşısında büyük oranda şiddet kullanabileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor.