Maradona Tanrı’nın eliyse, Mahir Kılıç da devrimin ayağı!
Açlık grevleriyle tanıdığımız Mahir Kılıç’ın film gibi hayatı… Balıkesirspor, Bandırmaspor ve Tavşanlı Linyitspor'da futbolculuktan, İzmir Belediyesi’nde çöpçülüğe ve bulaşıkçılığa… Karambolden atılan goller, direkten dönen toplar, ahlak, haysiyet ve sosyalizm üzerine bir hikâye…
Yönetmen Emil Kusturica’nın ünlü futbolcu Diego Armando Maradona’nın hayat hikayesini anlattığı “Maradona by Kusturica” belgeselinin sonunda “La mano de dios” (Tanrı’nın eli) adlı epik bir şarkı vardır.
Kendi sesinden dinlediğimiz o şarkıda Maradona, inişli çıkışlı hayatını özetlerken “yokluktan düzlüğe çıkmanın basit bir örneğiydim sadece” der:
“Yaşamam Tanrı’nın emriydi, doğduğum harabede / Belki de futbol oynayarak aileme fayda sağlardım”
Gerçekten de birkaç aykırı örneği kenarda tutarsak (altmış odalı bir şatoda doğan Gianluca Vialli, fabrikatör bir babanın oğlu olan Andrea Pirlo vs.) profesyonel futbolculardan çoğunun hikayesi Maradona’ya benzer. İşte Mahir Kılıç da onlardan biri…
Bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Buca’daki aşevinde görev yapan Mahir Kılıç’ı kadrosunu almak için verdiği mücadeleyle tanıyoruz. Google’a adını soyadını yazdığımızda karşımıza oturma eylemi, açlık grevi vb. sonuçlar çıkıyor. Halbuki o, TFF’nin 3. Lig’de 30 yaş kuralına takılarak mesleğini bırakmak zorunda kalmış eski bir futbolcu…
Malum, Türkiye’de futbolcuları isimleriyle çağırmak âdettendir. Ben de ona kısaca Mahir diyeceğim. Umarım rahatsız olmaz. Şimdi Mahir’in yeşil sahalarda koşarak başlayıp, alanlarda oturarak sürdürdüğü, gecekondudan beş yıldızlı otellere uzanan hayatına şöyle bir göz atalım.
İLK KAZANDIĞI PARAYLA AZİZ NESİN KİTABI ALMIŞ
Dersimli Kürt Alevisi, kamyon şoförü bir babanın oğlu olan Mahir, kendi tabiriyle gecekonduya benzer bir evde büyür. Futbolcu olmasında babasının emeği büyük, zira elinden tutup İzmirspor’un alt yapısına götüren de odur…
Henüz 11-12 yaşında mavi-beyazlı kulübe adımını atan Mahir, daha sonra İzmir 1. Amatör Ligi’ndeki Yolspor’a gider ve ardından İzmir Süper Amatör Ligi’ndeki Tekelspor’a transfer olur. Tekelspor formasıyla Antalya ekiplerinden Kumluca Belediyespor’a karşı oynadığı 3. Lig’e terfi maçı, onun hayatını değiştirir. Dönemin ünlü hakemi Mutlu Çelik’in aracılığıyla 2. Lig’deki Marmaris Belediyespor’a transfer olur.
Bu ilginç transferin hikayesini şöyle anlatıyor:
“Hakem de Süper Lig hakemi Mutlu Çelik’ti. Marmaris bölgesinin hakemiydi. O maçta müthiş oynadım. Dört beş kişiyi geçtim, sonra ‘al da at’ dedim ve santrforumuza gol attırdım. Ne yazık ki, bireysel hatadan maç kaybettik. Soyunma odasındayız, moralman çökmüşüz, Mutlu Çelik geldi. ‘7 ile 4 numara kim, ben onları dışarıda bekliyorum’ dedi. Çıktık, ‘Size bir telefon numarası vereceğim, çarşamba günü beni arıyorsunuz’ dedi. Aradık, bizi bir hafta sonra Marmaris’e çağırdı. Bir dolmuşa bindik, verdiği adrese gittik, bir baktım beş yıldızlı bir otel!”
