Mesele belki de Arınç değildir, biliyor musun?

Abone Ol
Arınç’a tepki vermek kolay. Oysa muhalefetin acilen bir araya gelip, depremin yok ettiği illerde seçimlerin nasıl yapılabileceğine dair bir yol haritası ilan etmesi, depremzedelerle birlikte bunu topluma anlatması şart

Loading...

Depremde kaybettiğimiz canların değil kırkı, henüz bedenleri enkazdan çıkartılamamışken eski TBMM Başkanı Bülent Arınç seçimlerin ertelenmesini önerdi. Yaptığı açıklamanın içeriği ve zamansızlığı dolayısıyla Arınç’ın ağır hasar alacağı baştan belliydi. Öyle de oldu. Ama göz göre göre bu ringe niye çıktığı, zannedilenden daha zor bir soru olabilir. Zira Arınç’a itiraz sadece muhalefetten gelmedi; hâlâ mensubu olduğu siyasi partinin yöneticileri de kendilerini Arınç’tan uzaklaştırma yarışına girdiler. Hürriyet’ten Hande Fırat’a konuşan AKP Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan -‘hiçbir şey olmadıysa da bir şeyler oldu’- Yavuz, ‘Biz şu an can kurtarma derdindeyiz. Şu ana kadar seçimle ilgili herhangi bir şeyi toz zerresi kadar bile konuşmadık. Bunu konuşmaya utanırız’ dedi. Mehmet Metiner ise ‘Deprem üzerinden siyaset yapmak ne kadar yanlışsa deprem dolayısıyla seçimin yapılıp yapılmayacağını tartışmaya açmak da bir o kadar yanlıştır’ açıklamasında bulundu. Elbette ‘patron’ fikrini beyan etmediği müddetçe her partilinin açıklaması yarım kalıyor. Ama dün, yine Hande Fırat’ın köşesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da seçimi ertelemekten yana olmadığı; hatta hazirana dahi bırakılmadan mayıs ayında seçimlerin yapılmasını istediği söyleniyordu. Kimi siyaset yorumcuları Arınç’ın iktidar tarafından seçim erteleme meselesini ‘normalleştirmek’ üzere sahaya sürüldüğünü söylüyor. Oysa bu iddia, Arınç’ın siyaset yapış şekline ve kendine yüklediği değere oldukça ters düşüyor. Zira ‘özgül ağırlığıyla’ tanınmak isteyen Arınç daha sadece birkaç hafta önce İstanbul seçimlerinin iptal edilmemesi için ‘yalvardığını’ söylüyor, ekonomide kötü gidişe ve AKP’nin ruhundaki zedelenmeye dikkat çekiyordu. Arınç artık karikatürleşen, kendi iradelerini ve fikirlerini yitirmiş ‘Başkanın Adamları’ndan olmayı reddettiği için Saray’dan uzak kaldı. Trollükle para kazanan bir köşe yazarı gibi papağanlık yapacağını düşünmek zor. Ayrıca AKP’nin bu konuya girmeyi -şimdilik- reddetmenin ötesinde karşı durmasının da ‘normalleştirme’ye hizmet edeceğini söylemek güç. Bir diğer seslendirilen ihtimal de Arınç’ın yıkılan on binlerce binanın, devletin enkaza yetişememesinin, yiten canların oluşturduğu gündemden muhalefeti çıkarıp, çıkarcı ve fırsatçı bir seçim tartışmasının içine sokmak istediği. Ki bunda başarılı olduğu su götürmez bir gerçek; son üç günde muhalif yayın organlarında yayımlanan fikir yazılarının, söyleşilerin içeriğinde seçim ile deprem birbiriyle yarışır hâle geldi. Üstelik hâlâ enkazdan insanlarımız kurtarılırken. Fakat Arınç’ın bu çıkışını açıklayabilecek bir ihtimal daha var ve bu, bana kalırsa, en kötüsü. Arınç, tıpkı kömür ocaklarında gaz kaçağı olduğunu haber vermek için öten kanaryalar gibi, iktidarın anayasayı doğrudan ihlal edecek bir hamle yapmasına karşı yeni bir yol öneriyor da olabilir.
