Merkez sağın yeniden inşası (3): Tuz buz olmak mı buzdağı yaratmak mı?
Partilerin ideolojik, sosyolojik temelleri, ülkenin ekonomik koşullarıyla birlikte düşünüldüğünde, merkez sol/sosyal demokrat çizgi karşısında güçlü bir merkez sağın varlığını eşyanın tabiatı gereği zorunlu kılmakta.
Türkiye’de siyaset ve toplumda değişime karşı genelde bir direnç hakimdir. İstisnaları olmakla birlikte, rasyonel/hukuki kuralları oturmamış, kurumların iş yapma biçimi ideolojik referanslarla alt-üst edilmiş olduğu için, toplumda değişim yerine egemen olan anlayış ve siyasetteki tarzı konformizmdir. Bunda bireyden yoksun, fakat bireyciliği baş tacı eden hâkim kültürün belirleyiciliği ve bunu kullanmaya yatkın siyasi aklın etkisi yadsınamaz. Değişim hele dönüşümü hedeflerse, başarılması zor, fakat başarılması halinde ezber bozucu bir hamle olup, siyasetteki izdüşümleri de başarıya giden yolun kilometre taşıdır.
Türkiye parti siyaseti açısından bakıldığında üç çeyrek asra yaklaşan çok partili siyaset deneyimimizde değişim iddiasıyla yola çıkan hareket, partiler toplumu neyi nasıl yapacaklarını ikna ettiklerinde değişime karşı yüksek dirençli seçmen kitlelerini dahi yanlarına çekmişlerdir. 1960’larda Adalet Partisi, 70’lerde CHP, 80’lerde ANAP, 90’larda DYP, SHP, 2000’lerde AKP’nin başarısı değişimi toplumun destekleyeceği tarzda formüle etmesi ve seçmeni değişimin getirilerine ikna etmesiyle gerçekleşti. Değişime karşı statükoyu savunan parti ve aktörler ise taraftarlarını değişimin belirsizliğiyle korkutup, kaybederlerse kazanımların yok olacağı endişesi üreterek, taraftarlarında kendi içlerine kapanma ihtiyacının (Kruglanski’ye göre kapanma ihtiyacı bireyin cevap aradığı soruya net bir yanıt verme isteği ve belirsizliğe karşı isteksizliğidir) doğmasına aracılık etmişlerdir.
TEAM Araştırma’nın bulgularında da açığa çıkan dindar seçmenle AKP’nin güçlü bağının her türlü koşula rağmen sürmesi bu partiyle geçmişte kurduğu güçlü temsiliyet ilişkisinden ziyade bugün gelinen noktada bu kavram bağlamında düşünülebilir. Gri alana çekilip, herhangi bir partiye yönelmeyen seçmenin ruh halini de belirsizliğin yarattığı endişe çerçevesinde düşünebiliriz. Merkez/merkez sağın yeniden inşasında kendilerini bu çizgide gören partilerin kanımca önlerindeki başlıca hedeflerden biri kitlelerdeki belirsizliğe dayalı kapanmayı ortadan kaldırmaya yönelik söylem ve siyaset tarzıyla değişimin mimarlığına yönelmeleri olmalıdır. Bir önceki yazımda önümüzdeki seçimler sonucunda bu çizgideki herhangi bir partinin oy gücüyle hegemonik konumu elde edememesi durumunda, merkez/merkez sağ için rasyonel olanın tek bir partinin kurumsal kimliğiyle yola devam etmesinin daha rasyonel olacağı şeklindeydi. Aksi, oy ve sandalye gücü parçalanmış bir merkez/merkez sağın hem bu çizgi hem de parti sistemini istikrarsızlaştırması kaçınılmaz olacaktır. Bu tartışmayı seçim sonrasına bırakarak, merkez sağın yeniden inşasının imkanları ve sınırları üzerine düşünmek gerekir.
