Merkez sağın yeniden inşası: İmkânlar ve sınırlar (2)

Abone Ol
Millet İttifakı bileşeni olarak seçime girmek önemli olmakla birlikte, sonrasında sağın tek parti çatısı altında birleşip, sistem içinde varlığını devam ettirmesi, siyasal hayatımızdaki geçmiş örnekler hatırlandığında elzem görünüyor. 2022 yılı Türkiye siyaseti geneli, parti sistemi özelinde yeni gelişmelerin yaşanacağı bir yıl olmaya aday. Türkiye siyaseti açısından bakıldığında, devlet-toplum ilişkisi, bürokratik ve siyasi kurumların iş görme kapasitelerinin sınırlılığı, demokratikleşme standartları, iktidarın muhalefet ve toplumun farklı kesimlerine bakış bağlamında yaşadığı uzlaşma, kabul temelli siyasi körlük, yeni yılda ne tür gelişmelerin yaşanabileceğini öngörme anlamında belirsizliklerle dolu.  Parti sistemi açısından bakıldığında, gidişata dair öngörülerde bulunma anlamında belirsizliklerin o ölçüde yoğun olmadığını söylemek mümkün. Bunun işaretleri; iktidar bloğunu oluşturan Cumhur İttifakı’na yönelik toplumsal desteğin azalmaya devam etmesi, Millet İttifakı’nın seçmen desteğinin yavaş da olsa artışı, kararsızlık eğilimi süren azımsanmayacak bir seçmen kitlesinin varlığını devam ettirmesi. Millet İttifakı’nın kitleler nezdindeki yükselişi devam etmekle birlikte, ittifak bileşenlerini oluşturan ya da ittifakta yer alması muhtemel partilerin hiçbirinin tek başına özellikle iktidarın büyük ortağı AKP’yi muhalefete itecek sayısal bir güce şimdilik sahip olmaması parti sisteminin geleceğine ilişkin öngörülerde bulunmayı güçleştiriyor. Bu güçlük CHP’nin muhalefet bloğunda sosyal demokrat kimlikle birinci parti olması karşısında, sağdaki diğer muhalefet partilerinin hiçbirinin AKP’ye karşı sayısal güç anlamında üstünlük kuramamaları, sağın psikolojik olarak da AKP’nin hegemonyasında kalmaya devam etmesidir. Bu durumun doğal sonucu, iktidar partisinin merkez sağın İYİ Parti, DEVA ve Gelecek Partisi’nden oluşan üçlüsü karşısında şartlar radikal biçimde değişmediği takdirde İslamcı muhafazakar sağda konumunu sürdürüp, sağın temsiliyet alanını oylarında keskin düşüşler yaşanabilecek olsa da topyekün boşaltmayabileceğidir. AKP’nin sağın ideolojik alanında gücünün azalarak da olsa devam etmesinin olası nedeni ve sonucu ise büyük ölçüde merkez sağda şimdiden görünür olan parçalanmadır. MERKEZ SAĞDA KURUMSAL YENİDEN İNŞANIN ÖNEMİ Merkez sağda parti sayısı anlamındaki parçalanma sürerken, seçimin 2023’te yapılması durumunda bu partilerin bir ya da birkaçının Millet İttifakı’ndan ayrı olarak seçime girmeleri durumunda kendileri için bunun siyasi intihar riski taşıyacağını belirtmek gerekir. Yaklaşan bir seçimde Millet İttifakı bileşeni olarak seçime girmek önemli olmakla birlikte, seçim sonrası merkez sağın kurumsal yeniden inşası için Türkiye siyaseti ve parti sisteminin istikrarı adına merkez sağın tek parti çatısı altında birleşip, sistem içinde varlığını devam ettirmesi, siyasal hayatımızdaki geçmiş örnekler hatırlandığında elzem görünüyor. 1970’lerde Adalet Partisi, Demokratik Parti, 1990’larda ANAP, DYP örnekleri konuya ilişkin tipik deneyimler şeklinde karşımızda durmaktadır. Bu noktada orta vadede birleşmenin gerekleri ve nedenlerine yoğunlaşmak gerekir diye düşünüyorum. MERKEZ SAĞDA NASIL BİR BİRLİKTELİK? AKP’nin özellikle 2010’dan günümüze icraatları veri alındığında, başlangıçta kendisini konumlandırdığı siyasi kimlikten tamamen uzaklaşarak, merkez sağla geçmişte kurduğu ilişki, kapladığı merkezcil ideolojik alandan çıktığı, bu alanı bugün boşalttığı açıktır. Bir başka anlatımla, muhafazakâr sağ kökenden çıkıp, merkezcil bir siyaset tahayyülüyle topluma seslenen parti, ANAP ve DYP’nin son noktada meşruiyet ve temsil krizleriyle düştüğü ideolojik boşlukta savrulan seçmeni yanına çekme başarısı gösterse de, bugün geldiği noktada yaşadığı oy kaybı veri alındığında, merkez/merkez sağ çizgideki seçmen ve ikinci kuşağı AKP ile bağlarını koparma sürecini yaşıyor.
Verili koşullar, bürokrasinin alt kademelerine kadar uzanan bağlar, karizmatik lider özelliği nedeniyle, Erdoğan’ın partinin başında kaldığı süre içinde AKP iktidarı kaybetse de parti sisteminden silineceğini düşündürtmüyor.