YENİ ASIR’IN MANŞETLERİNİ SÜSLÜYOR
“İçeride bambaşka bir hayatla karşılaştım” diyor, Mahir. Zira ömründe ilk kez böylesine lüks bir ortama adımını atmıştır. Tabii Tekelspor’dan takım arkadaşı 4 forma numaralı stoper ‘Arap Ahmet’ de yanındadır. Kendilerini karşılayan Çelik, önce “aç mısınız” sorusunu sorar. Sonra da onları otelin lokantasına yollar. İki arkadaş tüm saflıklarıyla köfte-pilav yiyeceklerini sanırlar. Ancak yemek masasının ihtişamını gördüklerinde hayrete düşerler. Hemen mukaveleyle birlikte çekler önlerine konur. Bir gazeteci gelir, eller sıkılır, fotoğraflar çekilir. Profesyonel olmuşlardır artık. Ama her şey çok çabuk olmuştur. Mahir ve Ahmet birbirlerine bakarlar: “Abi biz ne olduk şimdi yani, futbolcu mu olduk?”
Böylece ilk kez İzmir’den çıkmış olur. Yolspor’da asgari ücretin yarısı kadar harçlık alıyorken, Tekelspor’da asgari ücretin 1.5 katını kazanmaktadır. Marmaris’ten alacağı para ise bunun çok üstündedir. Ancak Mahir ve Ahmet Marmaris formasıyla hiçbir maçta sahaya çıkamaz, sonradan oyuna giremez, hatta hazırlık maçlarında bile oynatılmazlar. Mahir iki-üç ay sonra Tekelspor’a geri dönerken aldığı çeki kulübe iade eder. O paraya belediyeden çok kendisinin ihtiyacı vardır ama sosyalist ahlakı bunu gerektirir.
Bu arada büyük futbolcu olacağını söyleyenlere inanmış, Lise 3’e geçerken okulu da bırakmıştır. Nitekim 22 yaşında 2. Lig seviyesine yükselmiştir. Aslında hayallerine çok yaklaşmıştır. Zira bundan ötesi Süperlig (o zamanki adıyla 1. Lig) olacakken adeta direkten dönmüştür. Zaten Mahir’in hayatı direkten dönüşlerle doludur. Bundan sonraki kariyerinin çoğunu amatör liglerde geçirecek, 3. Lig’e terfi maçlarını finallerde kaybedecek, çıktığı 6 final maçının yalnız 2’sinde başarılı olacaktır. Tabii bunların birinde de 30 yaş sınırına takılacaktır.
ALT LİGLERDE EKMEĞİNİN PEŞİNDE KOŞTU
İzmir’e, Süper Amatör Lig’deki Tekelspor’a geri döner. O sezon terfi maçlarında Kocaeli ekiplerinden birine yenilirler ve 3. Lig’e çıkamazlar. Ama Mahir, bu maçta gösterdiği performansla Balıkesirspor’a transfer olur. Kendisine Tekelspor’da kazandığının 3-4 katı teklif edilmiştir. İzmir’den Balıkesir’e gider…
Aslında o final maçında da püriten ahlakının kurbanı olmuştur. Sonradan pişmanlık duysa da darbe aldığı halde kendisini yere bırakmaz ve takımını bir penaltıdan mahrum bırakır: “İlk dakikalarda 1-0 mağlup duruma düştük. Ardından rakip 10 kişi kaldı. Oyunu rakip sahaya yıktık. Sağ kanattaydım, uzun bir top attılar önüme… Ben genellikle çizgiye inmem, içeri kat ederek oynarım. İçeri girdim, sol bek bana öyle bir hamle yaptı ki, hakem düdüğü ağzına götürdü, kendimi yere atsam penaltıyı verecek, ben düşmedim. Tecrübesizlik! Orada kendimi yere atsam belki biz çıkacaktık. Olmadı!”
Balıkesirspor’dan kazandığı parayla baba evinin eşyalarını yeniler. Kendisi ise oynadığı kulüplerin tesislerinde kalmaktadır. Orada 1.5 sezon oynadıktan sonra Erdek Belediyespor’a gider. Erdek’te kendisine Balıkesir’de kazandığı paranın 1.5 katını verirler. “Ama doğru, ama yanlış, ben para kazanacağım yere gidiyordum. Daha az para teklif eden üst lig kulüplerini tercih etmiyordum” diyor Mahir...
Erdek’te finalde kaybeder gene… Bu kez Körfez Belediyespor’a elenirler: “86. dakikada üç kişinin arasına girip göğsümle aldığım topu, sol dışla arkadaşıma vererek çok zor bir asist yaptım. Takımımı 1-0 öne geçirdim. 90+7’de penaltı oldu. Durumu 1-1 yaptılar. Maç uzatmalara gitti. Uzatmalara onlar başladı, ilk atakta gol yedik, 2-1 elendik. Üstelik 120 dakikanın 110 dakikası onların sahasında oynanmış, işte öyle bir maçta elendik!”