Arınç hiçbir şeyi normalleştiremedi ama son golü YSK’nın atmasını engellemek, siyasetin dışında kalmış bir figürle kavga etmekten daha zor bir iş. Hazırlıksız yakalanan, ‘buna izin vermeyiz’in önüne geçemez.
Zira Arınç’ın bu açıklamayı yaptığı gün, yani 13 Şubat’ta, Fatih Altaylı iktidarın bir başka seçim erteletme planı içinde olduğunu yazıyordu. Altaylı’nın edindiği bilgilere göre seçim kararı alınmasına rağmen Yüksek Seçim Kurulu bu kararı depremden ağır hasar alan üç şehirde uygulayamayacağını ilan edecek ve seçimlerin bu koşullarda yapılamayacağına hükmedecekti. Anayasa’da seçimlerin ertelemesi kimi ağır savaş koşulları haricinde mümkün kılınmasa dahi YSK üzerinden bir fiili durum yaratılacaktı. Arınç’ın dün İsmail Saymaz’a yaptığı açıklamada, partiler Anayasa değişikliğinde uzlaşamazlarsa oluşacağını söylediği ‘kaos’, tam bu fiili durummuş gibi gözüküyor. Arınç’ın her iki açıklamasında da Anayasaların kutsal metinler olmadığına değinmesi boşuna değil. Zira seçimi ertelemek konusunda Meclis’te bir anayasa değişikliği konusunda uzlaşı sağlanamazsa, YSK’nın oluşturabileceği fiili durum bir anayasa krizine dönüşecektir. Ertelenemeyen seçimleri YSK’nın düzenleyemediği takdirde nasıl bir çıkış yolu bulunabileceğine dair gerçekçi bir öneriye henüz denk gelmedim. Bugüne kadar ‘Buna izin vermeyiz’lerle nelere nelere izin verildiği ortada. Türkiye’de muhalifler bazen bir otokraside yaşadıklarını unutabiliyorlar. Ayrıca Arınç’ın önerisine en güçlü itirazın muhalefetten değil Erdoğan’dan geleceğini de öngörmek gerekirdi. Zira Arınç, TBMM’de mutlak çoğunlukla yapılabilecek bir anayasa değişikliği önerirken aslında gerçek gücü de Erdoğan’dan alıp, muhalefete veriyordu. Meclis’in ve siyasetin doğası gereği, eğer AKP rakiplerini bir Anayasa değişikliğine ikna etmek istiyorsa, kendi isteğinin gerçekleşmesi için muhalefetin kimi taleplerine razı gelmek zorunda kalacaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Deniz Baykal’ın cenazesinde Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu’nun elini sıkmadığı bir siyasi pozisyondayken böyle bir pazarlığa girişmesi çok düşük bir ihtimaldir. Dolayısıyla muhalefetin Arınç ile dövüşmeyi bırakıp, YSK üzerinden yaratılmaya çalışılabilecek fiili duruma karşı önlem almaya başlaması lazım. Zira Arınç’ın önerisi doğmadan ölmüştü; YSK ise Altaylı’nın tarif ettiği senaryoyu gerçekleştirirse, hiç de ölü olmayan bir siyaset ve anayasa krizi ortaya çıkacaktır. Arınç bu konuda haklı. Tam da bu sebeple, Murat Sabuncu’nun da yazdığı gibi, Millet İttifakı’nın hızlı bir şekilde YSK’ya zamanında yapılacak bir seçimin sağlıklı bir şekilde nasıl organize edilebileceğini göstermesi gerekiyor. Bu, YSK’nın alacağı kararı etkilemese dahi, kamuoyunu YSK’nın yaratabileceği fiili duruma karşı hazırlıklı ve örgütlü hâle getirecektir. Muhalefetin, kamuoyunun fikriyatına hükmetmek dışında elinde pek bir cephane yok. Arınç hiçbir şeyi normalleştiremedi ama son golü YSK’nın atmasını engellemek, siyasetin dışında kalmış bir figürle kavga etmekten daha zor bir iş. Hazırlıksız yakalanan, ‘buna izin vermeyiz’in önüne geçemez.