Masa’ya emrivaki

Abone Ol
Bir kere, Altılı Masa’nın genişleyip genişlemeyeceğinin kararı altı liderin ortak iradesiyle mümkün olabilir ancak. Hüseyin Baş, Altılı Masa’ya gelebilir mi, tabii ki gelebilir ama bunun olmazsa olmaz koşulu altı liderin de bu fikirde mutabakat etmesidir. BTP Genel Başkanı deyince fiyakalı oluyor di mi, böyle ciddi, kurumsal bir siyasi parti gibi. Oysa burada bir tarikattan bahsediyoruz. Yani silsileyi takip ettiğinizde Peygamber’in soyuna ulaşıyorsunuz. Bu da silsilenin başındaki kişinin tartışılmaz bir zırhla kuşanmasına yol açıyor. Milli Ekonomi Modeli adlı tasavvuruyla Erdoğan’ın ekonomistlikte en büyük rakiplerinden biri olabilecek Haydar Baş vefat edince postu, yani Genel Başkanlık koltuğunu, oğlu Hüseyin’e devretti. Aile şirketini devralan Hüseyin Baş babasından daha deli dolu çıktı, giydi deri ceketi, aldı mikrofonu, başladı şarkı söylemeye. Eğlendi, eğlendirdi, böylece gençlere hitap eden bir kimlik edindi. Bir tarikat şeyhi olarak Atatürk’ü de dilinden düşürmedi hiç. Böylece, Atatürkçü görünümlü ve gençlere seslenen bir tarikatımız da oluverdi. Ama tabii meşruiyete ihtiyaç var, zira nüfuzu artırmanın başka yolu yok. Hüseyin Baş, Altılı Masa’ya alınması için canlı yayında açık bir çağrı yapınca bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu. İYİ Parti yetkilileri “hoşgeldin” mesajlarıyla sosyal medyayı doldururken Genel Başkan Meral Akşener soluğu bu “genç liderin” yanında aldı. Onu Altılı Masa’da görmek istediğini ifade etti. Neresinden tutsanız elinizde kalan bir süreç işte böyle gözümüzün önünde yaşandı. Bir kere, Altılı Masa’nın genişleyip genişlemeyeceğinin kararı altı liderin ortak iradesiyle mümkün olabilir ancak. Hüseyin Baş, Altılı Masa’ya gelebilir mi, tabii ki gelebilir ama bunun olmazsa olmaz koşulu altı liderin de bu fikirde mutabakat etmesidir. Aksi takdirde, yarın başta Sarıgül olmak üzere unutulmuş bütün partiler Masa’da kendilerine de bir koltuk isteyecek ve Baş’ı emsal gösterecektir. Diyelim ki Masa böyle bir genişleme kararı verdi. Siyasette iki kere iki nadiren dört eder, genellikle üç ya da beş hatta on eder. Oyu sıfırın altında olan yirmi parti bir araya gelirse Masa’ya 1 puan daha eklenmez, aksine Masa ciddiyetini yitirir. Gene de eğer Baş’a bir koltuk verilecekse, bu kararın verilmesinin yegâne yolu herkesin fikir birliğinde bulunmasıdır. Akşener bu emrivakisiyle iki şeyi aynı anda yapmış oldu.
Siyasette iki kere iki nadiren dört eder, genellikle üç ya da beş hatta on eder. Oyu sıfırın altında olan yirmi parti bir araya gelirse Masa’ya 1 puan daha eklenmez, aksine Masa ciddiyetini yitirir.
Bir, Hüseyin Baş’ın tarikatına bir hamilik mesaj göndererek 60 bin oyun kendisine verilmesini garantiledi. BTP, Masa’ya dahil olsa da olmasa da bu durum artık zor değişir. Olursa bu İYİ’nin başarısı sayılacak ve gönül borcu doğacak ama olmazsa da İYİ’nin bir kaybı yok, samimiyet testinden başarıyla geçti çünkü. Ama iş bu kadarla sınırlı değil. Hüseyin Baş hangi potansiyeliyle gelip Masa’ya oturacak? Hangi kadrosuyla, hangi ekibiyle alt kadrolarda çalışmalar yürütecek? Aylardır yapılan çalışmalara ne kadar vakıf? Kerim Rota, Ümit Özlale, İbrahim Çanakcı, Selin Sayek Böke oturup Milli Ekonomi Modeli’ni mi okuyacaklar? Ne önerecek bize BTP? Demokrat Parti ve Saadet Partisi köklü birer gelenektir; Gelecek’le DEVA çok yüksek iktidar potansiyeli olan iki parti, ama geri kalanların kıymeti harbiyesi nedir? Ayrıca, iki, diğer liderler bir Şeyh’le aynı masada oturmaktan memnun olacak mı? Akşener neden sormuyor kimsenin fikrini? Neden gidip bir “fiili iklim” yaratıyor? Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı bir koz mu sürülüyor? Neden Baş’ın katılmasını Masa’ya dayatıyor? Böylesine nazik bir ortamda Masa’ya emrivakiler yapılırsa bunun sonu nasıl gelir? Haftaya biri Fatih Erbakan’ı getirse, bir sonraki hafta bir başkası Sarıgül’ü, öteki birini… Ne olacak böyle? Bakın olmaz demiyorum, hepsi olabilir ama bu altı liderin birlikte karar vermesiyle olur. Adı kötü de olsa “Altılı Masa” artık bir marka, öyle Yedili-Sekizli-Yirmiüçlü olmaz. Genişleyip bir “Demokrasi Masası” olacaksa onun yolu da altı liderin hemfikir olmasından geçiyor. Kendinizi diğer liderlerin yerine koyun… Hüseyin Baş gelsin derseniz bir dayatmayı kabullenmiş olacaksınız. Tabana neden yutkunduğunuzu izah etmeniz gerekecek. Kılıçdaroğlu’nu hikmetinden sual olunamayacak bir Şeyh’le aynı masaya oturtmaya çalışmak siyaseten sıkıştırmak değil midir? Madem alınacaktı bunca zaman neden beklendi? Gelmesin derseniz, bu kadar hayati bir seçim öncesinde 60 bin kişiyi karşınıza alacaksınız. Akşener, Baş’a gittiğinde işlerin bu noktaya geleceğini bilmiyor muydu? Bilmiyorsa, neden diğer liderlere nezaketen de olsa sormadı? Biliyorduysa bu dayatma neden? Kılıçdaroğlu “helâlleşme” derken, Davutoğlu “otoriter muhafazakarlığı demokrat bir anlayış” ile ikame etmeye çalışırken son düzlükte neden BTP gibi bir meselemiz oldu? Allah aşkına bunun kime, ne faydası var?