Altınla ruhların cennete girmesini sağlamak bile mümkündür demiş Kolomb, 1503 yılında. Gerçekten de burjuvazinin yarattığı cennete, proleterlerin yaşadığı cehenneme bakacak olursak bu durumu görmek mümkündür ancak bu cennet ellerimizle yıkılabilir mi? DEĞERİN SİMGESELLEŞTİRİLMESİ Serinin en başından itibaren değerin çeşitli biçimlerini ve aralarındaki farklılıkları ele almış ve hangi değerin neye hizmet ettiğini az ya da çok anlatmıştık. Bu değerin simgeselleşmesinde para basma yetkisi olan devletin, değeri gümüş ya da altının üzerine kendi varlığını kanıtlayacak şekilde para basarak oluşan doğal tekelin tabii ki bir görüntüsünden bahsetmek de gerekecektir. Altın sadece altın olarak ele alındığında farklı ve üzerine yazılı olarak bir simgeye sahip olduğunda farklı değerlendirilecektir. Ayrıca sikke biçim olarak sabit kabul edilebilirken altın her türlü biçime geçebilir ve aşınma sikke için söz konusudur. El değiştirirken aşınan altın sikkenin yerini pekâlâ daha hızlı aşınan gümüş ya da bakır metallerden oluşan ve para yerine geçebilen değerli metaller de alabilir. PEKİ YA KÂĞITLAR? Marco Polo’nun Çin’e seyahatinde ilk banknot ile tanışması ve bunu Avrupalılara aktarması Avrupa’nın para tarihinin seyrini değiştirmiştir. Kubilay Han’ın dut ağacı ile yaptırdığı ve tüm ülkeye bu metanın para, altın veya gümüş yerine geçeceğini kabul ettirmesi ile Polo, bu fikir karşısında hem dehşete düşmüş hem de bunun tüm dünyada yayılması durumunda nasıl bir etki yaratacağını merak etmeye başlamıştır. Nasıl olur da bir dut ağacı altın veya gümüşün yerine geçebilir, paraya dönüşebilir ki? Bu bir büyü gibi düşünülebilir… Polo, insanlara bir kâğıt parçasının aslında 5 kg gümüş ettiğini ve kolayca taşınabildiğini söylediği sırada bir kişi para yerine geçebilen o ‘şey’i tutuşturup, yakarak nerede şimdi o 5 kg gümüş demiştir. Nerede o 5 kg gümüş? Gümüşün değerini bir kâğıt parçasına atfedip dolaşıma sokmak, gümüşü daha mı önemsiz yapar ya da dolaşan ‘şey’ gerçekten de gümüşten daha çok işlevsel olduğu için bu simgeselleşme sınırlı maden sorununun yerine rahatlıkla basılabilen ve sadece herhangi bir maddenin varlığına bağlı kalmayarak sınırsız bir güce mi dönüşür? Sorular bitmeyecek ama bu değerin sembolize edilmesi üzerine şöyle denilebilir; altının, gümüşün, bakırın yanında yine devlet tarafından basılan kâğıtlar da sikke yerine geçebilir. Dolaşıma sokulan kâğıt paralar onu basan yegâne güç tarafından piyasaya aktarılırken belirli sınırlamalar içerisinde miktarı kısıtlanır. Nasıl? Her bir kâğıt paranın yani sikkenin değeri bir altın miktarını ifade etmektedir ve kâğıt paranın yokluğunda olması gereken miktar ve büyüklük aynı şekilde altın tarafından karşılanabilir olmak durumundadır. Olmadığı varsayımı altında gerçekleşen nedir? O zaman denilebilir ki fazla olan parada değersizleşme söz konusudur ancak konunun özü bu değildir. Buradaki fazla para da aynı şekilde fazlası sayısal olarak belirtilemeyecek altının karşılığı anlamına gelmektedir. Kafalar karışmış olabilir düşüncesiyle bir örnek verelim; 1 TL = ¼ Ons altın Piyasada altın miktarını aşan paranın varlığının olduğu durumda; 1 TL = 1/8 Ons altın olsun. Fiyat ölçüsünün direkt etkilendiği bu durumda 1 TL’lik herhangi bir şey artık 2 TL ile ifade edilir. O zaman kâğıt para için bir değer simgesi ifade ettiğini belirtmemize gerek olmadığı gibi altının değerini kâğıtlarla ifade edebilmek ile altının piyasada dolaşmadığı durumda bunu kâğıt paralarla sağlamak aynı şeydir. Kâğıt paranın varlığı bize metallere dayalı olan değer biçimlerin dışlanarak kendi öz varlığını yarattığı sonucuna götürebileceği gibi maddi varlığın temelinde yine bu değer silsilesi yatmaktadır. PEKİ, SİKKE YERİNE GEÇEN BU PARA ÖZELLİĞİNİ KAYBEDEBİLİR Mİ? Evet, kaybeder. Eğer artık dolaşıma çıkmak yerine elde tutma arzusuna aracılık ederse para, gömülenmiş olur ve artık sadece paradır. Hareketsizliği sadece kendisini daha doğrusu tutanı bağlar ve Marks bunun için şöyle der; para taşlaşarak gömüye dönüşür ve meta satıcısı gömüleyici ya da tabiri caizse diyet yapan biri haline gelir. Burada gömülemeyi yapan kişi arzuları ile hareket ederek fiziki edinimlerini bir kenara bırakır. Bu yüzden de mevcutta bulunan altın ve gümüş miktarının sadece sikke olarak yeterli miktarda bulunması değil aynı zaman da ziynet edinme yani estetik kaygılarla meta sahibi olma güdüsünden dolayı miktarsal olarak daha fazla olması gerekir. İşte bu gömü biçiminin ta kendisidir. Peki, bu biçimlerin dışında paranın başka bir biçimi kalmış mıdır acaba?  Bu sorunun cevabı olarak karşımıza ödeme aracı çıkmaktadır.
