Meslek sahipleri artık neden saygı görmüyor?

Abone Ol
İçinde bulunduğumuz toplumsal değişim, serbest mesleklere dair bahsettiğim paradigmayı ciddi şekilde aşındırıyor. Bu süreç “post-meslekleşme” olarak niteleniyor. Türkiye uzun zamandır doktorlara yönelik şiddeti konuşuyor. Bunun yanında avukatlara yönelik şiddet de yaşanıyor. Şiddetin önlenmesi için meslek mensupları ve meslek örgütleri tarafından önlemler talep ediliyor. Bunların bazılarının cezaların artırılmasına yönelik olması, olayın meydana gelmesini engelleme amacına hizmet etmiyor. Ancak bazı önerilerin hizmet sunulan mekânlarda güvenlik önlemi alınmasına yönelik bir takım talepler içermesinin önleyiciliğe dair olduğunu görebiliyoruz. Hatta alınacak önlemlerin anons veya tabela asılması yoluyla duyurulmasının da bunun bir parçası olduğu düşünülebilir. Nitekim, özellikle İngilizce konuşulan ülkeler bakımından sıklıkla gördüğüm bir şey bu. İster metroda çalışan ulaşım elemanları; ister hastanelerdeki doktor veya diğer personel; ister pasaport görevlileri kamusal görev yapan birçok yerde “personelimize saygılı davranın”; “personelimize karşı hakaret, bağırma veya kötü davranışlara tolerans gösterilmeyecektir” tarzı tabelaları gördüğümü söyleyebilirim. Bu tarz uyarıların, kamusal hizmet alan vatandaşları orada çalışanlara yönelik medeni bir davranış sergilemeye dönük teşvik yaratacağı veya çalışanların sahipsiz olmadığına dair korumacı bir tavrı ortaya koyduğu ve buna dönük bir algı yaratmaya yönelik olduğu açık. Türkiye gibi yazılılık değil sözlülük kültürü olan bir toplum bakımından bu tarz uyarıların anons yoluyla duyurulmasının önemli olacağı düşünülebilir. Bu biraz da “müşteri her zaman haklıdır” şeklindeki indirgemeci ve aynı zamanda piyasacı bir tavırdan, “kişi haklı olmak için nazik olmak zorundadır” tarzı bir düzeltmeyle biraz uzaklaşılmasını ve toplum olmanın gereklerini de ortaya koymaktadır. Nitekim, profesyonellere yönelik bir takım siyasi söylemlerin toplumsal bir şiddet fenomenini teşvik ettiği sıklıkla gündeme geliyor. Bunu tersine çevirmek önemli. Aslında bu yazıda nasıl güvenlik önlemleri alınırdan çok, meslek sahiplerine eskisi gibi saygı duyulmamanın nedenleri konusunu ele almak istiyorum. Zira bu yaşadığımız toplumsal değişimlerle yakından ilgili. MESLEKLER SANAYİ DEVRİMİ ÜRÜNÜDÜR Avukatlık ve doktorluğun da içinde olduğu serbest meslekler aslında bugünkü anlamlarıyla Sanayi Devrimi’nin ürünleridir. Sanayi Devrimi, hayatta kalmak için üretim yapılan, ticaret imkânı sınırlı bir Orta Çağ ekonomisinden, makineleşme ile kâr amacı için üretim yapılmasını; sermaye birikimini; artan iş bölümünü; uzmanlaşmayı ve kapitalizmin doğuşunu ifade eder. Dahası, Sanayi Devrimi şehirleşmeyi de beraberinde getirerek, avukatlık ve doktorluk gibi kadim mesleklerin yanına, şehir hayatının gereklerini yerine getiren mimar veya mühendisi de eklemiştir. Bu anlamda sosyolojik açıdan bakıldığında, meslek sahiplerinin, durumlara soyut bilgi uygulayan, dışlayıcı iş grupları olarak tanımlandıklarını görmek mümkün. Dışlayıcılık mesleki bilginin, mesleğe mensup ve benzer eğitimden geçen kişilerce verilmesi ve eğitimle elde ediliyor olması, herkese verilmeyen bir ayrıcalık teşkil ediyor olması anlamına gelir zira bu yoldan geçen sayısı yakın zamana dek çok fazla olmamıştır. Dahası, bu meslek sahipleri salt para kazanmayı hedefleyen işler yapan kişilere göre, mesleklerini kamuya-insanlığa hizmet adına yaptıklarını bir takım aşkın ifadelerle dile getiriyor ve mesleğin içindeki para kazanma kısmı arka plana itiliyor. “Hayat kurtaran doktor”, “adamı ipten alan avukat” gibi ifadeler bunların tipik yansımalarıdır. Dolayısıyla diğer serbest mesleklerin, tıp ve hukuk meslekleri kadar prestijli olmadığı yahut toplumsal hiyerarşide aynı önemin atfedilmediği