Üzülerek ifade etmek lazım ki, bizim bugün dahi, Ukrayna halkı gibi liberal demokrasi ve medeni hayata dair kurallar ve kurumlar bütününden yana bir iradeye sahip olduğumuz söylenemez.Bizi ulus yapan şey geleneksel zamanlardaki sınır aşırı cengâverlik ruhunun modern zamanlarda daha limitlibir cengâverliğe dönüşerek sınırlanmasıyken; onları ulus yapan şey tamamen bugünün dünyasını kuran siyasal demokrasi ve otoriterlik hattının ayrımına dair kuralları ve kurumları temsil eden medeni hayata dair tercihleriydi. Türkiye uluslaşmasına dair sürecin, dönem içerisinde ahali bazında ortaya konan medeni hayata dönük tercihler adına Ukrayna uluslaşma sürecinden ciddi anlamda ayrıldığını düşünüyorum. Bu karşılaştırma elbette tarihi şartları, zamanın ruhu ve bambaşka dinamiklere sahip milletler ve ülkeler için anlamlı bir veri setini temsil etmiyor. Elbette bu farklılıkta, ulusların kaderine dair aradaki yaklaşık yüz yıla mukabil zaman farkının yarattığı, dünyanın sekülerleşme sürecinin küreselleşmeyle ciddi bir ivme yakalamasına dair dramatik fark büyük ölçüde etkilidir. Ancak üzülerek ifade etmek lazım ki, bizim toplumsal anlamda bugün dahi, Ukrayna halkı gibi liberal demokrasi ve medeni hayata dair kurallar ve kurumlar bütününden yana topyekûn bir sosyal siyasi iradeye sahip olduğumuz söylenemez. Hala böylesi otoriter bir rejimden kurtulup kurtulamayacağımız dahi oldukça kritik bir eşikte geziniyor. Ne yazık ki, bizim için ulusu oluşturan sosyal doku hala medeni kurum ve kurallara dair içsel bir kolektif arzuya sahip değilken, onlar medeni kurum ve kurallara dair bir hayat adına savaşıyor ve neticesinde daha sağlam biçimde uluslaşıyor. Her ne olursa olsun, Ukrayna artık bir topluluklar toplamı değil ve nihayet eşi benzeri görülmemiş bir bağlamın tetiklediği ulustan söz ediyoruz. Bu genç ve onurlu ulusun, bir zaman sonra gelecek nesillere övünçle anlatacağı yegâne şey medeni hayata dair tercihlerinin bedeliyle bir millet olduklarıdır.
Medeniyet arzusundan bir ulus yaratan lider: Zelensky
Ukrayna’nın müttefiklerle ilişkileri kesilemedi, Kiev düşürülemedi, Zelensky devrilerek meşru hükümet değiştirilemedi. Bütün bunlar başarılamadıkça Putin’in “yenilmez” imajı çöktü. Zelensky tarihi bir direniş ve liderlik yeteneği gösterdi.
Ukrayna için heterojen sayılabilecek bir demografik yapıya ve oldukça zor bir jeopolitik konuma hatta yüke sahip bir ülke denilebilir. Slav ırklarının çeşitli etnik dağılımlarından tutun da Slav olmayan gruplara kadar ülkede oldukça karmaşık bir yapı var. Jeopolitik düzlemi de oldukça kritik; bir tarafta Doğu Avrupa ve Asya bozkırlarına uzanan bir hat; diğer tarafta ise Batı Avrupa ve Atlantik’e kadar uzanan bir başka hat var.
Bu karmaşık durum uzun süre onların geleceğe dair ulusal kaderini, kolektif bir şuur olarak politik biçimde ortaya koymasını da oldukça zorlaştırdı.
Uluslaşma iradesine ve sürecine dair işlerini zorlaştıran tüm bu tarihi, etnik ve jeopolitik ayrışmalar, aslına bakarsanız süreç içerisinde hiç tahmin edemeyeceğimiz bir avantaja dönüştü. Zihniyet dünyasının içindeki tüm bu farklılaşan yollar uzun bir süredir tali meselelere dönüştü; zihniyetin zembereğini kurarak kültürün ana hattını ortaya çıkaran bir başka dinamik belirdi: Sovyetler Birliği travması ve Rus emperyalizminin üzerine eklenen Putin.
Ukrayna ahalisinde bu travmatik hattın tetiklediği dinamikler, ahalinin asırlardır üzerinde uzlaşamadığı tarihi, etnik ve kültürel ayrımları bir anda temizledi. Heterojen sayılabilecek bir topluluklar toplamının, zihniyet dünyasını berraklaştırarak homojenleştirdi. Yeni bir zihniyetin kurduğu sosyal ve siyasal toplam, politik bir bilince evrilebilecek güce sahip yeni bir kültürel birliktelik haline geldi.
