Tebliğciler” gibi dinsel unsurlara önce kendi şer’i kurallarından argüman üretmenin ne kadar sağlıklı olduğunu sormalıyız. İşin içine helali ve haramı, İslam hukuku kavramlarını soktuğumuzda böyle bir argümanla baştan kaybediyoruz.  15-16 sene olmuştur. Üniversitede öğrenciydim ya da mezun olmak üzereydim, hatırlamıyorum. Mecidiyeköy’de bir arkadaşımla buluşmak üzereydim, kim olduğu da şu an belleğimde değil. O zamanki sevgilim değil. Olsa hatırlardım. Ayrıca yine sevgilim olsa öyle pejmürde ve lakayt bir biçimde beklemezdim. Sanırım beklemezdim. Çünkü kendimden her şeyi beklerim (pun intended), sevgililere imtiyaz tanımam. Onları da gayet savsakça bekleme hakkım anayasal bir haktır (bunu bir de eşime sorun). Ayakta beklerken bir sigara tellendirmek üzere yaktım. O esnada yanıma bir kadınla torunu olacak yaşta bir çocuk geldi. Bakın burada bile kadın yaşı belirtmiyorum, ne kadar nazik bir insanım. Kadın durdu ve bana; “Rabbimizin bize emanet ettiği bedene sigara içerek kötü davranmıyor musunuz?” diye bir soru sordu. Beynim hemen yüzeysel bir analize başladı. Kadın Müslüman gibi giyinmemişti. Dolayısıyla Müslüman olmama ihtimali vardı ama olabilirdi de. “Rabbimizin” gibi sözler de yeterince ipucu vermiyordu çünkü “Rab”, Türkiye’deki Tevrat ve İncil çevirilerinde ve gayrimüslim inançtaki insanların Tanrı’ya hitap ederken kullandığı bir kelime. Acaba diye kendime sual sordum; “Türkiye’deki gayrimüslim ekalliyetten birisi mi?” Sonra konuşmanın gidişatı öyle olduğunu ortaya çıkarttı. Yehova Şahidi’ymiş.  Kadınla ayaküstü uzun bir süre Tevrat ve İncil konuştuk. Kadın Tevrat ve İncil bilgime şaşırıp beni toplantılarına davet etti. Bir kâğıda telefon numarası yazıp aramamı söyledi. Konuşma bitince kâğıdı sigarayı yaktığım çakmağımla yaktım. O zamanlar whatsapp yoktu. “Z kuşağı bilmez.” Hani ABD filmlerinde -özellikle The Simpsons gibi politik ve dinsel satirin yoğun olduğu çizgi filmlerde- “Efendim, izninizle, kurtarıcımız ve Rabbimiz İsa Mesih hakkında konuşmak için birkaç dakikanız var mı?” diye soran iki halim selim tip kapınızı çalıp evinizin önünde belirir ya…İşte bu karikatürleştirilmiş hallerinden bildiğimiz Yahova Şahitleri bunlar. Bunu anlatmamın sebebi bizde tebliğcilerin son dönemde medyaya yansıyan hareketleri. Temelde Yahova Şahitleri’nin benim karşılaştığım örneğinden çok farkı yok aslında. Hatta gayet soğukkanlı bakılarak “ne var canım bunda?” denilebilir. İşin aslı öyle değil. Türkiye Diyanet Vakfı’nın ansiklopedisine göre (diğer kaynaklarda ve pek çok haber kaynağında da bu var, taraflı değil kısacası) Yahova Şahitleri, ifade özgürlüğünün beşiği gibi düşündüğümüz ABD’de bile belalı bir grup[1]. Defalarca inançlarını zorla dayatmaktan[2] tutun çocuk istismarına[3] kadar pek çok suçlamayla karşılaştılar. Bunlardan birisi de Loughborough olayı olarak bilinen çocuk istismarı hadisesi[4]. Ayrıca Türkiye’de de çocuk istismarı değil fakat laiklik gibi sebeplerle çeşitli faaliyetleri bazı davalara konu olmuş[5]. Kısacası her dinsel tarikat ve yapılanma gibi bu insanlar da sorunlu ve ben de orada şunu diyebilirdim; “siz kendi halinize bakın, önce kendi hukuksuzluğunuzla yüzleşin”. Demedim. Aslında derdim de o zamanlar böyle insanlar olduklarını bilmiyordum. Sorun çünkü suç değil. Burada büyük bir parantez var. Suç aslında her yerde var; seküler toplumlarda da çocuk tacizi var. Sorun suçun yangından mal kaçırır gibi saklandığı kapalı dinsel yaşam biçimleri ve bunların özgürlükleri.