O maçta da müthiş oynamıştır. Sonunda 3. Lig’den bir takıma transfer olur, Tavşanlı Linyitspor’a… Yine daha fazla kazanacağı bir kulübe gitmiştir. Fakat kazancını genelde pek iyi değerlendiremez. Aslında içkisi yoktur, alemlere akmaz ama tasarruf yapmayı da bilmez. Zaten Tavşanlı’da sosyal hayat da yoktur. O günlerini şöyle anlatıyor: “Ormanın içinde bir tesis, çevrede ise kömür işletmeleri var. Başka hiçbir şey yok. Orada adapte olamadım. Antrenman sahası bile olmayan bir takımdı. Tahtadan kale yapılmış…”.
TFF’NİN 30 YAŞ KURALI FUTBOL HAYATININ SONU OLDU…
Tavşanlı sonraki dönemde 2. Lig’e yükselir. Hatta Türkiye Kupası’nda Galatasaray’la eşleşirler. Ama Mahir bunları göremez. Çünkü o, ekmek parası için amatör ligdeki Bandırmaspor’un yolunu tutar. Malum, profesyonel bir futbolcunun 35’inden sonra çalışması zordur, bunu düşünür. Bu arada evlenir. Bandırma’dan kazandığı parayla düğün masrafını halleder. Babasının gecekondusunu yıkar, yeniden yapar. Artık sıra kendi evine gelmiştir. Zaten kendi deyimiyle “her emekçinin hayali bir gün ev sahibi olmaktır”. Mesleğinin olgunluk dönemine girmiştir. Bandırmaspor’la başarılı da olur. Takımını 3. Lig’e çıkartır. Bu kez finalde takılmamıştır. Ne var ki, hiç beklemediği bir engele takılır. Federasyonun o sezon icat ettiği yaş kuralına!
Dört gün sonra sözleşmesi yenilenecektir. Televizyonda bir alt yazı geçer. SON DAKİKA! Bundan böyle 30 yaş üstü futbolcuların 3. Lig’te oynaması yasaklanmıştır. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) gençlerin önünü açmak için “yaşlıların” önünü kapatmıştır. Yüzlerce sporcu kararın mağdurudur. TFF’ye e-mailler atarlar. Üst liglerdeki meslektaşlarından yardım isterler. Son olarak kamuoyunun dikkatini çekmek için açlık grevine başlamak gelir Mahir’in aklına… Hatta birkaç yakın arkadaşı da 1 günlük açlık greviyle ona destek verir. Mahir bu ilk açlık eylemini 13 gün kadar sürdürür. Ne var ki aradığı desteği bulamaz ve son kulübü olan Ulucak Belediyespor’la anlaşmak zorunda kalır.
Fakat burada da trajikomik bir olay yaşar. O sene çıkarılan bir kanunla belde belediyeleri il ve ilçe belediyelerine bağlanır. Belediyesi kapanınca Ulucak Belediyespor da kapanır. Futbolcu Mahir Kılıç'ın hikayesi buraya kadardır.
YEŞİL SAHALARDAN SİYASİ MÜCADELE ALANLARINA…
“CHP’li amcalarımın İzmir Belediyesi’nde tanıdıkları vardı. Gel burada çalış dediler. Zaten artık evliydim. Futbolu bıraktım, belediyede çöpçülüğe başladım. Bana temizlik işçisi denmesini istemiyorum. Ben yaptığı işlerden onur duyan bir adamım. Çünkü ben proleter bir insanım”.
İşte devrimci Mahir Kılıç’ın hikayesi de böyle başlar. Büyükşehir Belediyesi’nde taşeron işçi olarak çalışmaya başlamıştır. Bir süre sonra kendisi ve arkadaşları için kadro mücadelesine girişecektir.
