Galiba 14 Mayıs ve 28 Mayıs gecelerini birlikte atlatan ekipler artık birbirilerini görmek istemiyorlar. Tabii takdir kendilerine ait. Ama yine de kararlarını veya kararsızlıklarını siyasetin asıl öznesi olan halka açıklamaları gerek.
Muhalefet üstüne tam hızla gelen trenin ışıklarına gözlerini dikmiş bir tavşan gibi. Hareket etmiyor, kendi sonunu bekliyor. Açıklama da yapmayan, dolayısıyla politika da üretemeyen bir yapıyla karşı karşıyayız. Üstelik en gerekli anlarda bile. Pek çok soru hala yanıtsız. Mesela Millet İttifakı devam ediyor mu? Akşener ve Karamollaoğlu ittifakın sona erdiği hissini kuvvetlendiren şeyler söyledi. Ama onlar bile, özellikle kurultay konuşması bağlamında Akşener, açıkça Millet İttifakı bitti demedi. Meclisteki tablo da hiç iç açıcı değil. Millet İttifakı partileri ne ortak bir Meclis Başkan adayı çıkardı ne de komisyon seçimlerinde iş birliği yaptı. Galiba 14 Mayıs ve 28 Mayıs ortak utanç geceleri. O geceleri birlikte atlatan ekipler artık birbirilerini görmek istemiyorlar. Tabii takdir kendilerine ait. Ama yine de kararlarını veya kararsızlıklarını siyasetin asıl öznesi olan halka açıklamaları gerek.
Millet İttifakı ise kötü bir karşı hegemonya projesi olarak tarihteki yerini aldı. İleride siyasi tarihçiler “muhalefet nasıl başarısız olur, seçim nasıl kaybedilir” gibi sorularının yanıtlarını soruştururken bu İttifaka ve onun hazin içeriğini yeniden ele alacaklar.
Bülent Kuşoğlu’nun geçen sene yaptığı ve hiçbir zaman yalanlamayan açıklamasına baktığımızda Millet İttifakı’nın aslında Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için oluşturulmuş bir siyasi işbirliği modeli olduğunu görüyoruz. İttifak inşa edilirken tüm aktörler, bu genellemeye İYİ Parti de dahildir, Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığını tek seçenek gibi sunacağını biliyordu.
Daha popüler adaylar varken Kemal Bey’le seçime gitmek büyük bir riskti. Bu bağlamda Millet İttifakı’nın siyasi strateji kurma biçimi evini, arabasını, tüm birikimlerini son bir oyun için kumar masasına koyan iflas olmaz bir kumarbaza çok benziyor. O kumar masasından her şeyini kaybederek kalktı muhalefet.
Peki, hiçbir işe yaramadı mı Millet İttifakı? Mayıs seçimlerinin sonuçları dikkatlice değerlendirildiğinde ittifak kurma stratejisinin iktidar ile muhalefet arasındaki oy farkını kapatma amacına katkı sunmadığı açıkça görülmekte. Muhalefet son 10 yılda kendini sürekli bir şekilde tekrar ettiği üzere % 47-49 aralığında kaldı. Ayrı ayrı aday çıkaran partiler ortak bir adayın etrafında birleştiklerinde yine aynı oyu aldılar. Demek ki ittifak sinerji yaratamadı. Bu sonucun her biri farklı bir yazı konusu olacak şekilde üç nedeni var:
İttifakın adayı kazanacak aday değildi. Kemal Kılıçdaroğlu ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki karizma farkı Orta Çağ ile yeni çağ arasındaki farkı andırıyor. Kemal bey liderlik kapasitesi ve söylem yaratma gücü bakımlarından Erdoğan’ın gerisinde bir siyasi aktör. Ekonomik kriz gibi kolaylaştırıcı bir faktör olmasaydı Kılıçdaroğlu’nun % 48’si toplaması bile mümkün olmazdı (1).
İşin içine HDP girdiğinde muhalefetin ideolojik insicamı içinden çıkılmaz bir hale bürünüyor. Erdoğan’a karşı olan milliyetçiler sırf CHP ile HDP arasında bir yakınlaşma var diye Kılıçdaroğlu’na oy vermediler.
Millet İttifakı tek başına Cumhur İttifakı kadar güçlü değil. Dışarıdan HDP desteğine ihtiyacı var. İşin içine HDP girdiğinde ise muhalefetin ideolojik insicamı daha da içinden çıkılmaz bir hale bürünüyor. Zaten CHP ile diğer sağ partiler arasında bir siyasal sosyolojik doku uyuşmazlığı var. Kemal Bey ve ekibi bu uyuşmazlığı partiyi sağa yatırıp muhafazakarları rahatsız etmeyecek bir söylem dilini benimseyerek aşmaya çalıştı. Bu politik tercih sonucu ortaya çıkan tablo ise oldukça manidardır. “Laiklik elden gidiyor” söylemi terk edildi. Ama kamusal hayatın giderek muhafazakarlaştığı ve bu dönüşümün devlet eliyle yapıldığı bir ortamda CHP’nin laikliği ciddi biçimde savunmaması onun politik kimliğini derinden sarstı. HDP’nin katıldığı yeni denklemde ise çelişkilerin sayısında doğal olarak arttı. Sadece laiklik değil milliyetçilik de sorun oldu. Erdoğan’a karşı olan milliyetçiler sırf CHP ile HDP arasında bir yakınlaşma var diye Kılıçdaroğlu’na oy vermediler (2).
Muhalefet sadece ekonomik politikalara odaklanmış, kültürel ve ideolojik meseleleri görmezden gelen bir dil kullanıldı. Oysa ekonomi kötü olsa dahi umutsuz değildi.
Millet İttifakı’ndan son önemli mesele siyasi strateji kurma biçimiyle ilgilidir. Sadece ekonomik politikalara odaklanmış, kültürel ve ideolojik meseleleri görmezden gelen bir dil kullanıldı. Oysa ekonomi kötü olsa dahi umutsuz değildi. Dahası ekonomik kriz toplumun farklı sınıf ve katmanlarını farklı şekilde etkilemekte. CHP liderliğindeki Millet İttifakı bu temel gerçeği bir türlü göremedi. Kent yoksulları ve kırsal kesim devlet desteği ve toplumsal dayanışmayla krizi daha kolay atlattı. Orta sınıflar ise krizin en büyük kaybedeni. Bu sınıfsal tablo siyaseti de derinden etkiledi. Bu bağlamda muhalefetin iktidarı yenememesi biraz da tercih ettiği politika ve söylemlerden kaynaklanmakta (3).
Peki, yakın gelecekte bizi ne bekliyor? Kanımca Kılıçdaroğlu ile Millet İttifakı arasında organik bir birliktelik var. Kılıçdaroğlu partisinin başında kalmayı başarabilirse İttifakı kaldığı yerden devam ettirmeyi deneyecek. Hatta “6’lı masayı 16’lı masa yapacağız” çıkışında görüldüğü üzere bir genişleme stratejisi bile devreye sokulabilir.
Burada kritik olan husus ise şu: Muhalif seçmen bu saatten sonra Kılıçdaroğlu’na ve onun Millet İttifakı’na güvenir mi?