Biz bu tebliğcilerin gerçekte ne düşündüklerini bilmiyoruz. Onlar da bizimkisini bilmiyor.
Bugün modern hayatla çelişkili olan bu. Değilse elbette çocuk istismarı gibi korkunç bir suç, göz ardı edilemez. Ancak suç her zaman vardır ve cezanın doğru uygulanabilmesi için de “günahsız olanın taşı önce atması[6]” gerekir. Belli ki “kurtarıcımız ve Rabbimiz İsa Mesih’i” kale alan pek yok. Bu sebeple de “tebliğciler” gibi dinsel unsurlara önce kendi şer’i kurallarından argüman üretmenin ne kadar sağlıklı olduğunu sormalıyız. “Sen önce Ensar vakfındaki tecavüz edilen çocuklara bak” deme hakkımız vardır. Ancak işin içine helali ve haramı, İslam hukuku kavramlarını soktuğumuzda böyle bir argümanla baştan kaybediyoruz. Bunu muhalefet sıklıkla yapıyor. Hukuk ve adaleti aramaktan değil helâlleşmekten bahsediyor, vergiden ve kamunun parasından çalınan meblağları “yetim hakkı” diye nitelendiriyor. Bununla inanan Müslümanların da oyunu alacağını düşünüyor; alabilir de. Ama bu söylemlerin ne kadar popülist olduğunu düşününce inandırıcı gelmemeye başlıyor. Bu da beni düşündürüyor. Aslında bu Türkiye’de söylemler arasındaki boşluğun antropolojik görüngüleri. Çok entel bir cümle kurdum, şöyle düzelteyim: Biz bu tebliğcilerin gerçekte ne düşündüklerini bilmiyoruz. Onlar da bizimkisini bilmiyor. Ha bana sorarsanız ben bu saatten sonra paslanmış iletişim kablolarımı cilalayarak elektrik verip tekrar kulaklarımı açmak istemiyorum. Umurumda değil. Hayatımın ilk 20 senesini çoğunlukla yobaz ve bağnaz bir şehir olan Konya’da geçirdim. Dinin her üslubunu, tecrübe etme şeklini gerek zikir, gerek ibadet gerekse de tasavvufi anlamda birebir gördüm ve tanıdım. Daha da kötüsü bu yerin bana enjekte ettiği her türlü bağnaz, homofobik, kadın düşmanı, ulta-milliyetçi, faşist ve ayrımcı söylemleri aşmam senelerimi aldı. Bunu çocuğumun yaşamaması için de elimden geleni yapıyorum. Kısacası yeter artık. Bir kere de laik, seküler ve adil hukuk kurallarına uyalım diyorum. Ama ikinci seçeneği düşünenler de var. Bu iletişim önemli mi? Belki önemlidir. Şöyle ki dünyada modern hayat biçimine uymak istemeyen insanların olması son derece normal bir şey. İyi de ne kadar normal? Ben “pre-modern hayattaki gibi yaşamak istiyorum, 14 yaşımdaki kızımı okutmak değil evlendirmek istiyorum” diyen insanlardan bahsediyoruz. Evinde tv bulundurmayan, basit bir yemek sinisi ile yaşayan Müslüman da var. Harika. İyi de bunları bölüp parçalayamayız. İslami yaşam tarzını kendine göre yaşayan binlerce insan var. İyi de sen artık apartmanda yaşıyorsun, yüzlerce dönümlük arazide soğan veya fasulye yetiştirmiyorsun. Apartmanda ve şehrin içinde yaşıyor, 4x4 cipe biniyor ve ondan sonra pre-modern dönemin ahlak kurallarını istiyorsun. Sorun tam olarak burada. “Ne ilgisi var?” diye sorabilirsiniz. İnanılmaz ilgisi var. Soyut ahlak kurallarını somutlaştırabileceğin bir yaşam alanın yok. 14 yaşındaki bir kızın evlenmesi gerektiğini söylemiyorum elbette. Sadece şunu diyorum; insanların çocuk yaşta evlenmesi “gerektiği” tarım toplumu dönemi çoktan bitti. Ayrıca tarım yapsan bile buna ihtiyacın kalmadı.