Altının, gümüşün üzerindeki simgesel değer kimleri cennete ya da cehenneme ulaştırabilir sorusu köşede dursun, paranın sermayeye dönüşümünü inceleyeceğimiz bu yazıda ilk önce değerin simgeselleşmesini, gömülemeyi ve sonrasında dünya parasını ele alacağız.
Metanın durumunu anlatırken basit anlatımlardan faydalandık. Şimdi ise artık iki kutup arasında yani iki metanın birbirleri ile karşılaştıkları piyasada başka bir boyuta geçmemizin vakti gelmiş bulunuyor. Bu kutuplar bildiğimiz üzere; biri meta diğeri para olarak kabul ediliyordu. Meta sürecindeki hızlı değişim ve gelişim ile birlikte dolaşıma sokulan meta ile fiyatının belirlendiği zaman da değişim göstermeye başlamıştır. Bu nasıl oluyor dersek, şöyle ki; her meta kendini gerçekleştirdiği piyasada hareket etmeyebilir yani metaların hareketleri çok daha uzak pazarlara uzanabilir. Böyle bir durumda daha alıcısı ortaya çıkmayan metanın dolaşıma girmesi alıcı olmadan bile meta sahibini satıcı konumuna yerleştirir. Diğer bir örnek ise bir gayrimenkul satın alımı yapan alıcı gelecekte elde edeceği faydayı ve kullanım değerini baştan satın almış olur. İşte bu yeni işlev bizim karşımıza ödeme aracı olarak çıkmaktadır. Bir sözleşme ile alıcıya verilen sorumluluk üzerinden de bu durumu anlayabiliriz. O zaman diyebiliriz ki para, ödeme zamanı geldiğinde dolaşıma girerek metayı edinme ile ödeme arasındaki zaman farkını bize yansıtır. Bu durumda metanın paraya dönüşümü hemen söz konusu değilken kullanım değeri hemen gerçekleşir. Önceki sayımızda paranın söz konusu dolaşımı gerçekleştirirken sıralı bir şekilde elde edilen ve elden çıkarılan meta döngüsünde dolaşım hızından ve para miktarında gerçekleşen sınırdan bahsetmiştik. Peki, şimdi nasıl bir durum söz konusu olabilir? Eş zamanlı olmayan satış dolaşım hızını düşürürken paranın miktarındaki sınırı ilk duruma göre daha ileri bir seviyeye taşımaktadır. Daha iyi açıklamak gerekirse; ödeme aracının ödeme süresi geldiğinde dolaşıma katılması ile satıcının eline geçen para birinci evrenin kesintiye uğramış ve sonrasında tamamlanmış halidir. Ödeme gerçekleştiğinde meta o alanda yoktur. Oysa biz başından beri Y metasına ihtiyacı olan A kişisi X metasını, X metasına ihtiyaç duyan B kişisine verir demiştik. Şimdi yeni durumda para, meta alımında sürece eşlik etmediği için ya da sonradan eşlik edeceği için satıcı elde edeceği parayı tasarrufa ya da servete çevirir hale gelmektedir. Alıcı ise borcunu ödeyebilmek için elindeki metayı ödeme aracına yani paraya çevirmektedir. Mihenk taşımızı oluşturan şey de budur; para artık satışın amacıdır. Amaç metaların ediniminin ötesine geçmiş Meta-Para-Meta eşitliği bir metamorfoza uğramıştır. Artık Para-Meta-Para öylece kendiliğinden, bağımsız bir şekilde doğmuştur. Eşdeğer biçimden bahsederken meta ile parayı aynı anda karşılaştığı durum artık analizimizde geride kalmıştır. Zaman ve mekân bağlamında gösterilen değişiklik artık metanın geçirgenliği konusunda paranın amaca dönüştüğü evreyle devam edeceğiz. Bunu yaparken de paranın ödeme aracı olma işlevinin dolaşıma sokulan borç senetleri ile birlikte aslında kredi parasının oluşumundan bahsetmemiz gerekmektedir. Metaları satın alan ve sınırlı dolaşan para artık evrensel bir biçim almaktadır. Sadece metaların dolaşımına değil kredi sisteminin gelişmesine ve derinleşmesine sebebiyet vermektedir.  