14 Mayıs, Türkiye’nin ısrarla ve inatla istediği demokrasi talebiyle bu talep karşısında tüyleri diken diken olanlar arasında bir seçimdir. Kılıçdaroğlu’nun, kendisini, “gençlerin demokrat amcası” olarak adlandırması da bu talebe ilişkin bir konumlanma ifadesidir.
İskender’i bilirsiniz; Olimpos dağının eteklerinde doğmuş ve on yıl gibi kısa bir sürede pek çok ülkeyi fethetmiş bir komutandır. O kadar başarılı ki Julius Sezar’ın, onun başarısına ulaşamadığı için ağladığı; Napolyon’un ise onu kıskandığı yazılır.
Hepi topu 32 yıl yaşamasına rağmen Thermessos hariç kuşattığı her kenti alan İskender’in adını taşıyan 70 kent kurumuş; günlerce kuşatmasına rağmen gösterilen direniş nedeniyle Thermessos’u alma kararından vazgeçmişti.
Bu bilgiden hareketle bir çıkarsama yapmamız gerekirse İskender’in daha büyük atılımlar için daha küçük hedeflerden vazgeçebilecek bir lider olduğu gerçeğidir.
İskender’in Gordion düğümü olarak bilinen düğümü de kendine özgü yöntemlerle çözdüğünü biliyoruz. Efsaneye göre düğümü çözecek kişi, dünyanın hâkimi olacaktır. İskender, çözümü imkânsız bu karmaşık düğümü çözmek için çaba göstermek yerine “
bunu çözmek o kadar da zor değil” deyip bir kılıç darbesiyle düğümü kestirip atmış; bu hamlesiyle beklenenin dışında da çözümler olabileceğini kanıtlamıştı ki bu da bir liderlik özelliğidir.
KİM ÇÖZECEK BU DÜĞÜMÜ?
Aşık Veysel, “
güzelliğin on para etmez” şiirinde şöyle sorar:
“
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi”
Seçimlere az bir zaman kaldı ve görünen o ki Türkiye’nin önünde dağ gibi duran Gordion düğümü çözüm bekliyor.
Taraflardan birinin son 21 yılda gösterdiği performans, düğümün “
kördüğüm” hâline gelmesine neden olduğunu biliyoruz. Bu düğümü çözecek kişi/zihniyetin, geleceğimizin “
hâkimi” olacağını da…
Kim çözecek bu düğümü?
Başvuruların özellikle Millet İttifakının “
amiral gemisi” konumundaki CHP’de yoğunlaşması, düğümü çözecek kişi/zihniyet açısından bir işaret gibi görünüyor.
Yandaş yazarların sitemkâr bir tarzda yazdıklarına göre sermayenin, gitmekte olan iktidarın arkasına dolanıp Kılıçdaroğlu ile ilişki kurmak için bin dereden su getirmesi de bir başka işarettir.
Bir başka ifadeyle “
su yatağını buluyor” demek ki…
Bu da gösteriyor ki olağan dışı bir politik hata yapılmazsa içine sokulmak istenen “
yavuz” tarzı “
Truva atları”na rağmen Millet İttifakı parlamentoda çoğunluğu; Cumhurbaşkanı olarak da Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimali giderek yükseliyor.
14 Mayıs seçimleri, kişilerden öte bir seçimdir ve esasen ilkelerle ilişkilidir. İlkeler ise o ilkeleri içselleştirmiş, o ilkelerle müsemma olmuş kişilerin çabalarıyla hayat bulur. 14 Mayıs, Türkiye’nin ısrarla ve inatla istediği demokrasi talebiyle bu talep karşısında tüyleri diken diken olanlar arasında bir seçimdir. Kılıçdaroğlu’nun, kendisini, “
gençlerin demokrat amcası” olarak adlandırması da bu talebe ilişkin bir konumlanma ifadesidir.
Memleketin pek çok sorunu olduğunu biliyoruz; dahası bu sorunların üst üste yığıldığını da… Gordion düğümünü hatırlatan da bu sorunların çetrefil bir hâl almış olmasıdır. Çözümü için kişisel hırslarından arınmış, motivasyonu, çalışma azmi ve şevki yüksek bir Cumhurbaşkanına ve onun ilkelerini benimsemiş bir parlamento çoğunluğuna ihtiyaç vardır.
İhtiyacımız, Türkiye’nin içine düşürüldüğü bu olumsuz havanın dağıtılma sürecinde sahici bir manivela görebilecek adayları sahaya sürmek ve hislerimize tercüman olmalarını sağlamak, bu tarihsel dönemeçte önemli bir adım olacaktır.
MESELENİN BAM TELİ
İhtiyacı saptamak kadar ihtiyacı giderecek kadrolarla seçmenin karşısına çıkmak da önemlidir. Politikalar doğru olabilir ama eğer seçmen bu politikalardan haberdar değilse sonuç almak zorlaşabilir. Sosyal medyanın bütün gelişmişliğine rağmen sabah ve akşam kuşağı kadın programlarının yüksek izlenirlik oranı, aynı zamanda yüz yüze iletişimin hâla çok kıymetli bir mecra olduğunu göstermektedir.