İyi de sen artık apartmanda yaşıyorsun, yüzlerce dönümlük arazide tarım yapmıyorsun. Apartmanda ve şehrin içinde yaşıyor, 4x4 cipe biniyor ve ondan sonra pre-modern dönemin ahlak kurallarını istiyorsun. Sorun tam olarak burada.
Ortaçağın şehirli toplumu modeli sona erdi. İsmet Özel gibi meczuplar savunuyor. Tamam, biz buna rağmen iletişime geçelim hatta geçmekle kalmayalım, belirli haklarını verelim. Olur. Mesela ABD bir ölçüde Amişler gibi anabaptist inançtaki unsurlara kendi hayatlarını yaşama hakkı veriyor. Amişler teknoloji karşıtı, Butleryan cihatçısı, 19. yy’dan kalma dikiş makinelerini hala kullanan insanlar. Biz neden yapmayalım? Böyle insanlara da bir bölge verelim gitsin. Ancak Türkiye’de bu iş böyle yürümemiş belli ki. İslamcıya elinizi veriyorsunuz, kolunuzu istiyor. İslamcı diyor ki “benim burada Müslüman olmam yetmez, herkes benim istediğim gibi Müslüman olacak.” Bu fikir ve zikir ile size gelen tebliğciye karşı hangi argümanı kullanabilirsiniz ki? Kaldı ki onların sizin argümanlarınız ile ikna olmayacağını siz de iyi biliyorsunuz. Nuray Mert hoca 3 Nisan 2022 tarihli, “Tebliğciler ve Masadakiler” başlıklı yazısında şöyle demiş: Bu saatten sonra, ‘bu seküler kültür dayatmadır’ demenin de bir karşılığı yok. Diğer taraftan, ‘din hurafedir, toplumsal hayatta yeri olamaz’ demenin devri de geçti, o kadar ki sadece Müslüman dünyada değil, çoktan  bu tartışmanın bittiği düşünülen Batı dünyasında pek çok vesile ile, din-toplum-siyaset ilişkisi halen tartışma konusu oluyor. “Ne şiş yansın ne kebap” formülüdür bu. Dünyada artık bunun tutmadığını multikültüralizm üzerine yapılan onlarca çalışmadan okuyabilirsiniz. Benim uzmanlık alanım değil ama bunu görmek için uzman olmaya gerek yok[7]. Nuray Mert gibi düşünen entelektüellerin maalesef “wishful thinking” (hüsnü zan) ile hareket ettiğini, hala gerçeği göremediklerini, kısacası geçmiş hayaletlere tutunmak ve onlara kıyamamak, onları kıramamak için böyle düşündükleri fikrindeyim. Daha doğrusu artık dünyada bitmiş olan siyasal İslam’ın iflasını kabul edememe, bir nebze olsun kendisini son olarak gösterme çabalarını anlama teşebbüsü bunlar. Zaten bir önceki paragrafta Nuray Hoca da bunu kabul ediyor. Hal böyle iken “anlaşamıyoruz” demek istemezdim ama evet; anlaşamıyoruz. Biz bu tebliğcilerden black metal konserine gitmelerini, rakı veya bira içmelerini istemiyoruz. Ama onlar devamlı bir şeyler istiyorlar. Çocuk gibiler. İstekleri hiç bitmiyor. Bitmeyen isteklerinin üzerine bir de riyakârca ileri sürdükleri fikirlerini saçma sapan İslami bir ontolojiyle örtmeye çalışıyorlar ki, fikirlerini büründürdükleri logosun yani Arapçasıyla kelamın onlara bedenlerce büyük geldiğini görmek zor değil. Kısacası fikirlerinin temelleri de yok, olanlar da gerçekten 700-800 yıl önce kenarda köşede terk edilmiş fikirler manzumesinden başka bir şey değil. Tam da bu sebeple kendisini entelektüel gören ya da görmeyen tüm seküler ve ateistlerin İslam literatürünü iyi okumalarını isterim. Bu literatür çöp değildir; sadece geliştirilmemiştir. Geliştirilmeye layık bulunmamıştır.
Biz bu tebliğcilerden black metal konserine gitmelerini, rakı veya bira içmelerini istemiyoruz. Ama onlar devamlı bir şeyler istiyorlar. Çocuk gibiler. İstekleri hiç bitmiyor.