Yani söz gelimi para; ‘‘Sözleşmelerin evrensel metası haline gelir’’. Sadece bu da değil aynı zamanda dünya parası olma işlevi de söz konusudur. Dünya ticaretinde paranın evrenselleşmesi paranın fonksiyonel varlığını daha da genişletmemizi sağlar. Nasıl? Artık para genel satın alım ve genel ödeme aracı olmuştur. Buradan yola çıkarak para, toplumsal refahın ve maddi biçimin ölçüle bilirliği haline gelmiştir. *** Parayı amaca dönüştüren şey de Marks, burjuvazinin bu toplumsal süreçte meta-para durumunu hayali bir biçime indirgeyerek meta paradır söylemlerinin yerini artık para metadır çığlıklarının aldığını belirtir. Gerçekten de burjuva kendi amacına yönelik, para için satış ve satışın amacının para olduğu felsefesini açgözlülüğüyle oluşturmuştur. Eklemek gerekirse Marks der ki; ‘‘Ne kadar çok üretirse o kadar çok satabilir. Bu yüzden çalışkanlık, tutumluluk ve açgözlülük onun en başta gelen özelliğidir. Çok satıp az satın almak onun ekonomi politiğinin özetidir’’. Onun ekonomi politiği daha fazla para için sürekli parayı satmaktır aslında. PARANIN SERMAYEYE DÖNÜŞÜMÜ Metaların artık sermayenin ilk çıkış noktasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Sürecin en nihai sonucunda karşımızda para vardır ve bu sermayenin ilk göründüğü andır. Elimizde yazının ortalarında bahsedildiği üzere iki durum vardır; birincisi para olarak para ve ikincisi sermaye olarak para. Aralarındaki fark nedir ki? Meta dolaşımının dolaysız biçiminde biz Meta-Para-Meta için;

M-P-M  → satın almak için yapılan satış

Demiştik. Bu bize birinci durumu vermektedir. Oysa ikinci durumda Para-Meta-Para bize;

P-M-P  → satmak için satın alma

Durumunu vermektedir.  Faydanın amaca mı yoksa sonuca mı bağlı olduğu ayrımını iyi değerlendirmemiz bu denklemlerdeki farkı anlamamıza yetecektir. Kitaptan örnek verecek olursak; ‘‘100 sterlinle 2000 libre pamuk alsam ve bu 2000 libre pamuğu 110 sterline satsam, aslında, 100 sterlini 110 sterlinle, yani parayı parayla değiştirmiş olurum’’. M-P-M durumunda para kesin harcanmıştır ancak ikinci durumda paranın tekrar eline dönmesi için yapılan satış vardır. Yani bu satış ile elde edilen paranın yine tekrardan satış yapabilmek için kullanılması söz konusudur. Peki, burada metanın durumu nedir? Birinci durumda (M-P-M) para iki kere yer değiştirirken ikinci durumda (P-M-P) meta iki kere yer değiştirir ki para böylece tekrar ele dönebilsin. O zaman para olarak paranın dolaşımı ile sermaye olarak paranın dolaşımı aynı şey değildir. Birincide tam anlamıyla harcanma söz konusudur ve döngü iki biçimde gerçekleşir oysa diğerinde harcanma söz konusu bile değildir. Marks bu duruma James Steuart’tan alıntı yaparak avans vermek olarak belirtmiştir. Yukarıdaki örnekte 100 sterlinlik pamuğun 110 sterlin olarak satışı yapıldığı durumdan gidecek olursak aradaki 10 sterlinlik fark Artık Değer’dir. Aynı pamuk bu 10 sterlinlik değer değişimi ile birlikte önceden alıcı şimdi ise satıcı olan kişiye bu değeri eline bırakmıştır. İşte pamuğun değer değişimindeki bu yolculuğu onu sermayeye, pamuğu bu fayda ile satan kişiyi de kapitaliste dönüştürür. 10 Sterlinlik aradaki farkı P-M-P denkleminde yerine yerleştirirsek sermayenin genel formülünü yani içinde bulunduğumuz dünyada sonu gelmeyen mark-up fiyatlamanın nedenini şekil itibari göstermiş olacağız. Biz bunda Marks’ın gösterdiği biçim ile hareket etmeyi tercih ederek P’(P üssü) diyeceğiz ve gösterimi şu şekilde yapacağız; P – M – P’ P’nin üstüne koymuş olduğumuz tırnak kapitalistin neden kapitalist olduğunu gösterme biçimimizdir. Satın alımı yapan ve onu tekrardan satacak olan kapitalistin yapacağı kâr o tırnağın içinde gizlidir. ***