Yandaş medyanın “gobelsvari” dezenformasyon yöntemlerine sıklıkla başvurduğu da dikkate alınacak olursa halkın lehine geliştirilen ve Türkiye’yi uçurumun kenarından alacak olan politikaları halka anlatılabilmesi, yalnızca Kılıçdaroğlu’nun omuzlarına bırakılamaz. Başta sosyal medya olmak üzere pek çok iletişim mecrasını başarıyla kullanan “
Bay Kemal”in amacına ulaşması, donanımlı kadroların sahada olmasını gerektirmektedir. Bir başka ifadeyle belirlenen politikaları seçmenle buluşturacak olan, ikna kabiliyetine sahip kadroların sahaya sürülmesidir.
Meselenin “
bam telleri”nden birisi budur.
Hiç kuşkusuz dar zamanlardan geçiyoruz ve ne yazık ki Türkiye siyasetinin yaşadığı anormallik, ülkeye demokrasi getirmekte kararlı görünenlerin de elini kolunu bağlıyor. Geleneğinde, savaş koşullarında dahi demokratik katılımcı modellere başvurmak olan CHP’nin sahaya sürecek kadroları katılımcı modelle belirlemesi bir prensip meselesiyken, ne yazık ki koşullar buna el vermiyor.
Gene de titiz bir değerlendirme yapılabilir. Değerlendirmenin genel ölçülerden biri, toplumsal bilinirlik; diğeri de meramını anlatma becerisine sahip olmak olabilir.
Bilinirlik ölçütü, seçmenle iletişimi kolaylaştırır.
Türkiye’nin birikmiş sorunlarının çözümünün nasıl mümkün olabileceğini seçmene açık ve anlaşılır bir biçimde anlatabilecek pek çok isim var. PolitikYol’u yoktan var ettiğine başından beri tanık olduğum Ali Haydar Fırat ve bu platformda önemli tespitleriyle yol gösterici olduğuna ilişkin ipuçlarını veren Güldem Atabay, meramımın anlaşılması için iyi örneklerdir.
Tarih, bize, kahramanları anlatır; kahramanları, kahraman yapan atılganlıkları, azim ve kararlılıkları ve elbette öngörüleriyle birlikte oluşturduğu ekip ruhudur. O öngörüleri realize edenler ise doğru zamanda, sahaya sürülen doğru isimlerdir.
MUHTAR BİNALİ’NİN KIZI
Örneğe uyan bir diğer isim de Yaşar Seyman’dır.
Kadınlar için binbir engelin olduğu Türkiye siyasetinde, O, hayatın her alanında karşımıza çıkar. Sendikacıdır, kotaların henüz uygulanmadığı zamanlarda dahi CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlenecek kadar siyasetçi ve hâlen Parti Meclisi üyesidir.
Ayırt edici pek çok özelliğinin yanında, sahada dikkatleri üzerine çekebilecek kadar iyi hatiptir. Bu özellikleri nedeniyle sokağa çıktığında, Türkiye’nin değişimi olan ihtiyacını seçmene en kolay, en rahat ve en anlaşılır biçimde anlatabilme yeteneğine sahiptir.
Yazardır mesela; yazarlığının ilk kanıtı, doğup büyüdüğü semti, inanılmaz bir edebi lezzetle yazmış olduğu “
Hüznün Coşkusu Altındağ” ile kanıtlamış biridir. Yoksullukla malul bir semtin muhtarının kızı olmak gibi “
dış kulvardan gelip”, Türkiye’nin tanınmış sendikacısı, siyasetçisi ve önemli kalemlerinden biri hâline gelebilmek, kabul edelim ki büyük bir emek ister. Deyim uygun düşerse Yaşar Seyman, “
tırnaklalarıyla yolunu açmış” biridir.
Adaylık, elbette herkesin hakkı ama konjonktür nedeniyle bazılarının daha çok hakkıdır. İhtiyacımız, Türkiye’nin içine düşürüldüğü bu olumsuz havanın dağıtılma sürecinde sahici bir manivela görebilecek adayları sahaya sürmek ve hislerimize tercüman olmalarını sağlamak, bu tarihsel dönemeçte önemli bir adım olacaktır.
Tarih, bize, kahramanları anlatır; kahramanları, kahraman yapan atılganlıkları, azim ve kararlılıkları ve elbette öngörüleriyle birlikte oluşturduğu ekip ruhudur. O öngörüleri realize edenler ise doğru zamanda, sahaya sürülen doğru isimlerdir.
Kazanmanın yolu budur ve Türkiye’nin buna ihtiyacı var. İşte o zaman bileğimize taktığımız “
marteniçka” ile birlikte tuttuğumuz dileğimiz gerçekleşir.
Ne de güzel olur…