MERKEZ/MERKEZ SAĞ PARTİLERİN İDEOLOJİK İZLERİ
Bugün itibarıyla merkez/merkez sağ partileri birbirinden ideolojik/programatik, söylemsel temelde ayıran çok keskin, radikal farklılıklar dikkat çekmese de, geçmişte AP, DYP, ANAP’ın içinde temsil edilen merkezcil eğilimlerle kıyaslandığında, toplumu, gidişatı okuma anlamında belirgin farklılıklar da yok değil. Ekonomi politikaları, önermeleri itibarıyla bakıldığında benzerliklerin daha fazla olduğunu, yine, demokrasi, demokratikleşme, siyaset-toplum-devlet ilişkilerine bakışlarında benzerliklerin ağır bastığı söylenebilir. İYİ Parti’den DEVA’ya, Gelecek Partisi’nden Demokrat Parti’ye siyasi rejimin demokratik standartlarının düzeltilmesi, demokratik gerilemeyi sona erdirme anlamında uzlaştıkları malum. Güçlendirilmiş parlamenter sistem raporunun hazırlanmasında aynı masada buluşmaları bunun göstergesi. İdeolojik temel itibarıyla İYİ Parti diğerlerine kıyasla milliyetçi kimliğin temsiliyeti temelinde daha baskın milliyetçi-demokrat iken, DEVA daha ziyade ılımlı yenilikçi muhafazakar-liberal demokrat, Gelecek Partisi muhafazakar demokrat, Demokrat Parti kökleriyle bağını kesintisiz sürdürme anlamında adeta nostaljik gelenekçi demokrat bir kimlikle karşımızda duruyor. En azından seçmen nezdinde böyle bir kimlik algısı inşa etmiş oldukları izlenimini veriyor. Aslında her partiye dair kimlik algıları bir araya getirildiğinde tam anlamıyla merkezin olmasa da, merkez sağın geleneksel kimliğini yeniden inşa etme potansiyeline sahip bir kimlikler kümesi mevcut. Burada temel mesele; önümüzdeki süreçte bu çizgide hegemonik bir parti öne çıkmazsa, tamamlayıcı kimlikleri bir araya getirerek merkez sağda güçlü bir alternatif yaratılıp yaratılamayacağı. Sosyolojik temelleri, dayandıkları toplumsal tabanları itibarıyla düşünüldüğünde ise, farklılaşma daha görünür halde. Sosyo-kültürel bölünmelere karşılık gelen bir temsiliyet ilişkisinden ziyade, her bir partinin seçmeninin liderine olan ilgisi, sempatisi, bağlılığı da göz ardı edilmemeli. Sosyolojik temelin inşası adına bu durum riskli olsa da, partilerin lider aracılığıyla vücut bulduğu, Türkiye parti siyasetinde anlaşılabilir bir olgudur.
MERKEZ/MERKEZ SAĞ PARTİLERİN SOSYOLOJİK TEMELLERİ
Lider referansı veri alınarak kurulan bu aidiyet ilişkisinin hangi sosyolojilerde karşılık bulduğuna baktığımızda, İYİ Partililerin büyük ölçüde MHP sosyolojisinden devralınan milliyetçi, sınırlı ölçüde merkez sağa geçmişte oy veren, seküler, kentli, liberal, Atatürkçü, değişime açık bir kitle olduğuna şüphe yok. DEVA’nın sosyolojik temelinin belirgin özelliği ise ağırlıklı olarak liberal, genç ve orta kuşak, teknokratik yenilikçi, ılımlı muhafazakarlardan oluşması. Siyasal etkinlik düzeyleri, politik toplumsallaşmaları büyük ölçüde liderlerinin siyasi kariyerinin referansıyla pekiştiği anlaşılan, siyasetle teknolojiyi buluşturma iddiasında yenilikçi genç kuşak siyasal parti kimliği algısı yaratma konusunda aynı çizgideki rakiplerinden ayrılan DEVA için bu, yarının Türkiye’sinde tartışılmaz bir avantaj olmakla birlikte, bugünün siyasetinde değişim, toplumu değişimden dönüştürmeye doğru taşıma anlamında çok fazla mesai harcamalarını gerektirmektedir. Gelecek Partisi ‘Erdoğan’ın AKP’siyle yolları ayrılan ekibin partisi’ şeklinde bir siyasi kimlik görüntüsü vermekle birlikte, ekonomi, toplum ve siyasete dair önermelerine karşılık gelecek şekilde sosyolojik temelde Davutoğlu’na inanan Orta Anadolu’lu küçük ve orta büyüklüklü burjuvazi ile sınırlı ölçüde Kürtlerin desteğini alan bir parti şeklinde dikkat çekiyor. Gelecek Partisi’nin dezavantajı henüz AKP’den farkını ispat edememiş olması, bu nedenle AKP çözülmeden büyümesinin zorluğudur. Demokrat Parti sosyolojisinde ise Demokrat Partiden AP’ye, DYP’ye uzanan sosyolojik tortu dikkat çekerken, büyüme potansiyeli ancak merkez sağda birleşmelerle mümkün görünüyor.
DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM YOLUNDA FIRSAT VE TEHDİTLER
Yukarıda ana hatlarıyla resmetmeye çalıştığımız partilerin ideolojik, sosyolojik temelleri, ülkenin ekonomik koşulları, veri sosyolojik durumu, politik standartlarıyla birlikte düşünüldüğünde, merkez sol/sosyal demokrat çizgi karşısında güçlü bir merkez sağın varlığını eşyanın tabiatı gereği zorunlu kılmakta. Bu aynı zamanda siyasetin normalleşmesi, partiler arasındaki demokratik rekabetin yeniden başlaması için de olmazsa olmaz. Yolu ise merkez sağın kendisi dönüşürken toplumu da dönüştürmeyi şiar edinmesi, bu anlamda yanına toplumu alarak, bir adım önde yürümesidir.
Sorun tabii ki bunun nasıl başarılacağı. İlk adım geçmişte özellikle A.P ve D.Y.P’nin yaptığı gibi seküler bir toplumda eşit haklar temelli başka tür bir dindarlık, milliyetçiliğin olabilirliğine toplumun ikna edilmesidir. Bunun için kendi kimliklerini inşa eden ilkelerden, ideallerden kopmaya gerek olmadığı gibi, etnik, dinsel kimlik siyasetinin tutsağı olmanın, pragmatizm, popülizm batağına saplanmanın gereği yok. Tekil olarak bakıldığında, bu partilerin kimi söylemleri köy kahvelerindeki hakim söylemi, tezgah başındakilerin duymak istedikleri aşırılıkları aşamıyor. Oysa ki hakim makul sosyolojik çoğunluk yenilikçi siyaset ile değişmeye, partileri de değiştirmeye, siyaseti süreç içinde değişimden dönüşüme taşımaya hazır.
Türkiye’nin aşırılıkları törpüleyen buluşturucu, yenilikçi merkez sağ partiye ihtiyacı olduğuna şüphe yoktur ve bunu aynı çizgideki partilerin tek başına yapmaları kolay değil. Bu orta vadede aşırılıklardan arınmış ortak bir gelecek adına değerler mutabakında buluşmuş parti kimliğiyle yapabilir. Dünün köhnemiş siyaset anlayışı, tarz ve pratiklerini yarına taşımama meselesi bu anlamda önemli olup, merkez sağın elinin tersiyle itmesi gereken siyaset anlayışı etnik, dinsel kabileci, devlete sırtını dayama temelli rant dağıtma siyasetidir.
Yanıtlanması gereken önemli bir soru da geleceği kurgulayan düşünce sistemleriyle toplumla birlikte siyaseti ve toplumu değiştirmeye, dönüştürmeye hazırlar mı ya da ne kadar hazırlar? Soruya partilerin vereceği yanıt “ama toplum böyle, bunu istiyor” ise, bu siyaset tarzı kolaycılıktır ve yarının Türkiye siyasetinde yer bulması mümkün olmayacaktır. Merkez, merkez sağ, merkez sol siyaset toplumun bir adım önünde yürüyerek, yol gösterici olmalı. Yoksa, oy uğruna kendilerini destekleyenlerin gölgelerine sığınarak yürümekle geleceğin siyaseti inşa edilemez. Sırtını devlete dayayan siyasetin korunmasını, nimetinden istifade etmeyi tercih ederlerse, dün olduğu gibi er geç tuz buz olurlar. Oysa ki Türkiye’nin, parti siyasetinin merkez solda olduğu gibi, merkez sağda da erimeyecek buz dağlarına ihtiyacı var.