Türkiye’de özellikle alt liglerde futbolculara düzenli ödeme yapılmadığı, profesyonel, yarı-profesyonel ve amatör sporcuların çeşitli haksızlıklara uğradığı bilinen bir gerçektir. İlginçtir kariyeri boyunca Mahir’in başına böyle bir olay gelmemiş. Ancak futbol hayatını noktaladıktan sonra bir işçi olarak kendisini fazlasıyla mücadelenin içinde bulmuş. Nuriye Gülmen’in açlık grevinden çok etkilendiğini söyleyen Mahir Kılıç, üç ayrı dönemde toplamda 400 günden fazla açlık eylemi yaparak kendisiyle birlikte 258 işçinin de kaderini değiştirmiş. Bundan sonrasını kendisi anlatıyor:
“İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne kadro davası açtım. İşten atılan 258 işçiden bir tanesiydim. Belediyenin önünde 184 gün süren açlık grevi yaptım. Sonra Karşıyaka Belediyesi’nde işe başlatılacağıma ilişkin bir protokol imzaladık. Nedense bu protokole uyulmadı. Ondan sonra direnişimi Ankara’daki CHP Genel Merkezi’nin önüne taşıdım. Orada 37 gün süren bir oturma eylemi yaptım. Daha sonra 67 gün süren açlık grevi yaptım. Ondan sonra Canan Kaftancıoğlu devreye girdi. Beni seçimden sonra işime başlatacağını söyledi. Ne yazık ki, seçimden sonra da işime başlayamadım. Bu kez direnişimi CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın önüne taşıdım. Orada 310 gün süren bir direnişim oldu. Bunun 171 günü açlık grevi oldu. Daha sonra taleplerim kabul edildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde istediğim birimde işime başlatıldım. Direnişimi sonlandırdım. İki senedir belediyeyle ilgili bir sorun yaşamıyorum. İşten çıkarılma kaygım da yok. Ama her açlık grevi direnişçisinin yaşadığı sorunları ben de yaşıyorum. Kan değerlerimi hala toparlayamadım. Dişlerimde sorun yaşıyorum. Kemik erimesi var. Bir panik atak rahatsızlığım oldu. Ama açlık greviyle alakalı mıdır, onu bilmiyorum. Ara ara ataklar tutuyor, bir şekilde atlatıyorum yani”.
FUTBOLCULUK MU, İŞÇİLİK Mİ, HANGİSİ ZOR?
Peki acaba futbolculuk mu, yoksa işçilik mi daha zor? Mahir Kılıç’a göre, “alın teri döktüğün her iş zordur”. “İnsanlar futbolculuğu kolay zannediyor”, diyor. “Milletin tatile gittiği dönemde futbolcular antrenman yapmak zorunda kalır. Günde 2-3 antrenman yapmak zorunda kalırsın. Sabah 6’da kalkar krosa gidersin”.
Peki Mahir abi diyorum, Mourinho’ya sormuşlar, “Yorgunluk mu? Günde 15 saat çalışıp, ayda birkaç yüz euro kazanıp evine dönen baba yorgun olur, biz değil” demiş. “Ben ona katılmıyorum kardeşim” diyor. “Futbolcunun türlü zorluklara hazırlanması gerekir. Yeri gelecek tekmeye kafa uzatacaksın. Bunları normal bir işçi yapamaz. Ama normal bir işçinin yaptığını da futbolcu yapamaz”.
Futbolculuğu bırakıp işçiliğe başlarken ne hissettiğini soruyorum. Ona da şu cevabı veriyor: “Yıllarca tesislerde kaldım elektrik parası ödemedim, su ödemedim. Futbol oynuyordum. Standardın ötesinde bir hayatım vardı. Bir anda önümdeki tabağı aldılar ve ben etrafımı görmeye başladım”.
Futbolcu Mahir Kılıç belki biraz şanslıymış, zira solcu olduğu için hiçbir takım arkadaşıyla ya da yöneticisiyle sorun yaşamamış. Alevi olduğunu göğsünü gere gere söylemiş. Muhafazakâr şehirler olmalarına rağmen Balıkesir’de de, Tavşanlı’da da hep sahiplenilmiş. Kendimi sevdirdim, diyor. “Balıkesirspor’un da, Bandırmaspor’un da, Tavşanlı Linyitspor’un hala bir taraftarıyım, onların başarılarıyla gurur duyarım. Çünkü futbol böyledir, başarılı olduğun sürece, kim olursan ol, el üstünde tutulursun”.
Devrimci Mahir Kılıç ise feleğin çemberinden geçmiş. Ölümün eşiğine gelmiş. Bir ara açlık grevini ölüm orucuna çevirmiş. Su içmeyi bile kesmiş. Ama alanda da sahada olduğu gibi tek başına olmadığını düşünmüş hep. Maşeri vicdana güvenmiş. Ve sonunda kazanmış! Bunun da bir takım oyunu olduğuna inanıyor. Maradona’nın hayatının tepetaklak olduğu dönemlerden bahsettiği o şarkıda da söylediği gibi: “Belki bu da bir maçtı!”