Birçok insan Akşener’i “Meral Abla, Meral Anne, Meral Mommy” gibi isimlerle çağırıyor. Buradan yeni dönem siyasetine çok açık bir mesaj çıkıyor aslında. İnsanımız sadece güzel bir gelecek beklemiyor.
Bu hafta daha siyasi bir yazı yazacağım. Bunda ülkenin girdiği seçim sürecinde başka konulara odaklanamıyor olmamın da etkisi var. Bir diğer nedeni ise, kurulduğundan beri merakla takip ettiğim İyi Parti’nin ve Genel Başkanı Meral Akşener’in önlenemez yükselişinin beni siyasal bir olgu olarak heyecanlandırması.
Öncelikle belirteyim, bu ilgimin ideolojik bir angajmanla hiçbir ilgisi yok. Hatta Akşener’in partiyi dar bir ülkücü gruba sıkıştırmamasını çok da doğru buluyorum. Bununla beraber, partiyi ufak ufak ülkücülüğün dogmalarından uzaklaştırmasının bunun yerine, tüm sağ seçmene açılmasını sağlayacak daha kucaklayıcı bir dil benimsemesinin ülkenin geleceği açısından çok daha olumlu olacağını düşünüyorum.
Akşener’in bu dönüşümü bilinçli ve kararlı bir şekilde sürdürdüğünü gözlemliyorum. Sadece ben değil, birçok siyaset bilimci de benzer yorumlar yapıyor. Ancak kendisiyle yola çıkan ülkücülere sırtını dönüp, bütünüyle bu ideolojiyi bir kenara bırakacağını da düşünmüyorum doğrusu. Şahsen kendisini tanımıyorum ama bana her zaman sezgilerimin kuvvetli olduğu söylenir. Buna güvenerek ve ayrıca bir siyaset bilimci olarak, Akşener’in duygusal bağ ve vefa borcuna değer verdiğini hissediyorum diyeyim. Bu hissin doğru olup olmadığını ise zaman gösterecek.
DEMOKRASİ SINAVI
Öncelikle, şunu belirteyim ki, hepimizin oylarıyla seçilmiş ve bir değil iki kere zafere imza atmış olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan bu dava sadece bizim ülkemize değil, tüm dünyadaki demokrasi mücadelesine zarar vermiştir. Çünkü bu tip demokrasiye yapılan saldırılar mutlaka tüm dünya sathında karşılık buluyor ve başka liderlerin kendi ülkelerinde benzer faaliyetler içine girmesini kolaylaştırıyor.
Tıpkı 1930’ların geçer akçesinin faşizm olması gibi, bu yılların da geçer akçesi diktatörlüğe öykünmek ve demokrasiyi tırpanlamak gibi gözüküyor. Türkiye’yi bir kenara bırakın, bu gidişatı anlamamız için Trump, Orban, Netanyahu örnekleri bile yeterli. Dolayısıyla, İmamoğlu davası sadece Türkiye’nin demokrasisiyle değil, küresel ölçekte otoriter rejimlerin mevzi kazanmasıyla da ilgili.
Bu yüzden Akşener’in Ekrem Başkan’ın çağrısıyla Ankara’dan Saraçhane’ye çıkıp gelmesi başlı başına “spektaküler bir hareket” ve demokrasi mücadelesi için somut ve kararlı bir adım. Ancak bu kadarla da sınırlı değil. Bence bu tavrıyla Akşener, İmamoğlu’nun altılı masanın adayı olması gerektiği konusundaki eğilimini de açıkça belli etmiş oldu. Meral Mommy, Amerikalıların deyimiyle tam bir “game changer”. Şimdi bundan sonra Kılıçdaroğlu adaylığını eskisi kadar kuvvetle savunabilir mi, şüpheliyim. Bu bağlamda, Akşener’in daha önce yaptığı “kazanabilecek aday” açıklamasını da unutmayalım.
Öte yandan, Saraçhane’deki ilk buluşmada İmamoğlu’nu yalnız bırakmayan Akşener’in bu hamlesi, Kılıçdaroğlu’nun Berlin gezisini yarıda kesip geri dönmesine de etki etti gibi geliyor bana. Çünkü aslında tüm CHP’lilerin de doğal olarak beklediği gibi, Kılıçdaroğlu dava günü Berlin’e gitmemeliydi. Sonuçta bu, uzaktan uzağa bir destek videosuyla geçiştirilemeyecek kadar büyük bir olay. Bunu sıradan CHP seçmeni dahi düşünürken, Kılıçdaroğlu’na bu vahim hatayı yaptıran nedir çok merak ediyorum doğrusu. Fakat işte bu noktada Akşener farkını ortaya koydu. Daha çağrı yapılır yapılmaz, arabaya atladı geldi Ankara’dan. Sonra başrolü kapıyor diye darılmaca gücenmece olmasın; yapıyor, engel olamıyoruz.