Bunun nedeni malum: Merkezde konumlanan hatırı sayılır seçmenin varlığına rağmen, köklerine dönme isteğiyle merkezden uzaklaşmaya başlamasıdır. Bu noktada merkezcil, ılımlı sağ eğilimli partisini arayan azımsanmayacak bir seçmen kitlesi AKP’den koparken, kendilerini merkez, merkez sağda konumlandıran partilerin hiçbirine topyekün yönelmemeleri, başta İYİ parti olmak üzere, bir miktar DEVA, Gelecek Partisi’ne yönelmeye başlamaları, sınırlı bir kısmının ise CHP’nin son dönemdeki performansı nedeniyle ideolojik kimlik referansını dikkate almadan bu parti ile yollarının kesişmeye başlaması dikkate değerdir. Özellikle merkez, merkez sağ partiler açısından düşünüldüğünde, AKP’den kopan seçmenlerin tek bir parti etrafında konumlanmaması kısa vadede muhalefet açısından avantajlı olsa da, orta vadede parti sisteminde istikrarsızlaşmayı tetikleyecek bir parçalanmaya yol açacağı için, Türkiye merkez ve merkez sağında kısa vadede işbirliği, fakat orta vadede kalıcı kurumsal bir birliktelik önemli olacak gibi görünüyor. MERKEZ/MERKEZ SAĞIN KISA VE ORTA VADELİ AJANDASI Kısa vadeli iş birliğinin Cumhur İttifakı karşısında kendilerini merkez, ılımlı merkez sağ, muhafazakâr demokrat sağda tanımlayan partilerin iddiaları, politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel anlamda kapsayıcı değerleri veri alan uzlaşıcı temelde olması siyasetin normalleşmesi ve Cumhurbaşkanlığı, milletvekili seçiminde başarılı olmaları adına olmazsa olmazdır. Orta vadede ise, gerçekleşmediği takdirde parti sisteminde parçalanmaya yol açarak, sistemi istikrarsızlığa, Türkiye siyasetinde tıkanmaya yol açma potansiyeliyle dikkati çeken olgu; merkez/merkez sağ partilerin bir gün birinci parti olma hayaliyle ayrı partiler olarak varlıklarını devam ettirmeleridir. Verili koşullar, iktidarında inşa ettiği taraftarlarına ekonomik kaynak dağıtıcı patronaj ağları, sosyolojik, kültürel referansları ve sunduğu menfaatleri, bürokrasinin alt kademelerine kadar uzanan bağlar, karizmatik lider özelliği nedeniyle, Erdoğan’ın partinin başında kaldığı süre içinde AKP iktidarı kaybetse de parti sisteminden silineceğini düşündürtmüyor. Hal böyle olunca, ideolojik olarak merkez sağdan uç sağa doğru ideolojik savrulma yaşayan AKP karşısında, merkez sağda tek partiyle temsil merkezin orta vadede yeniden inşası anlamında ilk adım olabilir. Bu tür bir girişim, Adalet Partisi, ANAP, DYP’nin bölünme nedeniyle yaşadığı oy ve sandalye parçalanmaları ve sonuçlarının merkez sağda tekerrür etmemesi anlamında önemlidir. YENİDEN İNŞANIN İMKANLARI VE SINIRLARI Merkez sağda işbirliğinin tek parti birlikteliğine dönüşme potansiyeli büyük ölçüde önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefet partilerinin uzlaşma adına neyi başarıp, neyi başaramadıklarıyla test edilecek, asıl sınav ise milletvekili seçiminde ittifaklı işbirliğinin ilan edeceği sayısal çıktı ile yaşanacaktır. Cumhur İttifakının seçimlerden başarısız çıkması ve merkez sağdan bir partinin yüzde 20’lerin üzerinde bir oya ulaşması bu kanatta hegemonyasını ilan etme hakkını doğallıkla kendisine verecektir. Fakat, partilerden birinin diğerine belirgin üstünlük kuramayacak bir oyla sandıktan çıkması durumunda, özellikle güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmesi halinde yapıcı güvensizlik oyu hükümet istikrarsızlığına imkan tanımasa da merkez sağda genel anlamda parti sistemini istikrarsızlığa sürükleyecek bir tablonun oluşmasına zemin hazırlayabilir. Bu bloktaki partilerden biri bugün için merkez sağın en güçlü partisi kendilerinin olduğunu, diğerleri yeni kurulduklarını, zamana ihtiyaçları olduğunu düşünebilir. Bu onların en doğal hakkıdır. Her koşulda önümüzdeki seçimler iddialarının tutarlılığını görme adına kendileri için önemli bir sınav olacaktır. Türkiye merkez/merkez sağ siyaseti için partilerin sosyolojileri, ideolojik iddiaları, politika önermeleri dikkate alındığında üç partili merkez sağın kalıcı olma imkânı var mıdır? Bunun sınırları nelerdir? Birliktelik için ideolojik, sosyolojik mutabakat mevcut mu? Bu soruların yanıtı bir sonraki yazının konusu. Şimdilik bir not düşmek gerekirse, sınırlı sosyolojik, ideolojik farklılıklar mevcut olsa da, imkanlar ve sınırlar bir arada demekle yetinelim ve özellikle ANAP ile DYP’nin başına gelenlere,  sonrasında yaşananlara  bakalım derim.