MedyascopeTV ve Ruşen Çakır’ın suçu ne?
1990’LARDAN BUGÜNE
Bu tartışma bana 1990’lar ve 2000’lerin başındaki faaliyetlerini sürdürebilmek için yurt dışından fon aramak zorunda kalan STK’lar (HYD, TESEV, TÜSEV…) tartışmasını hatırlattı. O dönem de yurt dışından fon alan bu kurumlar çok eleştirilmiş ve suçlanmıştı?
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de 1990’lardan bugüne siyasi iktidarlar değişse de hiçbir şeyin değişmediğini söylemek mümkün. Çünkü iktidarlar değişse de, yönetim zihniyeti değişmiyor. Ve Türkiye’nin temel sorunu da bu yönetim zihniyeti yani otoriterlik.
Burada sorulması gereken soru şudur; “Bu kurumlar neden yurt dışından fon aramak ve almak zorunda kalıyorlar?”
Bunun da basit bir cevabı var.
Çünkü bu kurumlar, faaliyetlerini sürdürmek için Türkiye’den yeterince fon bulamıyorlar.
Peki bu kurumların ortak özelliği ne?
Gerek 1990-2000’lerde tartışılan STK’ların gerekse son tartışmada adı geçen kurumların ortak özelliği Türkiye’nin daha demokratik, daha özgür bir ülke olması için çaba harcamalarıdır.
Demokrasi, insan hakları, kadın hakları, örgütlenme, düşünce ve ifade özgürlüğü, siyasi iktidarın denetimi dışında kalan ve alternatif yazıların, görüşlerin ve programların olduğu bu örgüt ve kurumlar çalışma alanları itibariyle devlet/iktidar tarafından otomatik olarak devlet karşıtı olarak etiketlenmektedir.
Bu örgüt ve kurumlar ülkenin daha demokratik olması için konferanslar düzenler, raporlar hazırlar, açıklamalar yapar, bilgi üretirler, yayın yaparlar, yazılar yayınlarla. Kısaca bu kurumların ortak özelliği, siyasi iktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak iktidara karşı eleştirel olmalarıdır.
Bunun için de hep devletin/iktidarın ötekisidirler, tehlikelilerdir.
İşte yurt içinde fon bulamamalarının nedeni de budur.
Devletin/iktidarın öteki, tehlikeli ilan ettiği bu kurumlara devletten destek alamadıkları gibi hiçbir özel şirket de devlet/iktidar korkusuyla açıktan destek olmaz.
Kala kala tek tek bireylerin desteği kalır ki, o da yeterli değildir.
SUÇ ONLARIN DEĞİL
Bu yüzden kurumların faaliyetlerini sürdürmeleri için yurt dışında fon aramak zorundadırlar. Bulunca da alırlar.
Dahası bu kurumlar aldıkları fonu gizlememiş, kendi internet sitelerinde açıklamışlardır. Bunu yeni bir bilgiymiş gibi yaymak ve bu kurumları eleştirmek ancak siyasi bir karalama çabası ile açıklanabilir. Ki özellikle sosyal medyada yapılan da budur.
Burada bütün mesele bu kurumların aldıkları fon nedeniyle bağımsızlıklarını kaybedip, kaybetmemeleridir ve kurumsal hedeflerinde vazgeçip, vazgeçmedikleridir.
Bu noktada kimsenin MedyascopeTV için, Serbestiyet için ya da P24 için bağımsız olmadıklarını söyleyemez. Bu medya platformlarında Türkiye’nin “ana akım” olarak anılan TV kanallarında, gazetelerinde görmeyeceğimiz düşünsel zenginlikte programlar, yazılar ve haberler yer almaktadır. Bütün bunların iktidar/devleti rahatsız ettiğine şüphe yok.
O yüzden olsa gerek ki, bu kurumların yurt dışında destek alması haberlerine bu kadar iştahla sarıldılar.
Tabi birde bu kurumları kendilerini konumladıkları solculuk üzerinden eleştirenler var. Ne kadar farkındalar bilmiyoruz ama kendilerine solcu deme hakları elbette var ama solcu olamayacak kadar siyasal muhafazakâr oldukları da başka bir gerecek.
Unutmayalım ki devlet/iktidarın tüm nimetlerinde yararlanarak sahibinin sesine dönüşen medya organları ve orada yazanların, onlara öykünenlerin yurt dışından fon aldıkları için hiçbir kurumu suçlamaya hakkı yoktur.