BABACAN ve UYSAL
Gelelim Altılı Masanın ortak Saraçhane mitingine. Mitingle ilgili çok yazılıp, çok konuşuldu, o yüzden çok detaylara girip tekrara düşmek istemiyorum. Ancak benim dikkatimi çeken birkaç nokta var, onlara da değinmiş olayım. Bunlardan ilki, Deva Partisi lideri Ali Babacan’ın Canan Kaftancıoğlu ve Selahattin Demirtaş vurgusu ve kayyum siyasetini reddetmesiydi.
İkinci olarak, kullandığı “nöbetleşe zorbalık” ifadesi de mükemmeldi. Bu, Türk siyasal tarihinin demokrasi-baskı ikilemini çok güzel bir şekilde tarif ediyor. Bu zulmün eleştirisi bağlamında da Nazım Hikmet, Ahmet Kaya, Necip Fazıl, Halide Edip gibi isimleri tek tek anarak, birleştirici bir mesaj vermeye çalıştı ki bu süreçte en fazla ihtiyacımız olan şey bu birlik ve beraberlik duygusudur. Konuşmasını “85 milyon birden büyüktür, Türkiye birden büyüktür” diyerek tamamlaması ise, tek adam rejimine verilmiş doğrudan bir demokrasi mesajıydı.
Akşener’in Ekrem Başkan’ın çağrısıyla Ankara’dan Saraçhane’ye çıkıp gelmesi başlı başına “spektaküler bir hareket” ve demokrasi mücadelesi için somut ve kararlı bir adım. Ancak bu kadarla da sınırlı değil.
Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal’ın “yıllardır bugünü bekledim” dermiş gibi coşkuyla yaptığı konuşma, itiraf edeyim ki beni çok şaşırttı. Uysal, çok ilginç noktalara değindi. Örneğin, hukuksuzluğa değinirken, artık pek az kişinin hatırladığı Deniz Feneri davasını bir milat olarak gösterdi.
Yıllardır “AKP’nin davası nedir?” diye merak ediyordum. Sağolsun, onu da açıkladı Uysal. “Adınız ak olacağına, alnınız ak olsaydı” cümlesi ise tam bir manşet; zaten iki gündür herkesin dilinde. Konuşmasını bitirirken, Atatürk’ün 1919’da Kurtuluş Savaşını başlattığı yolculuğa değindi ve İstanbul’dan başlayarak tüm Türkiye’yi cesaret ve iradeyle ayağa kalkmaya çağırdı. Özellikle bence “Yeter söz milletin!” sloganının izleyicilerden karşılık bulması, Türk halkının toplumsal hafızasının aslında sanıldığı kadar zayıf olmadığını da gösteriyor.
AKŞENER’İN GÖNÜL BAĞI
Bu parantezi kapatıp, yazımın odak noktası olan Akşener’e geri dönüyorum. Akşener’in Saraçhane mitinginde “Kaybolma” diyerek İmamoğlu’nu yanında tutması çok güzel bir jestti. Hele ki konuşmasının sonunda onun elini tutması, beden dili, tavrı, kısaca her şeyiyle sanki kardeşine sahip çıkan bir abla gibiydi. Türk siyasetine kadın elinin değmesinin ne kadar iyi olacağının da bir göstergesi bu.
Kadınlar siyasette söz söyledikçe ortam güzelleşiyor. Bu hareketle, ona verdiği desteği bir kez daha tüm Türkiye’ye gösterdi. Bu sahne çok duygusal ve çok sahiciydi. Bu samimiyet bağlamında özellikle bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Akşener miting konuşmasında, İmamoğlu’na atkısını yollayan Kıymet Doğan isimli bir genç kızdan bahsetti. Kıymet boynundaki atkıyı çıkarıp Akşener’e uzatmış ve (bunu) “Ekrem Başkanıma vereceksin Meral Abla” demiş.
Bu “Meral Abla” hitabının samimiyeti bir süredir şehir şehir yaptığı gezilerde vatandaşa gösterdiği tavrı bildiğim için beni hiç şaşırtmadı. Birçok insan Akşener’i “Meral Abla, Meral Anne, Meral Mommy” gibi isimlerle çağırıyor. Buradan yeni dönem siyasetine çok açık bir mesaj çıkıyor aslında. İnsanımız sadece güzel bir gelecek beklemiyor. Ona zor gününde sahip çıkacak, elini tutacak, sarılacak, kısaca onu “insan yerine koyacak” siyasetçiler istiyor ve böyle siyasetçilere inanıyor, güveniyor.