Bu taze zihniyetin yeni siyasallığı, son seçimlerde Avrupa Birliği ve liberal demokrasi yanlısı, NATO hedefini açıkça beyan eden vaatleriyle iktidara gelen Zelensky etrafında birleşti. Hem de öyle kritik bir çoğunlukla birleşme değil, yüzde yetmişleri aşarak gelen neredeyse yeni bir kurucu anayasa talebini de örtük olarak ifade eden bir iradeden bahsediyoruz.
Bu irade yakın dönemdeki politik tarihi kavşakta seçimini; otoriterlik karşıtı demokrasiden, kuralsızlık ve hoyratlığa karşı kurallı bir medeniyetten yana olduğunu açıkça ifade etti. İşin bu tarafına kadar olan kısmı anlaşılabilirdi, ancak kimse bu iradi siyasi talebin onları bir liderin efsanevi mücadelesi etrafında uluslaştıracağını bilemezdi.
Ziya Gökalp’ın bir milletin ana kurucu unsuru dediği kültürel terbiye, onlar için ne bir ırk ne bir dil ne bir din üzerine şekilleniyordu. Tüm bunların ötesinde gelişen kültürel terbiyenin motivasyonu olan ortak siyasi irade, ahali için milletleşme ya da uluslaşma dinamiğini kurallı ve tanımlı bir hayatın anahtarı anlamına gelen demokrasi ve medeniyete dahil olma arzusundan alıyordu.
Putin’in Ukrayna’yı işgali beklenenin aksine hızlı bir netice alamadı. Ukrayna ordusunun direnci kırılamadı, Ukrayna’nın müttefiklerle ilişkileri kesilemedi, başkent Kiev düşürülemedi ve Zelensky devrilerek meşru hükümet değiştirilemedi. Bütün bunlar başarılamadıkça da Putin’in yıllardır kamuoyunu manipüle ederek kurduğu yenilmez despot imajı birkaç günde çöktü. Zelensky tarihi bir direniş ve liderlik yeteneği gösterdi.
Putin’in Rusya için oldukça rasyonel sanılan ancak kendi tarihsel bagajının esiri irrasyonel işgal hamleleri; Ukrayna’nın irrasyonel sanılan tarihi demografik yapısının da hızla rasyonelleşmesine yol açtı. Bu rasyonelleşme önce politik bir bilince dönüştü şimdilerde de bir ulus olmaya doğru emin adımlarla ilerliyor.
Ernest Renan bir millet yaratımını ifade ederken, bu süreçte millet olmanın başarısının tarihteki farklılıkları unutmaya bağlı adeta yalancı hafıza kaybında saklı bir kabiliyette olduğunu ifade ediyordu.
Bu durum Ukrayna ahalisi için de geçerliydi ve bir araya gelmesi mümkün olmayan birçok farklılığı da hızla unutturdu. Onları birleştiren tek şey, tarihi Rus emperyalizminin hafızalarda yarattığı tahribatın üzerine eklenen medeniyet yanlısı siyasi iradelerinin, savaşla dirayetli bir lider etrafında perçinlenmesinden ibaretti.
TÜRKİYE’NİN VE UKRAYNA’NIN ULUSLAŞMA SÜREÇLERİNİ KARŞILAŞTIRIRSAK…
Kendi modernleşme tarihimizle ufak bir karşılaştırma ile meseleyi daha da açığa kavuşturabiliriz zira bu eşsiz örneği mukayese ile ele almak anakronik olsa da sürece dair bize önemli ipuçları verebilir.
Türkiye modern anlamda uluslaşma sürecini esas olarak Batı emperyalizmine karşı verdiği direnişten alıyordu. Siyasi elitlerin, Tanzimat ve Meşrutiyet hareketlerinden beri gelen modernleşme arzusu ve icraları olsa da bunun ahali nazarında pek de bir anlamı yoktu. Hatta uzun süre bu modernleşme hamlelerine karşı toplumsal bir direnişle siyasi hayatımız giderek zorlaşarak şekillendi.
Bu yüzdendir ki bizim uluslaşma sürecimizdeki kültürel terbiyemizin ana motivasyonu, gerek İslam öncesi Türk tarihine gerek Türk-İslam tarihine atıf yapan bir cengâverlik ruhundan geliyordu. Dolayısıyla bu irade nizam-ı alem ruhundan ilham alan aksiyoner bir hattan Anadolu nizamını sağlamaya dair reaksiyoner bir başka hatta doğru vites küçültmüş sayılabilir.
Modern anlamda uluslaşma sürecimizin kültürel ve tarihi motivasyonu, kurucu aksiyoner hattan direnişçi reaksiyoner hatta çekilmiş bir milletin serencamıydı. Bu vaziyet, geleneksel dönemde öz benliğini ayakta tutan ve cihana yayılan bir milletin, aynı motivasyonla, yine öz benliğini modern formatta bu sefer koruyarak kurtarmaya çalışan benzer bir iradenin temsiliydi. Bizi millet yapan buydu.