Size bir örnek vermem gerekirse; Tanrı’nın varlığını kanıtlama çabası ortaçağ felsefesinde çok popüler bir çabaydı. Arap filozoflar da (Arap filozoftan kastım, o dönemin lingua francası olan Arapçayı konuşan Farsi, Türk, Arap gibi farklı etnisitelerden filozoflar) Tanrı’nın varlığını ispatlama çabası içerisinde kendilerinden önce Platon ve Aristoteles’in kozmolojik argümanını geliştirmişlerdi. Bu argüman yıllar içerisinde -ve özellikle Kant’tan sonra- ciddiye alınmadı. Peki, bu argümanı kelam kozmolojik argümanı diyerek tekrar gündeme getiren kim olmuştur? Hayır, Abdullah Kuytul, diyanet işleri başkanı Erbaş veya Cübbeli Ahmet değil. Bu insanlardan zaten böyle bir entelektüel derinlik bekleyemeyiz, aklımıza hakarettir bu. Bunu yapan, hem de yeni felsefi akımların şaha kalktığı dönemde Amerikalı pastör ve analitik filozof William Lane Craig olmuştur[8]. Bakın bu büyük bir şeydir. Ondan sonra “emperyalizm, dış güçler, vs.” diyerek ağlıyor, sızlıyorsunuz. Sen daha kendin düşünemiyorsun, başkası senin yerine düşünüyor. Çok aciz insanlardır bunlar sevgili okurlar. Aciz insanların en büyük arzuları, başkasına hükmetmektir.
Düşünce özgürlüğü var. Tek taraflı var. Zorbalara, bağnazlara ve yobazlara düşünce özgürlüğü var. Feministlere, LGBT’ye, çevrecilere, farklı düşünenlere veya şuna buna değil.
Eğer çok iyi bir ifade özgürlüğü sicilimiz olsaydı tebliğcilere edecek lafımız olmazdı. Bu yazıyı yazmak zorunda kalmazdım. Cemevleri ibadethane olsaydı (ya da tam tersi devlet tüm ibadethanelere desteğini çekseydi), Kürtler istediğini konuşunca terörist sayılmasaydı veya Diyanet ikide bir halkın işine karışan saçmalıklarını vazetmeseydi, parti-devletin aleyhine telaffuz edilen her kelam saçma sapan kısaltma terör örgütü isimleriyle bilinmeseydi ben de gururla derdim ki “bu ülkede düşünce özgürlüğü var, istediğini tebliğ et.” Ama yok. Pardon, var. Tek taraflı var. Zorbalara, bağnazlara ve yobazlara düşünce özgürlüğü var. Feministlere, LGBT’ye, çevrecilere, farklı düşünenlere veya şuna buna değil. O yüzden benim de devletten talebim tek gerçek din olan kadim harici tanrı (outer god) Cthulhu’nun dinini tanıması: “Kurtarıcımız ve Rabbimiz kadim tanrı Cthulhu’nun hak yoluna insanları davet ediyorum.” “Ph'nglui mglw'nafh Cthulhu R'lyeh wgah-nagl fhtagn” “Ölü Cthulhu, R’lyeh’deki evinde, rüya görmüş bekliyor! “Beni takip edin ey inananlar!”  Benim neyim eksik? Esen kalın, gelecek hafta görüşmek üzere. --- [1] https://islamansiklopedisi.org.tr/yehova-sahitleri [2] https://islamansiklopedisi.org.tr/yehova-sahitleri [3]https://en.wikipedia.org/wiki/Jehovah%27s_Witnesses%27_handling_of_child_sex_abuse#:~:text=and%20secular%20bodies.-,Cover-up%20allegations,molestation%20committed%20by%20its%20members. [4] https://web.archive.org/web/20160926173418/http://www.leicestermercury.co.uk/jehovah-s-witnesses-face-1m-legal-bill-after-young-girl-was-sexually-abused-by-one-of-its-members/story-29491614-detail/story.html [5] https://islamansiklopedisi.org.tr/yehova-sahitleri [6] İncil, Yuhanna 8:7, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1994, s.102. [7] https://irr.org.uk/article/the-death-of-multiculturalism/ [8] W. L. Craig, The Kalâm Cosmological Argument, der. John Hick, The Macmillan Press LTD, İngiltere, 1979