Bence Akşener’in bu samimi ve cana yakın tavrı da İyi Parti’nin yükselişinde çok etkili oldu. Çünkü bizim insanımız dokunabildiği, konuşabildiği liderleri istiyor. Sırça köşklerdekileri değil. Akşener’i farklı kılan bu. Unutmayalım ki, zamanında Tayyip Erdoğan’ı da iktidara taşıyan bu ulaşılabilirliğiydi. Yine benzer şekilde, İmamoğlu’nun da İstanbul başarısı bence bununla çok ilgili. Akşener kısa denilebilecek bir sürede, toplumun bir kesiminin “Meral Annesi” olmayı başardı.
Akşener konuşmasını bitirirken “Geldikleri gibi giderler” cümlesini kullandı. Atatürk’ün işgal kuvvetleri için söylediği bu cümleyi, sandıkta kaybedecek AKP-MHP iktidarı için sarfetmiş olması tarihi bir an.
Öte yandan, onun Saraçhane konuşması da çok önemliydi. Konuşmanın ana teması demokrasiydi. Burada özellikle “Saraya karşı Saraçhane Meydanı”nı konumlandırdı. Bu bir başka deyişle, diktatörlükle demokrasiyi kıyastır. Bu bağlamda, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyenler burada” derken hem Atatürk’e atıfta bulundu hem de demokrasiyi bir kere daha vurgulamış oldu. “Zulüm sizinse, haksızlık sizinse, sandık bizimdir” diyerek millî iradenin önemine dikkat çekti.
Ancak asıl önemlisi, daha önceki bir meclis grup konuşmasında “Yaşasın Hürriyet, Kahrolsun İstibdat” sloganını yeniden dirilten Akşener, bu konuşmada da aynı sloganı tekrarladı. Kalabalığın tepkisinden anladığım kadarıyla, insanlar bu sloganı benimsemiş gibi gözüküyor. Toplumsal bellekte derin izler bırakmış olan bu sloganla coşuyorlar adeta. Açıkçası bence seçimlerin önemli sloganlarından birisi bu olmalı.
Bir son noktayı daha vurgulamak istiyorum ki, Akşener konuşmayı bitirirken “Geldikleri gibi giderler” cümlesini kullandı. Bu çok veciz bir cümle. Atatürk’ün işgal kuvvetleri için söylediği bu cümleyi, sandıkta kaybedecek AKP-MHP iktidarı için sarfetmiş olması tarihi bir an. Çünkü yerli millî tartışmalarıyla ilişkili. Gerçekten yerli ve millî olanın kim olduğunu bir kere daha düşündürtüyor bize.
MİLLİYETÇİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
Velhasıl, Meral Mommy Türk siyasetinde henüz gencecik bir kadınken, İçişleri Bakanlığı’nı üstlenecek cesaretiyle tanınmıştı ama şimdi yıllardan sonra toplumu birleştirebilecek, ortak değerlerde uzlaştıracak önemli bir başbakan adayı olarak karşımıza çıkıyor. Zaten Saraçhane mitinginde de “Başbakan Akşener” sesleri duyuldu.
Gelecek ne getirir bilinmez ama Türk siyasal hayatı için ülkücü hareket gibi sertliğiyle tanınan bir camiadan tek başına çıkacak kadar özgüvenli, tuttuğunu koparan, söyledikleri net, politikası açık, duruşu sağlam bir kadın politikacının adım adım yükselişi umut verici. Tek endişem bu süreçte parti içi olası ideolojik baskılar sebebiyle, Kürt siyasetinin düştüğü hataya düşülmesi.
HDP’de görev alan birçok kadın politikacı var ama bunların bir kısmının uzlaşmaz ve fanatik tavırlara savrulmaya eğilimi çok yüksek. Bu da toplumdaki gerilimi arttırıyor. Umuyorum ki, Meral Akşener Kürtlerle ilgili belki biraz daha olumlu bir strateji izleyebilir. Bu HDP ile aynı çizgiye gelmek demek olmadığı gibi, özgürlük ve demokrasi adına Kürt milliyetçiliğini desteklemek ve ona payandalık etmek de demek değil. Akşener’in bunu başarabilecek yetenekte olduğunu düşünüyorum.
Ancak bazı eskide kalmış Türk milliyetçiliğini ırkçılıkla karıştıran kimseler ona ayak bağı oluyorlar gibi. Artık Türk milliyetçiliğini ve vatanseverliğini günümüzün normlarıyla yeniden düşünmek İyi Parti için geliştirici bir adım olacaktır. Akşener’in bu konuyu da ele alacağını umuyorum. Meral Mommy’nin yükselişi sürüyor, kendisini merakla takipteyim.