Armağan Öztürk, bizi “Atatürk” üzerinden düşünmeye davet etse de üzerine düşünmemiz gereken pek çok tartışma, kavram var. Bunun başarılı olabilmesinin koşulu da bu kavramların üretildiği zihniyeti tartışmayla başlamaktan geçiyor.
Bu hafta başında siyaset bilimci yazarımız, Armağan Öztürk önemli bir yazı yazdı.
“Yeni bir Atatürkçülük” başlıklı yazısında Öztürk;
“Geldiğimiz yer bakımından ise apolitizm en önemli politik duruşa dönüştü. Çünkü insanlar bu sıfır toplamlı oyundan sıkıldı. Kurumsallaşan sisteme ve nihilistleşen halka karşı iki seçeneği kaldı muhalif aydınların: Derin meseleler hakkında yeniden düşünüp nadasa bırakılmış fikir tarlarını sürmeliyiz. Hep beraber, aşağıdan yukarı eylemi, yeniliği, praksisi örgütlemeliyiz” tespitini yaparken; bilindik ve adeta ezberlenmiş gerçeklere mesafe almayı da önermektedir.
Öztürk yazısında bu ezberlenmiş kavramsallaştırmaların başında “Atatürkçülük” geldiğini ifade ederken; bu kavram dahil pek çok kavramı yeniden düşünmeye davet ediyor hepimizi.
Peki böyle bir sürçe gerçekten buna hazır mıyız?
Yani ezberlenmiş anlatıların dışına ne kadar çıkmaya hazırız?
Ezberlenmiş büyük anlatıların bize sunduğu düşünsel konfordan çıkmaya ne kadar hazırız?
Kendimizle yüzleşmeye ne kadar hazırız?
Başlangıç noktamız bir bütün olarak geçmişe hiçbir kutsala sığınmadan eleştirel bakmak olmalıdır. Bunu başarabilirsek geleceği kurmak çok daha kolay olacaktır. Sonuçta geçmişe eleştirel bakabilmek hepimizi siyaseten özgürleştirecektir.
ZOR BAŞLANGIÇ: GEÇMİŞLE YÜZLEŞME
Açıkçası ben bu tür bir açılıma, kendiyle yüzleşmeye Türkiye’nin de, akademyanın da, aydınların da yeterince hazır olduğunu düşünmüyorum.
Bu sadece Atatürk/çülük konusunda değil pek çok temel sorunun tartışma bağlamında da böyledir.
Çünkü geçmişe mesafe almak kalabalıklar içinde yalnız kalmayı, eleştirilmeyi ve kendi mahallende öteki ilan edilmeyi göze alabilmek demektir.
Öztürk’ün yazısına başlık olan “Atatürkçülük”, diğer tüm tartışma konularının birkaç adım önündedir. Belki Öztürk’ün bunu seçme nedeni de budur.
Bu bağlamda tartışmamız gereken tarihsel kişilik olarak “Atatürk” değil, onun aldığı kimi kararlar ve hayatının son döneminde de, onun adına, “o nasıl düşünürdü” diye alınan kararlar ve ve uygulamaların siyasal sonuçlarıdır.
Nitekim Kemalizm olarak gündelik ve siyasal hayatımıza giren pek çok pratik de onun adına kurumsallaştırılan pratiklerdendir.
Evet Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti kurucusu olarak tarihsel bir kişiliktir, hepsi bu. Ama bu onun “tabu”laştırmasına yol açmamalıdır.
Nitekim Atatürk;
“Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı’, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, bilim ve akıldır. … Zaman hızla dönüyor, milletlerin, toplumların, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur. … Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.” sözleriyle bize yeterince açık bir miras bırakmıştır.
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı pek çok sorun, son 21 yıllık AKP iktidarının ortaya çıkardığı sorunlar değildir. AKP’nin izlediği siyasetin bir sonucu, öncesinde var olan sorunların niteliği değişmiş, sorunlar derinleşmiş ve var olan sorunlara yeni sorunlar eklenmiştir.
BİR ADIM GERİYE ÇEKİLMEK
Öztürk içinde olduğumuz siyasi iklimde hepimizi bir adım geri çekilmeye davet ediyor. Ki haklı.
Ancak hemen ifade edelim ki, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı pek çok sorun, son 21 yıllık AKP iktidarının ortaya çıkardığı sorunlar değildir. AKP’nin izlediği siyasetin bir sonucu, öncesinde var olan sorunların niteliği değişmiş, sorunlar derinleşmiş ve var olan sorunlara yeni sorunlar eklenmiştir.
Bu açıdan Türkiye’nin temel sorunları tarihsel ve yapısaldır.
Öztürk, yazısında bizi “Atatürk” üzerine düşünmeye davet etse de, üzerine düşünmemiz gereken pek çok tartışma, kavram, durum vardır.
Bunu başarabilmemizin koşulu da başlangıç noktamızın bir bütün olarak geçmişe hiçbir kutsala sığınmadan eleştirel bakmakla başlamaktır.
Ve demokrasi, özgürlük, laiklik, devlet, toplum, birey vs. tüm kavramları yeniden tartışmalıyız.
Ancak bunun başarılı olabilmesinin koşulu da bu kavramların üretildiği zihniyeti tartışmayla başlamaktan geçiyor.
Bunu başarabilirsek geleceği kurmak çok daha kolay olacaktır.
Unutmayalım ki, geçmişe eleştirel bakabilmek hepimizi siyaseten özgürleştirecektir. Ve hepimizin bu özgürlüğe ihtiyacı vardır.