de biliniyor. Dolayısıyla sayılan unsurların ve başkalarının birleşmesiyle, meslekler açısından uzun yıllardır sürdürülen bir meslek söylemi ve bunun yarattığı bir itibardan bahsedilebilir. OYSA ARTIK TEKNOLOJİ DEVRİMİ VAR Ancak içinde bulunduğumuz toplumsal değişim, serbest mesleklere dair bahsettiğim paradigmayı ciddi şekilde aşındırıyor. Zira bugün Sanayi Devrimi’ni değil teknoloji devrimini konuşuyoruz. Hatta bu süreç “post-meslekleşme” olarak niteleniyor ve şöyle sonuçlara yol açıyor: Öncelikle meslek sahiplerinin eskiden sahip oldukları ayrıcalıkların kaybı söz konusu. Bunun nedenlerinden birisi, daha fazla sayıda insanın -ister tıp ister hukuk veya mühendislik- eğitimi alması. Böylece ayrıcalıklı statü daha fazla insan tarafından paylaşıldıkça değerini yitiriyor. İkincisi, mesleki bilginin çok artmış, derinleşmiş ve çeşitlenmiş olması. Bu durum da aynı meslekte eskiden aynı ayrıcalıklı statüyü paylaşanların farklı alanlarda uzmanlaşarak, meslektaşlar arasında katmanlaşma oluşturmasına neden oluyor. En basitinden bir kalp cerrahının bir dermatoloğa göre daha prestijli olduğu söylenebilir. Benzer örneği avukatlık için de vermek mümkün. Dolayısıyla her şeyi bilen, tecrübe ve bilgi sahibi bir meslek erbabından, çeşitli alanlarda uzmanlığa doğru kayılması meslek sahiplerine duyulan saygının da bir çok paydaş arasında dağılması anlamına geliyor. Üçüncü ve son olarak, özellikle teknolojinin eskiden az sayıda prestijli insan tarafından verilen bir mesleki hizmeti giderek daha fazla insan için erişilir kıldığını görebiliyoruz.
Teknoloji sayesinde eskiden sadece avukatların ve doktorların sahip olduğu bilginin artık herkes tarafından erişilir olduğunu söyleyebiliriz.
Gerçekten de teknoloji sayesinde ister hukuk ister tıp mesleklerine dair eskiden sadece o meslek sahiplerinin sahip olduğu bilginin herkes tarafından erişilir olduğunu söyleyebiliriz. Bu aslında birçok basit mesele için uzmana gidilmesinin ve sistemin tıkanmasının önüne geçmek için kişilerin kendi kendilerine yardım etmesini sağlamanın bir yolu. Nitekim teknoloji birçok şeyin kişilerce kendi başlarına yapılır olmasını sağlıyor. Erişilen bilginin doğruluğu veya bir uzmanı gerektirmesi durumunda ne olacağı gibi bir itirazı dile getirmeden önce, artık birçok kişinin kendi uçak biletini hizmeti sunan şirketin websitesinden kendisinin aldığını görebiliriz. Keza bir devlet dairesinde bir hizmet almadan bunun e-randevusunu almak da o hizmeti çok daha fazla kişi için erişilir kılıyor. Dolayısıyla eskiden hepsi meslek sahipleri tarafından verilen hizmetin doğası değişmiş durumda. Hatta tıp mesleğini düşünelim, bir doktora erişene dek hemşire, para-medik gibi kişiler veya bir takım makinalar eliyle, en temel verilerinizin (tansiyon, kalp atışı, damar yolu açma) doktor değil bu kişilerce alınabildiğini/yapılabildiğini görmeniz mümkün. Hatta teknolojik gelişmelerin artık doktor eliyle atılan dikişlerin yerini zımba dikişe, nano-teknoloji ile yapılan ameliyatlara bıraktığını biliyoruz. Pandemi sürecinde yüz yüzelikten kaçınmak adına Zoom üstünden hasta bakabilen ve bu şekilde daha önce erişemediği birçok kişiye erişebildiğini dile getiren doktorlar da var.
Meslek sahibi ile ondan hizmet almaya gelen kişi arasındaki asimetrik ilişki ve dolayısıyla aralarında oluşan hiyerarşi değişiyor. Bu denge kaymasının bir sonucunun da şiddet olduğunu düşünüyorum.
Tüm bunlar düşünüldüğünde, meslek sahibi ile ondan hizmet almaya gelen, hasta, müvekkil veya danışan -adına ne denirse dersin- kişi ile meslek sahibi arasındaki eski asimetrik ilişki ve dolayısıyla aralarında oluşan hiyerarşi değişiyor. Meslek sahipleri lehine olan meslek sahibi bilen ve bilmeyen hasta dengesi sarsılmış durumda. Bu denge kaymasının bir sonucunun da şiddet olduğunu düşünüyorum.