Loading...
Neonaziler, Meloni etkisinin faşizme zaten mental olarak hazır olan Polonya, Macaristan, Fransa ve belki de Almanya gibi ülkelerde dalga dalga yayılacağını ve bir "faşizm baharı" başlayabileceğini hayâl ediyorlar.Seçim yaklaşırken ülkede en geniş kapsamlı propaganda faaliyeti Meloni tarafından yürütülüyor. Neonaziler ayaklarına kadar gelen iktidar fırsatını tepmemek için deli gibi çalışıyorlar. Bu seçimi kazanmaları halinde yaşlı kıta Avrupa'da nelerin değişebileceğini çok iyi biliyorlar. Meloni etkisinin, faşizme zaten mental olarak hazır olan Polonya, Macaristan, Fransa ve belki de Almanya gibi ülkelerde dalga dalga yayılacağını ve bir "faşizm baharı" başlayabileceğini hayâl ediyorlar. İtalya ve Avrupa demokrasisi için oldukça tehlikeli bir süreç devam ediyor. Seçimlere "yönetmeye hazırız" sloganı ve amblemlerinde kullandıkları diktatör Mussolini'nin mezarındaki ebedi ateşi temsil eden alevli logo ile hazırlanan Meloni'nin bir neonaziye yakışmayacak derecede liberal kesilmesi de hep bu iktidar aşkıyla ilgili. Meloni, erken seçim süreci başladığından bu yana etrafta liberal bir mutluluk perisi gibi uçuşuyor. Örneğin; Avrupalı diğer faşitlerin aksine Avrupa Birliği’ni (AB) savunuyor, antisemitik olmadığını ısrarla vurguluyor, yabancı sermayeye mavi boncuk dağıtıyor vs... Kafası çalışan, akledebilen hiçbir İtalyan, Meloni'nin bu pragmatizm kokan hamlelerine inanmıyor ama anketlere bakıldığında merkez siyaset partilerinin yalpalamalarından sıkılan çok sayıda İtalyan seçmen pek öyle düşünmüyor. Bu şekilde, milyonlarca İtalyan, faşist Meloni’ye kendilerini ve ülkelerinin geleceğini emanet etme konusunda ikna olmuş görünüyorlar. Meloni'den sadece 1 gün sonra aşırı sağcı ittifakın diğer üyesi Lega lideri Matteo Salvini de Pesaro kentinden seçim startını verdi. İçişleri Bakanı olarak görev yaparken, Afrikalı göçmenleri Akdeniz'de botların ve gemilerin içinde açlığa terk ederek öldürmeye çalışan ve kendisine muhalif İtalyanların "küçük Mussolini" diye seslendiği Salvini, ilk seçim konuşmasında, daha adil vergiler ve ülke için güvenlik vadetti. Meloni, Salvini ve eski Başbakan Silvio Berlusconi'nin Forza İtaliası'ndan oluşan faşist blokta, vaatler sağanak halinde yağıyor. Nerede bir eksik, nerede bir ihtiyaç varsa mutlaka bir vaatleri oluyor o konuya ilişkin olarak. Ancak İtalyan ekonomistlerin ısrarla vurguladığı üzere, bu vaatlerini gerçekleştirmeye siyasi ömürleri yetmeyebilir zira ülke ekonomik varlığını genel olarak AB fonlarına bağlamış durumda. EKSİK DEMOKRASİ... Ülke, son yıllarda, esasında Salvini gibi faşistler hükümetlere girmeye başladığından bu yana Demokrasi Endeksi'nde de hızla geriliyor. İtalya, endekste Botsvana'nın da altında 31. sırada yer alıyor ve "tam demokratik ülkeler" kategorisinden hızla uzaklaşıyor.
İtalya, Demokrasi Endeksi’nde hızla geriliyor. Botvana’nın da altında yer alıyor ve "tam demokratik ülkeler" kategorisinden hızla uzaklaşıyor.İtalyan demokrasisi açısından bir diğer sorun bana göre oldukça karmaşık bir yapısı olan seçim sistemi. Bu sistem nedeniyle bir partinin tek başına iktidara gelmesi neredeyse imkansız. Hükümetler genellikle irili ufaklı birkaç partinin bir araya gelmesiyle oluşturuluyor. Bu nedenle bir başbakanın tüm yasama döneminde koltukta kalması nadir görülen bir durumdur ve bu tabloda ülke sık sık erken seçimlere muhatap olur. Bununla birlikte İtalya'da vatandaşların merkez siyaset partilerine olan güvenlerini kaybettiklerini görüyoruz. Aksi halde çalışmalarından çok, adına "bunga-bunga" denilen çılgın partilerle gündem olan faşist Berlusconi yeniden alternatif olamazdı ya da İkinci Dünya Savaşı'nda ülkeyi yıkıma sürükleyen Mussolini'nin hayranı olduğunu gizleme gereği duymayan neonazi Meloni öne çıkabilir miydi bu kadar?
Avrupa'da solcu politikacıların dahi aşırı sağın varlığına uyum sağlamaya çalıştıklarını belirtmek gerekiyor. Solun tükeniş hali, çürümeye doğru savruluyor.Sorun, Meloni'nin de ifade ettiği gibi aslında faşizmin karşısına dikilmesi gereken solun ölüm uykusuna yatmış olması. Avrupa’nın giderek sağa kaydığı bu süreci engelleyebilecek tek güç olan "sol"un pasifize olması neofaşist söylemlerin merkez siyasete yerleşmesi sonucunu doğuruyor. Bu bağlamda, Avrupa'da özellikle 18. ve 19. yüzyılda sosyal demokrat-sosyalist partilere ya da sendikalara karşı kullanılan moda tabirle "ötekileştirici" jargonun bugünlerde yeniden gün yüzüne çıktığını görüyoruz. Bu dışlanmayı boşa çıkarmak adına hiç çaba harcamayan Avrupa solu, insanların çevresinde toplanabileceği, özgün ve yeni ütopyalar üretmek yerine susup olacakları beklemeyi tercih ediyor. Günümüz Avrupası’nda siyasi dilin, politik ve toplumsal hafızasını kaybetmeye başladığı bir dönemden söz ediyoruz. Yeni siyasi dili ise -üzülerek tespit etmek gerekiyor ki- neofaşistler şekillendiriyor. Ezcümle, Avrupa'da solcu politikacıların dahi aşırı sağın varlığına uyum sağlamaya çalıştıklarını belirtmek gerekiyor. Tehlike buradan uç alıyor. Aşırı sağ kendisine muhalefet etmesi beklenen güçleri adeta susturarak ya da orijinlerinden sapmaya zorlayarak gelişiyor. Solun içerisinde bulunduğu bu tükeniş halinin çürümeye doğru savruluşa neden olacağı bir süreç işliyor. Yukarıda da vurguladığım gibi Avrupa solu, tüm bunlar olup biterken yattığı uykudan bir türlü kalkamıyor.